Doğru bildiğini çekinmeden söylediği için saygı duyulan bir alim olan Zembilli Ali Efendi Zeyrek’teki iki katlı evinin önünde toplananların sorularını zembil adı verilen hasır sepetiyle yukarı çeker, cevaplarını da aynı sepetle aşağı indirirmiş.
Aniden ortaya çıkan şeyler için ‘nereden çıktı şimdi bu, gökten zenbille mi indi’ denmesinin nedeni buymuş.
Bizi en çok kim üzüyor ve kırıyor, hatta bazen parçalara ayırıyor?
Çevremizde günümüzü olumsuz etkileyecek o kadar çok şey oluyor ki, kaçamıyoruz. Evde, işte, okulda, sokakta, trende, yürüyüşte ve hatta nefes almak için gittiğimiz cafede ya da otelde. Her şey ama her şey ters gidiyor, üstümüze geliyor, bizi buluyor.
Ama bizi en çok üzen yine kendimiz oluyoruz. Kendimize yaptığımız eleştiriler o kadar ağır oluyor ki başkasının bize bir şey söylemesine gerek kalmıyor. En çok kendimize kızıyoruz, yapamadıklarımız için hunharca kendimizi eleştiriyoruz. Başkalarının iyi yapıp bizim yapamadıklarımızı yeni travmalara dönüştürüyoruz. Yaptığımız onlarca başarılı ve övgü alan iş varken, bir başarısızlıkla kendimizi başarısız ilan ediyoruz.
Evde, okulda, işte söylediklerimiz veya söylemediklerimiz hepsi pişmanlık sebebimiz. ‘Niye öyle dedik, keşke demeseydim’ veya ‘neden sustum ki, keşke içimdekileri söyleseydim ve rahat etseydim’ en sevdiğimiz söylemler. Gittikçe hem kendimizi hem de çevremizi sadece kritik etmeye başlıyoruz. İyi yanlarımızı ve özelliklerimizi görmekten ve kendimize ve birbirimize söylemekten vazgeçiyoruz.
Bazı ülkelerin kültürleri bu konuda ‘çok iyi’, herkes birbirine mütemadiyen gülümsüyor ve ‘merhaba, bugün nasılsın?’ diye soruyor. Cevaplar daha da efsane; ‘mükemmel, olağanüstü, baştan çıkarıcı, daha iyisi olamazdı’, sen de mecburen onun söylediğini bir üst seviyede cevaplayıp yoluna devam ediyorsun.
Ama gerçekten kimse nasıl olduğunu merak etmiyor, ihtiyacın olduğunda telefon açıp yardım alacağın birine ulaşmak neredeyse imkansız. Her gün birlikteyken en iyi dost ve arkadaş gibi davrandıkların evlerine döndükten sonra yoklar, görünmez olmuşlar.
Bizim kültür ise tam tersi, ‘sevdim mi tam severim, sevmezsem de silerim’ sertliğinde. Duygusallık tavan, fikirler ve duygular çok hızlı ve zıt kutuplarda değişebiliyor.
Dikkat edin, mahallenizde, okulda veya iş yerinizde hepimizin çok iyi geçindiklerimiz veya hiç anlaşamadıklarımız vardır. Zaten çok politik davranmayı beceremeyiz, gösteririz duygularımızı, yarım ağızla ‘merhaba ya da afiyet olsunlar, yemeğe inerken diğer gruba haber vermeyelim’ boldur bizde.
İş böyle olunca çevremizi oluşturan insanlar ve fikirleri de hayatımızda çok önemli oluyor.
Bazen kendimize gelmemiz ve kendimizi onarmamız aylarımızı, yıllarımızı alıyor. Çevremizden destekler istiyoruz, tek başına altından kalkamıyoruz. Dikkatimizi dağıtan, istemediğimiz şekilde sonuçlanan, asla içinde olmak istemeyeceğimiz şeylerin olduğu ve yaşandığı topluluklarda yaşıyoruz, yaşamak zorunda kalıyoruz.
Daha iyisi olduğunu biliyoruz, daha iyisini yapmak için çaba sarf ediyoruz, destek alıyoruz ama yetersiz kalıyor. Kırılıyoruz, dökülüyoruz, parçalara ayrılıyoruz. Yeniden başlamak için enerjimizi, gücümüzü, motivasyonumuzu kaybediyoruz.
