Böyle geleceksen bana gelme 2025!

Gelme dedim ama gel be 2025! Yine boş geçmedim, ceplerimde bir sürü planla bekliyorum seni. Seninle de görecek küçük bir hesabım var.

16 Aralık 2024
On iki kutuya neler mi çizdim? Özbek pilavı, Sibirya’ya doğru yol alan kara bir tren, yeni bir iş planı (aklımızda ve yazı yazıp harekete geçiremediğimiz) , büyük bir amfide konuşan ben, delikli bir peynir ve kırmızı şarap kadehi, bir davulcu eşliğinde oynayan mutlu bir kalabalık, büyük bir arkadaş grubuyla yelkeniyle salınan bir tekne, boş sayfaları kalemle dolduran bir el, kıyafetlerin sergilendiği bir dükkanın vitrinini düzenleyen biri, sahnede elinde kuru kafayla Hamlet oynayan genç bir kadın seyretmek, havada hiç durmadan uçmakta olan bir leylek, çok görmek istediğim dev bir İsa heykelinin resmi.

Her gün yeni ve çoğu sevimsiz bir veya çok habere uyandığımız bu yılı geride bırakıp daha da ürkütücü olan bir yıla adım adım yaklaşırken hiç unutmamak ya da hiç  hatırlamak istemediklerimizle vedaya hazırlanıyoruz.

Geçen yıllarda genelde “Artık bu yıl bitsin, yenisi gelsin, en azından umutlarımız var” hayali kurarken bu sene “Yenisi gelmese daha mı iyi olurdu?” düşüncesindeyim. “Bu sene o sene” kafasından vazgeçip eskisini tutalım, bu gidecek olan bile gelecek olandan daha iyi olabilir düşüncesindeyim.

Kendime has ekosistemimde yapmaya çalıştıklarım ve ektiklerimizden bazılarının yeşermeye başlaması, su verdikçe boylarının uzaması beni mutlu ediyor. Ortada bir heyecan ve mutluluk varsa odağımı direkt oraya çeviriyorum, tavsiye ederim, iyi şeyler oluyor ve olmaya devam edecek, nereye baktığınla alakalı.

Emek harcadığımız işlerin sonuçlarını almaya başlamak, iyiye gittiğimizi ve değer yarattığımızı duymak, artık Amerikan seçim sonuçlarından daha önemli benim için.

Evet, ne yapmak istediğimi ve nereye gitmek istediğimi (yavaş yavaş) görüyorum. Tam 57 sene geçti ve sanki önüm biraz daha aydınlık.

Etrafımda güzel insanlar var, her gün daha da artıyor. Farklı şehirlerden, illerden, ülkelerden… Ne güzel, her biri başka bir açık kaynak. Almak istersen bedava; sana kalmış.

Cömertlik, gönüllülük ve aktivistin sözlükteki karşılığı!

Benim evrenimdeki işler biraz farklı yürüyor. Bazen çok yapısal, bazen hiç olmadığı kadar spontan, bazen ise çok duygusal. En çok spontanları seviyorum, oldum olası. Sürprizli günler, toplantılar ve insanlar çok iyi geliyor.

Mesela geçen hafta bir podcast kaydına giriyorum, harika bir insanla tanışıyorum. Adı Itır Erhart. Artık benim için cömertlik, gönüllülük ve aktivistlik kavramlarının sözlükteki karşılığı.

Üstelik üniversitede profesör. Itır gibi hocalardan ders alan gençleri kıskanıyorum. Her okulda, her sınıfta Itır gibi hocalar olsa ve öğrencileriyle güzel işler yapsalar, dünya değişir diyorum.

Uzun yıllardır tanıyormuş gibi hissetmekle beraber, neden daha önce bir araya gelmedik diye kendi kendime kızıyorum. Spontanlıktan kastım bu. Planlasam olmaz, bir yerde karşılaşsak bu kadar iyi tanıyamam. Podcast yapıp soru sormam lazımmış; o da oluyor. Sevgili Sadriye’nin bizi tanıştırması ile mesajlaşıyor sonra da buluşuyoruz. Ne varsa gençlikte var.

Dün gece eşim ve üç genç girişimci arkadaşla bizim evde toplandık, geleneksel hamsili pilav gecesi. Hamsi varsa biz varız. Eşiniz Rizeli olursa da işin boyutu hamsi sezonunda hep buralara gelir.

Çocukken misafirliğe giderken babam ev sahibi kim olursa olsun hep meyve alıp götürürdü. Genelde de kilo kilo elma ve portakal. Bize gelen gençler de iki kilo hamsi alıp geliyor. Bu gençler hep çok güzel işler yapıyor, çok beğeniyoruz. Ya da çok güzel işler yapanlarla arkadaşlık kuruyoruz.

