Ortak hedefler ve ortak anılar yoksa ortaklık yürür mü?
Takım kurma işi çok ciddi bir iştir. En önemli seçim kriterlerinden biri takıma seçeceğiniz kişi ya da kişilerin yetenekleri ve özelliklerinin çeşitlilik ve farklılık göstermesidir. Ama 'takım değerleri' konusunda takımla ve sizinle aynı olmasıdır.
Mahalleden başlayıp okul ve işle devam eden sosyal hayatlarımızda takımlar kurmak ya da o takımların içinde olmak zorunda mıyız? Bu konuda türetilen ve her birimiz için çocukluktan itibaren kullanılan ne kadar çok kavram kullanıyoruz.
İçe dönük, lider kumaşı var, bireysel çalışmayı seviyor, çok dışa dönük, bacak kadar boyuyla herkesi yönetiyor, enerjisi çok yüksek, takımı ateşler gibi aklıma onlarca kavram geliyor.
İş hayatında takım kurmak ve takım olmak iş listemin hep en üstünde oldu. Geçen haftalarda farklı kültürlerde, farklı takımlarla çalıştım. Takım olmanın önemini ve iyi olması durumunda sonuçlarını konuştuk.
Kurumdan kuruma, kültürden kültüre değişen ‘takım’ olmakla ilgili büyük farklar var.
Elbette yaş aldıkça ve tecrübelendikçe işler değişiyor, farklılaşıyor.
Ama en kritik konu, yaptığınız işte takım olmadan da, ‘çalışma grubu’ olarak da çalışabilir ve hatta daha verimli olabilirsiniz. Takım ve çalışma grubu arasındaki en büyük ve belki de tek fark çalışma grubunda sadece üstünüze karşı sorunluluklarınız varken takım olmanız durumunda sadece üstünüze değil tüm takım arkadaşlarınıza karşı sorumluluklarınız da olması.
Yani birinde kişisel hesap verilebilirlik durumuna karşın takım olma halinde hem kişisel hem de ortak hesap verme durumu var.
Kısacası takım olmak için ortak bir amaç, ortak hedefler, farklı ve birbirini tamamlayan yetenekteki insanlar ve en önemlisi ortak değerler ve kurallar olmalıdır.
Bugüne kadar zaman ve proje bazlı işler dışında hep takımlarda çalıştım. İş hızlı tüketim ürünleri olunca takım şart. Proje bazlı işler daha kolaydır, sana verilen işi en iyi şekilde ve zamanında yaparsın, patrona anlatırsın, sonra ona benzer ya da yeni bir işi yapmak üzere devam edersin. Diğerlerinin yaptığı işler ve sonuçları seni bağlamaz. Üstelik bu rutin işler daha verimli sonuçlar doğurur.
Takım işi öyle değildir. Öncelikli hangi takımda ya da kimin takımında olduğun çok önemlidir. Aynı işi yapan, yan odalarda çalışan takımların bile iş sonuçları ya da iş yapış biçimleri farklı olabilir.
İlk takım kurma işim çok çok kolaydı, o güne kadar ben bir takımın parçası iken ‘artık marka yöneticisi oldun ve bu markanın sonuçlarından sen sorumlusun’ dediler.
Ama tek kişilik dev kadro, çok ihtiyacın olursa büyük odada uzmanlar var, gözüne kestirdiklerini seç ve işleri yoksa da beraber çalışabilirsin modeli. Bayağı bugünün ‘gig’ bazlı çalışma modelini kurmuşuz doksanlarda.
İyi üniversitelerden yeni mezunlar işe başlamış, bol seyahatli bir uzmanlık rolüne girmiş. Gözleri markaların yaptığı kampanya, reklam, sponsorluk gibi daha heyecanlı ve keşifli işlerde. Çok anlaşılır bir durum, biz de yıllarca bekledik bu işleri yapmayı. Amacımda bizim beklediğimiz kadar onları bekletmemek ve öğrendiklerimizi ve bildiklerimizi onlara açmak ve yetiştirmek.
Yıllardır tüm belge ve bilgileri kendi dosyasında toplayan ve ‘genç yetenek’lerle paylaşmayan yöneticilerle çalışmışız, biz doğrusunu ve iyisini yapacağız.
Şirket ‘fetih’ dönemine girmiş, sınırlar büyüyor ve yurtdışı açılımları ve teklifleri başlıyor. Eskiden olduğu gibi şeflikte on yıl, müdürlükte yirmi yıl oturulmuyor. Hatta yirmi yıldır aynı koltukta oturan müdürler genel müdür olarak komşu ülkelere gidiyor. Orta İngilizce bilenler daha küçük ülkelere, çok iyi İngilizce bilenler ise en büyük ülkelere satış ve pazarlamacı olarak gönderiliyor.