Başla – bitir çalışması benim en sevdiğim egzersizlerden biri. Yapmadığımız ama yaparsak iyi hissedeceğimiz ve iyi hissettireceğimiz neleri yapmaya ‘başlayarak’, kendimize ve başkalarına eziyet ettiğimiz ve istemediğimiz neleri yapmayı ‘bitirerek’ hayatımızı daha anlamlı hale getirebiliriz. İşte, bunları keşfetmek önemli ve hemen günlük hayatımıza ve uygulamalarımıza almak. Ben çevremdeki arkadaşlarımın daha cümlelerini ya da söyleyeceklerini bitirmeden ne söyleyeceğini önceden düşünüp yargıya varma ve cevap verme gibi kötü alışkanlığımdan böyle vazgeçtim. İçimden başkalarını dinlerken, bitince beşe kadar say, beşe kadar say diyerek kendimi frenledim. İnsanları tanıdığımı düşünerek konuyu duyunca ne söyleyeceğini tahmin ederdim, çoğu zaman doğru olurdu ama sonuna kadar dinlemediğim için de kırıcı olurdu. O kadar meşgulüm ki iş arkadaşlarımı dinlemek için zamanım yokmuş. Şimdi ise karşımdakini dinlerken uzun boşluklar veriyorum, nefes alıyorum, düşünmek için bana ve karşımdakine fırsat veriyorum, acele yok.
Bazen aile içinde bile birbirimize önerilerimizi ve birbirimizde beğendiğimiz ve beğenmediğimiz özellikleri, kırıp dökmeden bu yöntemle söyleriz. Genelde kızlardan birinin, konuşmamız yada hareketlerimiz için bir kritiği varsa ‘aile buluşması’ diye toplantıyı başlatır ve birbirimizde devam etmesini veya durdurmasını istediğimiz davranışları veya söylemleri güzel bir dille birbirimize anlatırız. Benim sabırsız olmam bazen toplantıyı gerginleştirse de anlık tepkilerden ve tartışmalardan uzak, ailenin veya takımın diğer üyelerinin de önünde ve şeffaf şekilde zor konuların konuşulması hepimizi rahatlatır ve herkesin görüşlerini de duymak daha ikna edici olur.
Başla-bitir, iş hayatında da çok kullandığım bir yöntemdi, iş görüşmelerinde veya performans görüşmelerinde her zaman kullandım. Zor konuşmaları daha kolaylaştırır, söylenmesi zor konuları daha hızlı açtırır.
Kendimi yargıladığım zamanlarda başkalarından görüş ve fikir almak bana hep iyi gelmiştir. Bazen benim için çok iyi geçtiğini düşündüğüm bir sunuşun ya da konuşmanın sonuçları istediğim gibi gelişmez. Ya da kötü anlattığımı düşündüğüm bir toplantının sonuçları beklediğimin tersine çok iyi sonuçlanır.
İşte bundan sonra hangisinin doğru olduğunu anlamak ve varlıklar listeme eklemek için onu netleştirmek isterim. Özellikle yeni başladığım ve öğrendiğim her iş ve yeni konularda sorma ve öğrenme ihtiyacım devam edecek.
Neden mi önemsiyorum? Cevabı net; öğrenmeye, gelişmeye ve değişmeye devam etmek için. Sadece kendi bildiklerime güvenip bildiklerimi yapmaya ve konuşmaya devam etseydim zaman içinde yetersizliğimi anlayıp değişmek yerine kendimi kritik ederdim. Üstelik neyi, nasıl değiştireceğimi bilmeden ve kendimden sadece şikayetçi olarak.
Belki de o yüzden kendini değiştirme konusunda adım atmayan ve kendine bahane yaratan insanlarla bir arada olmak, çalışmak ve arkadaş olmak ilk tercihim değil.
Evet, birçok konuda kendimi eleştiriyorum ve kritik ediyorum ama daha iyisini öğrenmek ve yapmak için. Hatta daha iyisini yapmayı öğrenmek için yardım istemekten hiç çekinmiyorum.