Yemeğimizi yedik, masayı topladık. Bozcaada’dan gelirken yanımızda getirdiğimiz Amadeus Rose şarabımızı bardaklara doldurduk ve sağlığa kaldırdık. Yeni yıla kadar birbirimizi göremeyiz diye bir yıl sonu kapanışı kutlamasına çevirdik işi. Bu akşam iş konuşmak yok dedi ve masadaki genç kadın sözü ve sazı aldı. 2024 değerlemesi ve 2025 hedefleri yapacağımızı önce mırıldandık sonra bi güzel havaya girdik.

Önce beş beyaz sayfa ve kalem istedi, sonra da sorularını sormaya başladı: “Bitmekte olan 2024’ü sen hangi on sıfatla anlatırsın” diye sordu. Her birimizden farklı sıfatlarla beş kişi yaklaşık on tur döndük. Toplamda 50 sıfat dinledik. Anlamadığımız yerlerde, neden o sıfatı seçtiğini söyleyenden açıklamasını istedik.

Senin için 2024’ü en iyi tanımlayan sıfatları yaz!

Benim 2024 için kendime seçtiğim sıfatlar: meraklı, dolu, genç, mutlu, endişeli, açık, maceraperest, karışık, işbirlikçi ve umutlu. Benim çoğu sıfatı neden seçtiğimi anlatmama gerek duymadılar. Takip ettikleri beni ve duygularımı bildiklerini düşündüler. Ben yine de kendim için buraya not alayım:

Yeni şeyler duydukça, okudukça ve öğrendikçe meraklarım da arttı. Biri diğerini, diğeri öbürünü tetikledi. Her seferinde listeme “meraklı” yazmaya devam edeceğim. “Merakın biterse, hayatın biter” demişti bir Türk büyüğü dostum; can-ı gönülden katılıyorum.

“Dolu,” hatta dolu dolu geçti bu yıl. Tüm zamanlarım, saatlerim, günlerim ve mevsimlerim… Zamanımı daha iyi kullandığımı düşündüm. İstemediğim şeyleri yapmamak ve buradan tasarruf ettiklerimle ailemle, annemle daha çok ve bilinçli bir şekilde birlikte olmak; yeni şeyler öğrenmeye, paylaşmaya ve yeni yerler görmeye vakit ayırmak çok iyi geldi.

Gençlerle birlikte olmak ve onlardan beslenmek beni daha “genç” hissettiriyor. Eskiden yaptıklarımı hâlâ yapmak, onların peşini bırakmamak, hâlâ pub sevmek, rap konserine gitmek, festival takip etmek, yürüyüşe katılmak, hatta insanlık için küçük, benim için dev bir adım olarak spora başlamak bu hissimi güçlendiriyor. Üstelik sigarayı bırakalı bir yılı geçti, o da beni gençleştirir mi?

Yoksa yaşımı biliyorum ve söylemeyi seviyorum. Çocukluktan beri en büyük hastalığım, yaşımı sorduklarında büyütmekti. Gençken ve iş hayatının ilk yıllarında yaşımı soranlara daha çok dikkate alınmak için büyüterek söylerdim.

Moskova’da koca işimizi yönetirken bir bakanın fabrikaya gelip, “Sizin patron da işi çoluk çocuğa bırakmış” sözlerini hiç unutmadım. Oysa otuzlarımızdaydık ve işimizi ondan daha iyi yapıyorduk.

Şimdi ise altmışa merdiven dayamışken, genç gibi düşünmek ve onlar tarafından kabul edilmek, dinlenmek çok iyi hissettiriyor. O yüzden şimdi de yaşımı gençler sorduğunda “Vay be, bu yaşta da bizim gibi düşünenler var” dedirtmek için büyütüyorum.

Ailemle geçirdiğim, kendimle geçirdiğim ve yaptığım işlerin sonunda insanlardan aldığım olumlu tepkiler ve duyduğum sözler bu yıl beni ‘mutlu’ etti. Buluştuğum insanlardan yeni şeyler öğrenmek, yeni yerler keşfetmek, bildiklerimi büyütmek beni yeni şeyler görmeye, denemeye ve daha cesur adımlar atmaya motive ediyor.

Arayıp bulmaya çalışıyorum; mutsuz insanlardan, sorun çıkaranlardan ve hiçbir şeyi beğenmeyenlerden uzak durmaya çalışıyorum. Ülkemde, dünyada, hemen her yerde olan biteni görmek, okumak, duymak, yaşayanlardan dinlemek beni çok ‘endişe’lendiriyor.

