Ruh halinin daha da bozulması imkansız diye umarak çok kısa süreliğine İsmet Berkan’ın klinik takibini ihmal etmiştim. Ama şimdi görüyorum ki büyük hataymış.
Araştırmacı dadacı mizah yazarı olarak kendisi hakkında son yaptığım gözlemde İsmet’in benim artık geri dönüşü olmayan nokta olarak nitelendirdiğim o noktaya doğru hızla gitmekte olduğunu görmüş, kamuoyunu elimden geldiğince uyarmaya çalışmıştım. Şimdi ona mecburen yeniden konsantre oldum ve gördüm ki durumundaki kötüleşme hızı global deliliğin tarihinde bugüne kadar görülmeyen fantastik bir hıza ulaşmış. Aslında beni çok korkutan o kritik noktayı yakalayıp aşabilmesi inanılmaz bir hızla olmuş.
öyle ki şu an kendisi deliliğin tarihimde özel yeri olan New York’ta Bellevue hastanesinin ‘her an suç işlemeye eğilimli hastalar’ (Criminally insane) bölümüne acilen yatırılacak kıvamda..
Çünkü son yazılarından birinde hayvanlarla konuşabildiğini yazmış. Tabii bu iddiada olan daha birçok deli var ama İsmet’i özel bir deli yapan boyut hayvanlarla sadece konuşmakla yetinmeyip ayrıca onlarla çok iyi anlaşabilmesinde.
Bahsettiğim o yazısında köpeklerin bizim dilimize hakim olduklarını, kargaların ise daha üst seviyede olduklarından onlara 12 yıl zorunlu eğitim ve dört yıl üniversite hakkı verilmesini, fillerin ise birbirlerine ad taktıklarını ve birbirlerine adlarıyla kitap ettiklerini anlattıktan sonra ‘fil dili ve edebiyatı fakültesi kurulması’ önerisini getirmiş.
şimdi yazıma bir dipnot da koymalıyım. acaba İsmet ‘Köpekler bizim dilimize hakim’ derken acaba neyi kastediyor, Türkçe’yi mi söylüyor bunu bilemiyorum. çünkü ‘Bizim dilimiz’ kavramı bu dünyada şu an konuşulan kaç dil varsa onları da kapsıyor olabilir. Dünyada kaç dil olduğuna dair benim bir bilgim yok ve olmayacak da, İsmet’e sorsak bununla ilgili net sayı söyler ve bunu bize ispatlamaya da girişebilirdi.
yazının girişinde hakkındaki gözlemimin oldukça sert ve haksız olduğunu düşünenler umarım yazısından aktardığım bu cümleler nedeniyle sadece haklı olduğumu değil, bilimsel olarak da İsmet’in beğeneceği düzeyde olduğumu da görmeye başlarlar.
Deliliğine tam bir ad koymam gerekirse. o şu an Dr. Doolittle sendromlarının hemen hepsini sergiliyor.
Filmlerden de biliyor olmalısınız, Dr. Doolittle hayvanlarla İsmet gibi konuşup anlaşma yeteceğine sahip bir doktor. Tabii o temelde bir komedi filmiydi, şu an İsmet’in yaşamakta olduğuna ise komedi deyip geçmek bence imkansız.
Bu Dr.Doolittle filmleri arasında benim için en komik olanı Eddie Murphy’nin başrolü oynadığı filmdi.
çünkü o filmde bence dünya mizah tarihine geçecek kadar müthiş bir sahne vardı.
o sahnede Dr. Doolittle suç işlemeye meyilli deliler gibi hareketler yapan ve haykıran yüzlerce köpeğin olduğu bir barınağa girer.
Neredeyse çıldırmış gibi hareketler yapan yüzlerce köpek arasında sadece biri son derece sakin ve tefekküre dalmış gibi durmaktadır.
Dr. Doolittle meraktan o köpeğin kafesinin yanına gider ve neden bu kadar sakin durduğunu sorar. köpek ise buna sadece kendisinin Keyser Söze olduğunu söyleyerek cevap verir.
buradaki espriyi kavramak için film tarihi hakkında bilgi sahibi olmak ve 1995 yılında gösterime girmiş olan ‘Olağan Şüpheliler’ (Usual Suspects) filmini de seyretmiş olmak gerekiyor.
O filmde Kevin Spacey, Keyser Söze karakterini canlandırıyordu. Keyser Söze acımasızlığı ve diğer suçlular üzerindeki etkisi nedeniyle polis ve suçlular arasında efsane statüsü kazanmış bir organize suç örgütü lideriydi.
umarım bu açıklamadan sonra filmdeki espri net anlaşılmıştır. bunu hala anlayamayan varsa onların bundan böyle beni okumayı gerçekten tamamen kesmesini istemek zorundayım.
O yazısında ismet sadece hayvanlarla iletişimden bahsetmiyordu.
yazısının bir yerinde psikiyatrın koltuğunu uzanmış hastalar gibi çocukluğuna dönüp ’sokakta dekmancılık oynarken’ diye bir cümle de kurmuş.
bu dekmancılığın ne olduğunu ve bununla doktorculuk oyunun bir bağlantısı olup olmadığını anlamak için bunun alternatifi olarak porno izlemeye ve mastürbasyon yapmaya ayırabileceğim değerli saatlerimden çalarak dadacı bir araştırma da yapmak zorunda kaldım.
dadacı araştırma sürecimde şöyle garip cümlelere bile rastladım:
‘trakya’da ‘dekmancılık’ olarak adlandırılan ve tarla faresi kıvamında koşturan çocukların sık yaptığı bir harekettir. başparmak havaya, işaret parmağı öne doğruyken diğer parmaklar kapatılır.
parmakların tarif edilen durumundan anlamaya başladığım kadarıyla cümleyi yazan kişi elin silah gibi yapılmasını tarif etmeye çalışıyor olsa gerek dedim.
İsmet hangi mahallede çocukluğunu geçirdi ben henüz bunu incelemedim ama kovboyculuk oynamaya dekmancılık denebildiği, silahların çıkaracağı sesin ‘dekman, dekman’ diye tarif edilebileceğini sanan türde insanların olabildiği o mahalle eğer bugün hala varsa bence bir an önce karantinaya alınıp kapatılmalı.