Kendimle kavga etmek yerine, bana iyi hissettiren ve iş hayatımın ilk yıllarında geliştirdiğim ve sonra da hiç bırakmadığım davranışlarım var;
Yardım isterken ve yardım teklif ederken cömert olurum.
-yaşım, işim, unvanım ne olursa olsun sormak, öğrenmek güzel. O kadar çok bilmediğimiz var ki, bildiğimi düşündüğüm konular bile o kadar hızlı değişiyor ki. Benim ki bir çeşit trampa, bildiklerimi ve deneyimlerimi herkese aç, bilmediklerini ve merak ettiklerini topla.
Yardım ararken ve isterken, çeşitlilik birinci kuralım, en farklı, en uç insanlardan en farklı fikirleri alırsam, sonra onları harmanlamak ve kendi sonuçlarımı yaratmak çok iyi sonuçlar veriyor.
Güvenli oynamam, zoru veya denenmemişi seçerim.
-başkalarının iyi özelliklerin bakıp kendimi üzmek yerine, bende ki iyi özellikleri bulup onları öne çıkartmaya çalışırım. Onları kullandıkça ve iyi yapmaya başladıkça, daha da iyi yapmaya gayret ederim. Başkalarının iyi yaptıkları, beni yeteneklerim arasında değilse, ben niye yapamadım diye kendimi bitirmem. Ben neyi daha iyi yaparımı bulup üzerine inşa ederim. Yapılmamışı yaparken de kuvvetli yanlarımı kullanırım.
İlham al ve arakla ama otantik ve orijinal ol.
-başkalarını taklit edersen sadece kopyacı olarak kalırsın. Başkalarından öğren, ilham al, örnek al ama kendi otantik tarzını ve yeteneklerini oluştur. Otantiklik ya da tarzlarımız ancak böyle oluşur. Başkalarını izleyerek ve gözleyerek, okuyarak kendi tarzlarımızı geliştirdik.
Birlikte çalıştığımda iyi sonuçlar alacağım çeteler kurarım.
-farklı yetenekleri olan ama benzer kafa ve amaçları olan insanlarla güçlerini birleştir. Senin sorumlu olduğun alandan daha iyi işler çıkmasını istiyorsan mutlaka senin iyi yapamadığın alanları, birilerinin doldurması gerekir. Sen yaptığın işleri anlatacağına başkaları seni ve işlerini anlatsın. Etkisi on kat daha güçlü olacaktır.
Herkese ve her işe saygı duy, sevgini göster.
-yapılan en küçük işe ve üreten herkese saygını ve sevgini göster. Yolda, asansörde, koridorda veya yemekte gördüğün herkese selam ver, hatırını sor. Çocuklarının adını ve yaşlarını sor. Sonra ki görüşmelerinde nasıl olduklarını sor. Ben, ailemi ve çocuklarımla soran ve gerçekten ilgi gösteren yöneticilerimle en iyi çalıştım.
Özgürlüklerin ve amacın, pusulan olmalı
-bize verilen pozisyonlar ve pozisyona bağlı yetkiler ve faydalar gelip geçici. Bunları devam ettirmek için yaşamamalısın. Bağımlılık gibi geliyor zamanla, o haklar ve ayrıcalıklar içim kendinden vazgeçebilirsin. İstemediğin işleri yapmak veya zorunda kalabilirsin. Ceketin her gün alıp çıkacak gibi kapının arkasında asılı durmalı, istediğin zaman reddetme gücü sende olmalı.
Sevdiğimiz insanlarla sevdiğimiz işi yapabilmek en büyük ayrıcalıklardan biri. İşte o zaman kendini kırmadan, yaralamadan birlikte üretip birlikte sorunları çözebiliyorsun.
Sen ne kadar çok insana el uzatırsan, ihtiyacın olduğunda o kadar çok elinde her zaman yanında olduğunu hissediyorsun. Kırması, dökmesi kolay, onarması çok zor.
Yazıyı bitirip noktayı koyduktan sonra, takip ettiğim @anadoludakiler instagram hesabında şu hikaye karşıma çıkınca yazmadan edemedim.