Ama bu yeni bir şey değil. Eskiden sadece bizim mahallede, okulda ya da ülkede olan olumsuzlukların, tüm dünyada farklı boyutlarda olması ve kötülerin istediği gibi sonuçlanması, benim gelecekle ilgili bırakmak istediğim dünyadan uzaklaşması endişemi büyütüyor. Ama aynı zamanda daha çoğunu ve daha iyisini yapmak için de hırslandırıyor, bildiklerimi yayma hissim artıyor.

Yine seçtiğim kelimelerden biri de “açıklık” oldu. Maskesiz, filtresiz, olduğum gibi ve kendine has Tuğrul veya Tuğrul Abi olmak istiyorum. Öncelikle bu: ne bey, ne sir, ne üstad, ne de eski bilmem ne… İki kelime. Böyle iyi. Duyunca kendimi eşit ve daha iyi hissediyorum.

Bey bana yetti, beylikten istifa!

Bey bana yetti; isteyen alsın. Beylik bir durum yok. İçerdeyken de sevmezdim. Çok az insana derdim; hak ettiğini düşündüğüm insanlara demeye razıydım ama benden üst pozisyonda veya kamuda iş yapıyor diye o sıfatı yapıştırmayı sevmezdim. Beysiz alışveriş daha açık ve cömert geçiyor. Bey olunca karşındakinin senden beklentisi büyüyor ya da sana anlatacak bir deneyimi ve hikâyesi olamazmış gibi geliyor.

Benim artık anlamaya ve dinlemeye zamanım var. Her yaştan, her telden, her ülkeden… Bakarsın birbirimize bir faydamız olur. Kısacası: kendime, çevreme, olan bitene, her fikre, her yeni şeye açıklık.

Korkusuzca ve çok da düşünmeden maceralara yol almak… Evde otururken gelen bir telefonla bir buluşmaya gitmek veya bilmediğim ülke ve kültürlere çok da sorgulamadan “Olur” demek. Sonu “-perest” ile biten kelimeleri ve sıfatları ayrıca seviyorum: hayalperest ve ‘maceraperest’ onlardan ikisi.

Belirsizlikler, sınırsızlıklar, “Olmaz” denilen her şeyin olması kafamı ve kafaları karıştırmaya devam etti. Umarım 2025’te devam etmez. İyi şeylerin ortadan kalkması, beklenmedik gelişmelerin ve popülist yaklaşımların bizi yönetmesi hoşuma giden şeyler değil.

Kafamdan çok, dışarda olan bitenin karışıklığı bende ‘karışık’lık duygusu yarattı. Gençlere, insanlara, gezegene ne olacak? Umut var mı? Duygu yoğunlukları beni de karıştırdı.

Ben cömertleştikçe aldıklarım da büyüdü. Yardım teklif etmeden ve yardım etmeden yardım istememeyi öğrendim. Açıklık ve şeffaflık en güzeli. ‘İş birliği’ isterken ve teklif ederken kimden ne geleceğini görüyorum.

Alırsan veriyorsun, verirken alıyorsun. İşte bu, aynı kafada iş birlikçi kafalardan çeteler kurma niyetimi doğurdu.

‘Umutlu’ olmak son yazdığım sıfattı, yerinden belli. Daha üste yazmak isterdim. Ama kaybetmedim; yok olmasın ve devam etsin diye yine listemden çıkarmayı istemediğim bir sıfat oldu. Umut olmalı, büyümeli, birleşmeli ve çoğalmalı. Etrafımda biriktirdiklerim, umutlarını kesmeyen insanlar… Azaldıkça onlardan şarj ediyorum kendimi.

İşte, 2024 böyleymiş benim için. Gençler için daha endişeli ve karışık, daha çok iş ve aşk odaklıydı. Haklılar tabii.

Gel be 2025! Seninle görülecek bir hesabım var

Geldik gecenin ikinci ve bomba sorusuna:

Büyük bir kare çizin ve kalemlerle 12’ye bölün. Her birinin içine 2025’ten beklediğiniz 12 hayali ve hedefi resimleyin.

İlk başta mızmızlandık: “Yazsak olmaz mı?” dedik. Sonra paşa paşa aldık kalemleri elimize ve 20 dakikada çöp adam kıvamında çizdik isteklerimizi ve yapmak istediklerimizi. Yine anlattık birbirimize.

Kimimiz ay ay doldurmuş, bir sıra yapmış kafasında. Ben ise kafama göre boşluklara yerleştirdim.

Hiç hesapta yokken, oturduk planlarımızı düşündük, kağıda döktük ve birbirimize anlattık. Sonra da kaybolmasın diye fotoğraf çekip sakladık, kesmedi telefonlarımıza, her gün görüp hatırlayalım diye duvar kağıdı yaptık.

