İstiklal Caddesi ‘turist istilasından’ kültür-sanatla kurtulacak
Tarih boyunca insanların her akşam tiyatrolara, sinemalara dağıldığı, çıkışta bir içki molası verdikleri, her ay yeni sergiler ve gösterilerle tazelenen, mimarisiyle göz kamaştıran binaların ve davetkar mekanların buluştuğu yer.
Arka sokaklarında farklı pazarlıkların yapıldığı ve renkli neonlu kapılardan girilen pavyonların birbirleriyle rekabet ettiği, her kapıdan başka müzik türlerinden seslerin geldiği, türkü barlar moda olunca rock barların türkü bara, bir zaman sonra da türkü barların saykodelik rock’a hızlıca dönüştüğü bir bukalemun.
Dünyanın her rengini, her milletini, her işini aynı anda kucaklayabilen ve dünyadan daha büyük bir dünya. Benim gezdiğim, gördüğüm ülkelerde ve şehirlerde eşine benzerine rastlamadığım Beyoğlu.
Biraz tesadüf olabilir ama hayatımda bütün yollar İstiklal’e çıkıyor. Elbette çıkarmak için çaba, gönül bağı, istek ve inat var. Olsun, küçücük bir sohbette bile lafın dönüp dolaşıp oraya gelmesi, hak ettiği değeri yine görmesi iyi geliyor.
Son bir yıldır gittiğim Fırat Neziroğlu hocamın kilim atölyesinde her hafta hem eşini kurstan almaya gelen hem de hocaya renk renk iplikler getiren dokuma üstadı arkadaşımızın adının da Beyoğlu olması da tesadüf değil bana göre. Kapıdan girince hepimiz soruyoruz: “Beyoğlu, bu hafta bize ne iplikler getirdin?” O da Beyoğlu gibi istemeden sadece verenlerden.
Gençliğimizde çok da adını anmadan orada yaşardık sanki. Beyoğlu’na gideriz demezdik; “Festivaldeyiz, Asmalı’da bekle, Çiçek’te görüşürüz, Hayal’de akşam kim çıkacak? Babylon, sonra Roxy, görüşürüz.”
Her caddesini, mahallesini, sokağını ve son 45 yılını ayrı ayrı anlatabilirim. Ev ve işimden sonra hayatımın en keyifli geçtiği yerler; sinemalar, barlar, ocakbaşılar, kafeler, konserler, kabareler, tiyatrolar, sergiler, söyleşiler.
Geçen hafta podcast için Storytel’de stüdyoya girdim ve girişimci bir arkadaşla sohbet ettik. Konu dönüp dolaşıp Beyoğlu’na geldi.
Hem evini hem de işini Beyoğlu’nda kuran arkadaştan bilmediğim ve atladığım yerler için öneri istedim. Diğer mekanlara ayıp olur diye mekan ismi vermedi, ama buluşmalarımızı yaptığımız ve Kallavi Sokağı’nı lezzetleriyle ahtapot gibi kaplayan Fıccın’ın müdavimlerinden olduğunu iyi biliyorum.
Şehrin en iyi öğlen rakısı ve meze yenecek yerlerinden biri. Akşamları masa bulmak daha zor. Kadın işletmecilerinin el lezzetleri ve titizliğiyle özel bir övgüyü hak ediyor.
Yine gizli mekanları arasında Masumiyet Müzesi’ni saydı. Çukurcuma’da Orhan Pamuk’un ilmek ilmek işlediği ve yazdığı kitapla birleştirdiği dünyanın en özel ve küçük müzelerinden biri.
Yine aynı akşamüstü kültür-sanat işleri yapan başka bir arkadaşla İstiklal’de buluştum. Beyoğlu Belediyesi için kültür-sanat politikaları ve eylem planı çalıştıklarını duyunca sevindim.
Bana her gün Beyoğlu.
Geçen hafta son iki yılda sekiz gruptan mezun olan 40 Genwise mezunuyla toplandık, yer mi? Elbette Şişhane ve Adahan Otel. Öncesinde şehrin en güzel kahvesinde, Meşrutiyet Caddesi’ndeki Pit Noir’da sıcak bir kahve. Daha erken gitsek Şişhane metro çıkışında Mis Pizza da iyi bir seçim.
Buluşmada konuşmacılarımızı dinleyip, buluşma çıkışı iki mahalle yukarıda Asmalımescit’teki musluklarından bütün kraft biraların aktığı taproomX’te eve gitmeden mola verdik.