Gökten zembille inme hikayesi bu; padişah da olsa karşısında, doğru olanı söylemekten çekinmeyen, saygı duyulan bir alimmiş Zembilli Ali Efendi. Lafı uzatmayı, boş konuşmayı hiç sevmezmiş.
Zeyrek’teki iki katlı ahşap evinin önünde toplananlar dert ve şikayetlerini O’na danışırmış. Cumbasından sepet sarkıtır, dilekçeleri, soruları sepetle yukarıya çeker, cevaplarını da aynı sepetle aşağıya indirirmiş.
Cumbasından sarkıttığı, hasırdan örülmüş kulplu sepetin adıymış zembil. Aniden ortaya çıkan şeyler için ‘nereden çıktı şimdi bu, gökten zembille mi indi’ denmesinin nedeni buymuş.
Doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen, içimizdeki zembillilere gelsin bu hikaye.
2 Aralık 2024 - Ankara, bu sefer bana çok iyi geldin!
25 Kasım 2024 - Biz sizin için düşündük, itiraz kabul etmiyoruz!
21 Kasım 2024 - Risk al, duvara tosla ve Deli Dumrul ol
18 Kasım 2024 - Sana mı kaldı? Üstüne vazife olmayan işlere girme
Tuğrul Ağırbaş Kimdir?
30 yılı aşkın süre ile Türkiye, Rusya ve CIS ülkelerinde FMCG alanında değişik görevler alan Tuğrul Ağırbaş, son 20 yıldır Efes’in global marka olma, satınalma ve birleşme projeleri ve yeni pazarlara giriş işlerini yürüten ekipte, büyüme odaklı projelere liderlik yapmıştır.
Pertevniyal Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Tuğrul Ağırbaş öğrenim hayatı boyunca Kapalıçarşı’da değişik alanlarda çalışarak, ticareti ve tüketici davranışlarını öğrenme şansına sahip oldu.
İş hayatına 1990 yılına Anadolu Efes’te Pazarlama uzmanı olarak başlayan Ağırbaş, sırasıyla Proje Geliştirme, Satış ve Pazarlama’da görev aldıktan sonra, son olarak da değişik ülkelerde 16 yıl boyunca Genel Müdürlük görevlerini sürdürdü.
Anadolu Efes’in Rusya operayonunu 10 yıl boyunca yönetti ve dünyanın en büyük bira pazarlarından biri olan Rusya’da satınalma ve birleşmelerle firma pazar payını ikinciliğe taşıyan ekibe liderlik yaptı. Türkiye,Rusya ve çalıştığı diğer ülkelerde büyüme odağıyla çok sayıda yeniliği ve markayı tüketicisiyle buluşturdu.
Efes Türkiye Genel Müdürlük görevini yürüttüğü dönemde ise, marka ve kurumun topluma katkısını büyütme amaçlı, pazarı büyütmeye yönelik, bira kültürü oluşturma ve inovasyon, kültür, sanat, turizm ve spor alanında çok sayıda projeye öncülük etmiş ve tüm paydaşlara katkı sağlayan stratejileri hayata geçirmiştir.
İnovasyon ve yeni ürünlerin hem hızını artırma hem de etkisini büyütme amaçlı, inovasyon ve kurum içi girişimcilik çalışmalarını yapılandırarak ve ekosistemdeki çok sayıda girişimle işbirliği kurarak, Efes’in Start-Up dostu şirket olması yönünde çalışmalara öncülük etmiştir.
Halen çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışı şirket ve girişimlere danışmanlık ve üst düzey yöneticilere koçluk yaparak sürdürmekte olan Ağırbaş, Türkiye’de kurumsal şirketlerin, girişimci kurumlara dönüşmesi vizyonu ile 2018’de kurulan ‘ Girişimci Kurumlar Platformu’nun danışma kurulu üyesi ve başkanıdır.
2022 sonunda, ortağı Zeynep Kurmuş ile birlikte, 40+ yaş ve kurumsal deneyimi olanlar için, birikmiş deneyim ve tecrübelerin yeni işlere ve girişimlere dönüşmesini sağlayan, üretim ve paketleme kampı Genwise girişimini hayata geçirmiştir.
Köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluma yayılacak yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için 2016’da kurulan Köy Okulları Değişim Ağı- KODA’nın yönetim kurulunda görev almaktadır.