Nuri Alço elektrikli testereyle ne yapıyor?

Her gün mizah yazısı yazmak bir yazarın başına gelebilecek en büyük mesleki felaket olmalı.

yazmanın kendisi problem değil, bunca seneden sonra yazıyı ortaya çıkarmak neredeyse kişiliğimin bir parçası olmuş durumda. Diyebilirim ki kafamda bir konu olduğu zaman yazının kendisini neredeyse artık otomatik yazıyorum, fazla düşünmeden sadece mizah içgüdüme güvenerek vuruyorum tuşlara. Tecrübem gösteriyor ki bu şekilde doğaçlama teknikle yazılan mizah yazıları da en iyileri oluyor.

***

Ama asıl sorun konuyu bulmak. Bunun için magazinin en düzeyi düşüğünden dış politikanın en çetrefil yazılarına kadar hemen her konuda haberleri, yorumları okumak gerekiyor. bu okuma sürecinde aradığım tek şey okuduğum bir cümlenin hatta bir kelimenin bana ‘hah işte bundan mizah olur’ dedirtmesi. bunu dediğim andan itibaren her şey otomatiğe bağlanmış gibi sürüyor ve yazının başına oturuyorum. bu süreçte hiçbir şeyi kaçırmamak için Sedat Ergin’in yazılarının bile en dikkatli okuyucusu oldum, düşünün durumumu.

***

size şunu söyleyebilirim ki hemen her gün Türkiye’de mantıken hiç yazılmaması, hatta üstünde hiç düşünülmemesi gereken binlerce, yüz binlerce saçma ve absürt yazı ve haber yazılıyor. Hepsini okumak başta tamamen normal olan bir insanı bile kısa sürede çıldırtabilir. ben biliyorsunuz, baştan öyle fazla normal de değilim ve düşünün bu tür okumaları neredeyse 30 yıldır yapmaktayım. Yani işte bu nedenle hemen şu an evimden alınıp tımarhaneye kapatılsam kimsenin itiraz edecek hali yok, sonunda o duruma geldim.

***

her saçma konuda ondan daha da saçma haberler, yorumlar yazılabiliyor bu ülkede her gün. bazen o yazılara bile takılıp kalıyorum. 

Eskilerin illiyet bağı dediği neden sonuç ilişkisini çözmek bunlarda zor, hatta imkansız  olduğundan bu tür yazılara da bayağı kafa yormak gerekebiliyor. 

bunlar olduğunda mizah konusu arama sürecim bayağı zorlu ve uzun olabiliyor. anlayacağınız hayatımı yemiş durumdayım bu uğurda. ama yine de şikayetçi değilim, çünkü şu an saçma ve absürt konularda ülkenin en bilgili insanı benim herhalde. bununla övünmek zorundayım.

****

örneğin geçen gün Nuri Alço hakkında son derece gizem içeren ve düz mantık kurallarını bile bence zorlayan bir haber okudum.

aslında haber son derece sakin ve düzgün başlamıştı.

Nuri Alço bir hastalık geçirmiş, hastaneye kaldırılmış ve bir müdahale yapıldıktan sonra kendisine kalp pili takılmış.

buraya kadar her şey anlaşılabilir, bize geçmiş olun deyip başka konulara geçmekten başka yapacak bir şey kalmamış gibi; ama ne yazık ki haberi devamı da vardı.

Nuri Alço taburcu edilirken doktorları ona ‘artık daha dikkatli yaşamalısın’ demiş ve tavsiyelerini de söylemişler.

şimdi siz bu lafı duyunca doktordan sigara içme, alkol kullanma, kilo ver, spor yap gibi tavsiyeler geleceğini düşünürsünüz değil mi, yani düz mantık bile bunu gerektirirdi.

***

Ama Nuri  Alço’nun  doktorları daha dikkatli yaşayabilmesi için ona elektrikli testere ve kaynak makinesi kullanma yasağı getirmiş. bu aletleri eline almadığı takdirde dikkatli yaşamış olacakmış Nuri Alço.

işte ben böyle şeyleri okuduğumda bırakıp başka konulara geçemiyorum. Eskiden Immanuel Kant’ı okurken de böyle olmuştu. tek bir cümle nedeniyle Kant’tan neredeyse 20 yıldır çıkmadım. onu okumayı, hiçbir şey anlamadan, hala sürdürüyorum ne yazık ki.

Kant’tan sonra şimdi de Nuri Alço takıntılarım listesine girdi maalesef.

***

Tamam artık kalp pili olduğu için elektrikli cihazlarla fazla haşır neşir olmaması gerektiğini anlıyorum da, benim sorum acaba doktorlar neden özellikle elektrikli testereyi vurgulamak zorunda hissetti kendilerini.

Nuri Alço’da bizim bilmediğimiz bir seri cinayet işleme eğilimi mi keşfedildi de ona elektrikli testereyi özellikle yasakladılar? bu muamma benim için hala çözülemedi.

Bakın kaynak makinesi meselesine hiç girmedim bile, elektrikli testere işine takılıp kalmış durumdayım.

Umarım yakında Nuri Alço’nun elektrikli testereyle ne yaptığı konusunda resmî bir açıklama gelir, yoksa bununla kafayı daha da yiyeceğim.