Şahane bir kraft bira evi oldu; kendi markasını üreterek bira dünyasına renk getirdi. Sahibi Can yıllar önce “Ben reklam işindeyim abi ama bira tutkum var, bir buluşup anlatayım” diye mesaj attığında hemen buluşmuştuk.
Hatta buluşup Pera Palas’ın karşısındaki otelin altında ve Kadıköy’de Moda’ya çıkan Mado’nun olduğu köşede açmayı konuşurken sürpriz mekan göz bebeğimiz Pozitifçilerin mekanı Babylon’un arka binasındaki yer geldi. En güzeli oldu; biralar enfes, yemekler bir o kadar iyi.
Geçen cumartesi yoğun bir programım vardı; uzun bir cumartesi olacağı belliydi.
Akşamüstü trenle Ataköy-Yenikapı-Şişhane hattından İstiklal’deydim. Narmanlı Han’da Nero’dan kahvemi aldım, üçüncü kez Boter Apartmanı’nda açılan Komet sergisini gezdim. Her gezişimde “Bir iki resmi bizim evde olsaydı evden çıkmazdım” diye düşündüm.
Geçen cumartesi akşamı bizim toprakların en özgün ve gönül bağım olan topluluklarından “mide lobisi”nin 10. yılını kutlamak için Tomtom Sokak’taki şehrin en güzel manzaralı restoranlarından Saye’de toplandık. Galatasaray Lisesi’nden aşağıya inen caddede tüm binaların terasları çok güzel ama bu açı en iyisi galiba. Harika şeflerden güzel yemekler tattık, dostlarla kucaklaştık.
Gece oradan çıkıp İzmir’den İstanbul’a evine geri dönen Atahan’ın İzmir’de mekan işletmeciliğinden tavuk döner ve gece kulübü konseptinde açtığı Beşiktaş Şair Nedim’deki Döner Records adlı yeni mekanının açılışına koştuk.
Beyoğlu’ndan çok uzaklaştığımızı düşünerek ve “cumartesi gecesi ateşi”ni tekrar yakalamak üzere dostlarla vedalaşıp soluğu Fransız Geçidi’nin girişindeki Tavern’de aldık.
Adını görmenize veya geldiğinizi anlamak için sormanıza gerek yok; sokaktaki kalabalığı görünce orada olduğunuzu anlıyorsunuz.
Yine dünya haritası üzerinde olabilecek en güzel yerdeydik; sokakta bin kişi, ellerinde içkileriyle müzik dinleyip sohbet ediyordu. Sohbet oldukça uzun sürdü, kalabalık arttı, tam karşıdaki uzun merdivenlerde, tekel bayilerinden biralarını daha ekonomik olarak alıp gelenlerle kalabalık birleşti ve şahane bir atmosfer oluştu.
Mekanın müşterileri dışında mahalleli esnaf müdavimleri de gece geç saatlerde gelince kalabalık ailemiz tamamlandı.
Patlamış mısır satan ve arabasında “Mısır Prensi” yazan abimiz ve ellerindeki gülleri satmaya çalışan Adanalı 9-16 yaş arasındaki gül satıcılarıyla gece renklendi ve sona erdi.
Beyoğlu’nda günün her saati ve her mevsimi gidilecek yerler bitmez. Gündüz gittiğim zaman Nevizade’de Tunç Balık’ta sandviç yemek en sevdiğim seçimlerden biri olur. Yarım ekmek arası tarama ve somon füme, daha iyisi yoktur.
Yine balık ve meze için Asmalı’da Cavit, Adana kebap ve katmer yiyeceksem İngiliz Konsolosluğu binasının yanında Diyarbakır tatları servis eden Kevok vazgeçilmezimdir.
En son İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nin açılmasıyla “müze caddesi”ne dönüşen caddede Mehşer, Pera, Salt, Borusan Müzik Evi ve Yapı Kredi Müzesi var. Ara Kahve ve Garibaldi Sahnesi de yakınlarda.
Geçmişte de Beyoğlu bizim için hep çok önemliydi. Devletin şirketi Sümerbank’ın üç katlı mağazasından en iyi kumaşlar, yünler alınırdı ve bütün kıyafetlerimiz bunlardan üretilirdi.