Bu resimler yapıp anlatarak, kendi kendime ve onlara karşı söz vermiş gibi hissediyorum. Sorarlarsa her ay, “Kaçı hayata geçti?” diye…

On iki kutuya neler mi çizdim? Özbek pilavı, Sibirya’ya doğru yol alan kara bir tren, yeni bir iş planı (aklımızda ve yazı yazıp harekete geçiremediğimiz) , büyük bir amfide konuşan ben, delikli bir peynir ve kırmızı şarap kadehi, bir davulcu eşliğinde oynayan mutlu bir kalabalık, büyük bir arkadaş grubuyla yelkeniyle salınan bir tekne, boş sayfaları kalemle dolduran bir el, kıyafetlerin sergilendiği bir dükkanın vitrinini düzenleyen biri, sahnede elinde kuru kafayla Hamlet oynayan genç bir kadın seyretmek, havada hiç durmadan uçmakta olan bir leylek, çok görmek istediğim dev bir İsa heykelinin resmi.

Bazıları yapmak ve bu sene bitirmek istediğim işler… Bazıları ise yaşamak istediğim duygular. Bazıları başkalarının hayallerine yapmak istediğim katkılar ve son olarak gitmek, görmek için heyecan duyduğum yerler.

Gelme dedim ama gel be 2025!

Yine boş geçmedim, ceplerimde bir sürü planla bekliyorum seni.

Seninle de görecek küçük bir hesabım var.

Yıl olmuş 2025, üniversitede yılbaşını kutlayalım kutlamayalım kavgası varYıl olmuş 2025, üniversitede yılbaşını kutlayalım kutlamayalım kavgası var

2025'te dünya nüfusunun üçte ikisi içilebilir suya hasret kalacak2025’te dünya nüfusunun üçte ikisi içilebilir suya hasret kalacak

 

Tuğrul Ağırbaş Kimdir?

30 yılı aşkın süre ile Türkiye, Rusya ve CIS ülkelerinde FMCG alanında değişik görevler alan Tuğrul Ağırbaş, son 20 yıldır Efes’in global marka olma, satınalma ve birleşme projeleri ve yeni pazarlara giriş işlerini yürüten ekipte, büyüme odaklı projelere liderlik yapmıştır.

Pertevniyal Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Tuğrul Ağırbaş öğrenim hayatı boyunca Kapalıçarşı’da değişik alanlarda çalışarak, ticareti ve tüketici davranışlarını öğrenme şansına sahip oldu.

İş hayatına 1990 yılına Anadolu Efes’te Pazarlama uzmanı olarak başlayan Ağırbaş, sırasıyla Proje Geliştirme, Satış ve Pazarlama’da görev aldıktan sonra, son olarak da değişik ülkelerde 16 yıl boyunca Genel Müdürlük görevlerini sürdürdü.

Anadolu Efes’in Rusya operayonunu 10 yıl boyunca yönetti ve dünyanın en büyük bira pazarlarından biri olan Rusya’da satınalma ve birleşmelerle firma pazar payını ikinciliğe taşıyan ekibe liderlik yaptı. Türkiye,Rusya ve çalıştığı diğer ülkelerde büyüme odağıyla çok sayıda yeniliği ve markayı tüketicisiyle buluşturdu.

Efes Türkiye Genel Müdürlük görevini yürüttüğü dönemde ise, marka ve kurumun topluma katkısını büyütme amaçlı, pazarı büyütmeye yönelik, bira kültürü oluşturma ve inovasyon, kültür, sanat, turizm ve spor alanında çok sayıda projeye öncülük etmiş ve tüm paydaşlara katkı sağlayan stratejileri hayata geçirmiştir.

İnovasyon ve yeni ürünlerin hem hızını artırma hem de etkisini büyütme amaçlı, inovasyon ve kurum içi girişimcilik çalışmalarını yapılandırarak ve ekosistemdeki çok sayıda girişimle işbirliği kurarak, Efes’in Start-Up dostu şirket olması yönünde çalışmalara öncülük etmiştir.

Halen çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışı şirket ve girişimlere danışmanlık ve üst düzey yöneticilere koçluk yaparak sürdürmekte olan Ağırbaş, Türkiye’de kurumsal şirketlerin, girişimci kurumlara dönüşmesi vizyonu ile 2018’de kurulan ‘ Girişimci Kurumlar Platformu’nun danışma kurulu üyesi ve başkanıdır.

2022 sonunda, ortağı Zeynep Kurmuş ile birlikte, 40+ yaş ve kurumsal deneyimi olanlar için, birikmiş deneyim ve tecrübelerin yeni işlere ve girişimlere dönüşmesini sağlayan, üretim ve paketleme kampı Genwise girişimini hayata geçirmiştir.

Köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluma yayılacak yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için 2016’da kurulan Köy Okulları Değişim Ağı- KODA’nın yönetim kurulunda görev almaktadır.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.