Aslında olacak gelişmenin ilk işareti Milan moda haftasında verilmişti. İç mimaride, daha önce sanatta olduğu gibi, modada da anlamsız bir minimalist evreden geçileceği Milan moda haftasında ‘Less is More’ sloganının benimsenmesiyle belli olmuştu.
yaratıcı uçuk beyinlerin olduğu iç mimari, sanat ve moda gibi dallarda aslında ‘hiç bir şey yapmasan da olur’ demenin başka türü olan minimalizm benimsendiğinde oldukça ilginç şeyler de olabiliyor.
örneğin minimalist bir iç mimar evinizi tasarladığında eve oturulacak tek bir koltuk bile koymayabiliyor. Hatta fazlalık olacak diye evde tuvaletin olmadığı minimalist tasarımlar bile var.
Veya minimalist bir ressam resim çizmeye giriştiğinde tuvalinin üstüne sadece kırmızı nokta koymakla yetinebiliyor ve bunun kamuoyu tarafından şaheser olarak görülmesini bekleyebiliyor, dahası sadece kırmızı bir noktadan ibaret eserinin aslında bir şaheser olduğunu anlamayana kızabiliyor bile minimalist sanatçı.
aslında ben de Hürriyet’te yazarken minimalist ekolde bir yazar olma fikrini hayli düşünmüştüm.
Düşünsenize yayın yönetmenim olan Ertuğrul Özkök’e her gün sadece beyaz sayfadan oluşan yazımı gönderecek ve bir gün buna itiraz ettiğinde kendisini minimalist sanatın ruhunu anlamamakla suçlayacaktım. o da tabii minimalizmi anlamamayı kendine yedireneyeceğinden, özetle yiğitliğe bok sürdürmemek için, sadece boşluktan oluşan minimalist yazılarımı gazetede yayınlamak zorunda kalacaktı.Bu benim hesabıma göre Aydın Doğan ikimizi de gazeteden atana kadar devam edecekti.
Modada minimalist tavın ne yöne gidebileceğini aslında biraz tahmin edebiliyordum ama sadece beyazlıktan oluşan yazılarım gibi bunun da hayata geçirilmesinin oldukça zor bir fantezi olacağını sanıyordum.
Ama değilmiş. Sadece tamamen çıplak mankenlerle gerçekleştirilen yani kıyafetin hiç ortada olmadığı defilenin videosunu seyrettikten sonra birbiri ardına iki düşünce belirdi kafamda.
1- sanatta ve hayatta artık anlamın kalmadığını düşünen hiçbir Fransız post yapısalcı filozofun bile düşünemeyeceği kadar büyük bir anlamsızlıktı sadece çıplaklıktan oluşan, yani kıyafetin bulunmadığı bu moda defilesi.
Moda defilesinin bu biçimine Ranciere veya Deleuze gibi düşünürler belki bir anlam bulabilirdi ama onların da daha önce yazdıkları nedeniyle çoktan tımarhaneye kapatılmış olmaları gerektiğinden ne yazık ki buna da imkan yok bu aralar.
2- bu açıdan biz Türkler Fransızlardan çok daha avantajlıyız. çünkü bizde daha önce yazdıkları nedeniyle Ranciere veya Deleuze gibi çoktan tımarhaneye atılmış ve hücresinin kilidi de çoktan okyanusun dibine atılmış olması gereken Ertuğrul Özkök hala serbest ve yazıyor nedanse. O Pop Sosyoloji adına hayatta olabilecek her anlamsız gelişmeye anlamlar vermek ve üstelik bunu inandırıcı yazma yeteneğine sahip.
bu nedenle sonunda kaçınılmaz olarak tımarhaneye kapatılmadan önce bize modadaki son minimalizmin anlamını ve sadece çıplak mankenlerden oluşan bir defileyi nasıl anlamamız gerektiğini de yazarsa iyi olur.
ondan yakında ‘Nüde Defilenin Semiotik Anlam katmanları’ başlıklı bir yazıyı muhakkak bekliyorum.