Yine bugün TÜYAP katlı otoparkının olduğu yerde Taksim Deneme Sahnesi ve Karikatür Müzesi vardı. Çocukken orada çok güzel oyunlar izlemiştim. Aklımda en çok kalan Ani İpekkaya’nın Cesaret Ana ve Çocukları oyunudur.
Baro Han’da güzel insan Genco Erkal’ın Dostlar Tiyatrosu ve şimdi yok edilen o güzelim pasajlar ve sinemalar da Beyoğlu’nun unutulmaz parçalarıydı.
Sonra aklıma gelmeyip yazmadıklarımı görünce üzüleceğim kesin. Unuttuklarımdan bir Beyoğlu güzellemesi daha gelirse şaşırmayın.
Bende Beyoğlu hiç bitmez. Bildiklerimin ve sevdiklerimin sadece yüzde birini ve sadece Beyoğlu’nda bir haftada yaşadıklarımın yüzde onunu anlatmış olabilirim.
Sen Beyoğlu’nu çok seversen o seni hiç bırakmaz.
31 Ekim 2024 - Beyoğlu’ndan vazgeçmeyen kaç kişiyiz?
28 Ekim 2024 - Tansiyonum ve kolesterolüm nasıl düştü?
24 Ekim 2024 - Sürdürülebilir olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu mudur?
21 Ekim 2024 - Hiç korkma, senden her şey olur!
17 Ekim 2024 - Gençlerin bana ‘yardım butonu’ ismini takmasını çok seviyorum
Tuğrul Ağırbaş Kimdir?
30 yılı aşkın süre ile Türkiye, Rusya ve CIS ülkelerinde FMCG alanında değişik görevler alan Tuğrul Ağırbaş, son 20 yıldır Efes’in global marka olma, satınalma ve birleşme projeleri ve yeni pazarlara giriş işlerini yürüten ekipte, büyüme odaklı projelere liderlik yapmıştır.
Pertevniyal Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Tuğrul Ağırbaş öğrenim hayatı boyunca Kapalıçarşı’da değişik alanlarda çalışarak, ticareti ve tüketici davranışlarını öğrenme şansına sahip oldu.
İş hayatına 1990 yılına Anadolu Efes’te Pazarlama uzmanı olarak başlayan Ağırbaş, sırasıyla Proje Geliştirme, Satış ve Pazarlama’da görev aldıktan sonra, son olarak da değişik ülkelerde 16 yıl boyunca Genel Müdürlük görevlerini sürdürdü.
Anadolu Efes’in Rusya operayonunu 10 yıl boyunca yönetti ve dünyanın en büyük bira pazarlarından biri olan Rusya’da satınalma ve birleşmelerle firma pazar payını ikinciliğe taşıyan ekibe liderlik yaptı. Türkiye,Rusya ve çalıştığı diğer ülkelerde büyüme odağıyla çok sayıda yeniliği ve markayı tüketicisiyle buluşturdu.
Efes Türkiye Genel Müdürlük görevini yürüttüğü dönemde ise, marka ve kurumun topluma katkısını büyütme amaçlı, pazarı büyütmeye yönelik, bira kültürü oluşturma ve inovasyon, kültür, sanat, turizm ve spor alanında çok sayıda projeye öncülük etmiş ve tüm paydaşlara katkı sağlayan stratejileri hayata geçirmiştir.
İnovasyon ve yeni ürünlerin hem hızını artırma hem de etkisini büyütme amaçlı, inovasyon ve kurum içi girişimcilik çalışmalarını yapılandırarak ve ekosistemdeki çok sayıda girişimle işbirliği kurarak, Efes’in Start-Up dostu şirket olması yönünde çalışmalara öncülük etmiştir.
Halen çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışı şirket ve girişimlere danışmanlık ve üst düzey yöneticilere koçluk yaparak sürdürmekte olan Ağırbaş, Türkiye’de kurumsal şirketlerin, girişimci kurumlara dönüşmesi vizyonu ile 2018’de kurulan ‘ Girişimci Kurumlar Platformu’nun danışma kurulu üyesi ve başkanıdır.
2022 sonunda, ortağı Zeynep Kurmuş ile birlikte, 40+ yaş ve kurumsal deneyimi olanlar için, birikmiş deneyim ve tecrübelerin yeni işlere ve girişimlere dönüşmesini sağlayan, üretim ve paketleme kampı Genwise girişimini hayata geçirmiştir.
Köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluma yayılacak yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için 2016’da kurulan Köy Okulları Değişim Ağı- KODA’nın yönetim kurulunda görev almaktadır.