Haziran ayının bugünleriyle birlikte geleneksel havuz başı gözlemleri yazımın da zamanı geldi demektir.
Bilmem bir insandan bu kadar hoşlanmadığı bir konuda gözlem yapmasına neden talep olsun, ama insanlığın durumu hakkında ila da gözlem ve yorum yapmam gerekecekse bugünler benim son şansım. çünkü insanları toplu halde görebildiğim tek yer artık sitemizdeki havuzun başı.
Uzunca bir zamandır bilinçli bir tercih sonucunda insanlarla teması mümkün olabilen en minimal düzeye indirmiş durumdayım.
Tamam arada Ertuğrul Özkök, Oray Eğin ve Sedat Ergin’i görüyorum ve onlarla yemeğe çıkıyorum, ama onları da insan saymıyorum. Bu hakaret değil, benim onlara bir övgüm.
Onlar dışında bir tek, beni insandan saymadığına emin olduğum eşim Rana’yı görüyorum (Onun beni insandan saymaması ise kesinlikle bir övgü değil).
Bu dört kişi insanlığın bu zamanki durumu hakkında doğru bilgi edinmek için pek uygun bir örneklem olmadıklarından ve hatta onlardan gelecek bilginin insanlar hakkında yanlış bilgi içereceğinden de emin olduğumdan, dadacı araştırmacı mizah yazarı olarak illa da haklarında bilgi sahibi olmam gerekiyorsa insanları görmek için son şansım bizim sitenin havuz başı kaldı.
Bence kadınlar ile erkekler arasındaki derin ve uzlaşması imkansız farkları görebilmek için de en uygun yerler havuz başları olmalı.
Bazen evimin balkonunda kahvemle sigarillomu içip viski saatimin gelmesini beklerken havuzu gözlemliyorum. erkeklerin her biri, istisnasız, havuz başına geldiğinde bulduğu ilk şezlonga kendisini irice bir manda gibi gürültüyle bırakıyor. havuza da öyle girdiklerinden taşıp duran sular yine erkeklerin havuz başında bıraktığı çöpün temizliğine yarıyor.
Kadınlar ise, istisnasız her biri, havuza geldiklerinde hayli uzun süren bir tefekküre dalıyor. Güneş o an nerede, ilerideki saatlerde nerelerde olacak bütün bunlar kapsamlı bir hesaplamadan geçiriliyor ve şezlong ona göre konumlandırılıyor ama daha sonra yine de hemen oturulmuyor, çünkü ilk önce havuz başında kalınacak sürede gerekebilecek bütün malzeme şezlongun yanına konan bir sehpaya itinayla dizilmeye başlanıyor. Her malzeme ilerideki olası kullanım sırasına göre diziliyor oraya. bir erkeğe baştan havuz başında bu kadar iş yapacaksın dense o havuza hiç gelmeyebilir ama kadınlar büyük sabırla, titizlikle bu işleri yaptıktan sonra sessizce, zarif biçimde şezlonga uzanıyor.
erkekler kendilerini birer manda gibi şezlonga bırakırken çıkan gürültü sitenin her tarafından ve belki bulunduğumuz yörenin her tarafından duyulurken kadınlar şezlonga otururken ses duyabilmek için yanlarına gidip kulağınızı şezlonga dayamanız gerekebilir, bu da haddinden fazla yanlış anlaşmalara yol açabileceğinden bunu ben bile yapmaktan çekinirim. Dadacı araştırmacı mizah yazarı olduğum açıklaması bu işten yırtmama yetmeyebilirdi diye düşünüyorum.
Cinsler arası davranış farkları arasındaki gözlemler şezlonglara uzanıldıktan sonra da sürüyor. Aralarında ne konuşurlar, hangi konular neden önemlidir bilemem ama kadınların yoğun sohbeti hiç bitmiyor gibi. Erkekler ise sanki birbirlerine düşmanmış gibi davranıyor. Sadece bu nedenle bile kadınların havuz içinde erkekler gibi deve güreşi oynadığını görmek bence imkansız. Çünkü o ‘oyun’ bence havuz başında başlayan erkeklerarası düşmanlıkları havuz içinde oyun görüntüsü altında çözmeyi amaçlayan bir düellodan ibaret.
Kadınların sohbeti bence çocukluk yıllarında başlayıp süren bir şey.
Bahçedeki, havuz başındaki çocuklara baktığımda sohbetin sadece kız çocuklar arasında olduğunu görüyorum. ne konuşurlar, neden bir türlü bitmez o sohbet bilmem ama erkek çocuklar henüz konuşmayı sökememişler gibi. iletişimi birbirlerine vurarak, havuza iterek, çelme takarak veya havuz içinde deve güreşi yaparak kuruyorlar. işte bu yüzdendir ki tarihin başlangıcından bu yana erkekler kadın karşısında daima kaybetti ve kaybetmeyi de sürdürecek.
Hayatımı devamlı balkonumdan havuzu seyrederek geçirmiyorum tabii ki, bazen de evde otururken havuzdan gelen sesleri dinliyorum. rahatsız edici seslerin hemen tamamı yine erkeklerden geliyor.
hele aralarında bir oğlan çocuğu var ki onun gülme sesini her duyduğumda aklıma Mad dergisinin sembolü Alfred E. Neumann geliyor, çünkü bence bir tek Alfred E. Neumann o kadar acımasızca, hain gülebilir. Ayrıca o gülmenin sonucunda mutlaka birilerine vahim bir şeyler de olması gerekiyor. ama bunu görme fırsatım maalesef henüz olmadı.
Bazen acaba dürbün alsam mı diye düşündüğüm de oluyor ama site sakinleri yanlış anlar diye bir korkum da var açıkçası. Bu tür yanlış anlamaları önlemek için acaba o dürbüne bir de tüfek mi bağlatsam diye düşündüğüm de oldu. çünkü Alfred E. Neumann gibi gülebilen o erkek çocuğunu susturabilmenin başka bir mantıki yolu yok gibi gelmeye başladı bana.
27 Aralık 2024 - Serdaramus’un 2025 için 10 Suriye kehaneti
26 Aralık 2024 - Büyük oyunda Türkiye ne yapacak?
25 Aralık 2024 - Trump Ukrayna-Rusya hattında gizli operasyon başlattı
24 Aralık 2024 - Fırat’ın Doğusunda neler oluyor?
23 Aralık 2024 - Yanı başımızdaki tehlikenin bilemiyorum farkında mıyız?