Bu dönemde yepyeni bir iş karşımıza çıkıyor, ve yeni işlerde ‘kapısı ilk çalınacak kişi’ olarak da beni bu işin başına koyuyorlar. Otuz yaşındayım, ilk müdürlüğüm ve ilk Honda Civic’im. Ama çok daha önemlisi Türkiye’nin her bölgesinde ‘bir kişilik’ satış teşkilatı kurmam isteniyor. Ama biraz farklı modelle, ekibi ben seçemeyeceğim, bölgelerdeki müdür arkadaşlar istedikleri bir arkadaşı benim takımım için seçecek. Dolayısıyla ilk takım kurma işimde takımı ben değil, ‘on’ çok tecrübeli müdür arkadaşım seçiyor.
Bundan bir fırsat çıkarmaya ve pozitife çevirmeye çalışıyorum. Demek ki en tecrübeli ve bilgeleri seçtiler, belki de yıllardır yaptıkları işlerden sıkılmışlardı, şimdi onlar için çok iyi kendini gösterme dönemi.
Tek problem hepsinden on yaş küçüğüm ve onların 15 yıldır yaptığı işi ben ilk defa yapacağım. Güzel, onlardan öğreneceğim çok şey var. Yürüyelim arkadaşlar!
Takımın içine birlikte merkezde birlikte çalıştığım gençlerden iki satışçı, bir pazarlamacı seçerek işi renkli hale getiriyorum. Kısacası ben otuzunda, merkezdeki satış ve strateji ekibi taş çatlasa yirmi beşlerinde, bölge satış yöneticilerimiz de kırklarında diyebiliriz. O günlerin Türkiye’sinde en çeşitlilik gösteren ekibi olabilir. Strateji ve pazarlama yirmili yaş grubundan çıkıyor, operasyon ve saha kırk yaşında.
Tam bir start-up modeli kuruyoruz. Bu küçük ekip, kendi işini kurmuş yönetiyor, strateji geliştiriyor.
Farklı jenerasyonların farklı bakış açıları tıkır tıkır çalışıyor. Çevikliğimiz ve hızımız anlatılamaz. Akşam karar verip yirmi kişi bir bölgeye destek için sabah Turunç otobüs garajında buluşabiliyoruz. Tüm satış noktalarını markamıza çevirip diğer ekipler şehre girene kadar evimize dönüyoruz.
Sistem inanılmaz çalışıyor, herkes üstüne düşen işi yapmaktan çok mutlu. Bizim takım için kesin öyle, herkes bu değişik ekibin ne yapacağını merakla beklerken rakipler her gün yeni bir atak ve haberle uyanıyor. Ona çözüm ararken barajda başka bir delik açıyoruz. Büyüyoruz, hedeflenenden daha hızlı ve daha fazla.
Takım olarak amacımızı çok net koyuyoruz, sınırlarımız ve kurallarımızı belirliyoruz. Değerlerimiz çok net, sık bir araya geliyoruz, hedeflerimizi değerlendiriyoruz, herkes kol kola girmiş çalışıyor. Yaşadığımız birlik ve bütünlükle şimdi yazarken bile heyecan ve gurur duyuyorum.
Hiç bilmediğiniz bir takıma da girseniz, sizin seçmediğiniz bir takımı da yönetmeye aday olsanız takım manifestonuz iyi yazıldıysa ve herkes altına imzasını koyduysa sizi kimse durduramaz. Bizim o takım da durdurulamaz bir takım oldu ve bizi durduramayınca ‘bizim işi’ kapatmak zorunda kaldılar.
‘Biz sizin ekibi, ana marka ve büyük takıma rekabet yaratmanız için kurduk, siz neredeyse onu yok edecektiniz’ dediler. Hepimizi yeni ve bambaşka işlere yerleştirdiler. Hepimiz bu tecrübede öğrendiklerimizi, -bağrımıza taş basarak- yeni işlerimize yansıtmaya devam ettik.
İlk takım kurma ve yönetme tecrübemden o kadar keyif aldım ki artık sadece amacı büyük amaçların ve takımların parçası olacaktım. Amaçsız ve değer yaratmayan işler ve takımlar benim yolculuğumda olmayacaktı.
Bugün de geçmişte birlikte olduğumuz insanlarla karşılaştığımda ve geçmişte bir kere bile buluşmuş olsak bile onlarla paylaştığımız amacı ve o amaç için farklı dönemlerde yaptığımız işleri onlardan duymak çok hoşuma gidiyor.
Takım kurma işi çok ciddi bir iştir. En önemli seçim kriterlerinden biri takıma seçeceğiniz kişi ya da kişilerin yetenek ve özelliklerinin çeşitlilik ve farklılık göstermesidir. Ama ‘takım değerleri’ konusunda takımla ve sizinle aynı olmasıdır.
Konusunun en iyi adamları diye aldığım yetenekler takımlarda beni en çok zorlayan kişiler olmuştur.
Takımı siz kurduysanız ve bir süredir beraberseniz nispeten takıma eksik alırken daha doğru kararlar veriyorsunuz.
İş görüşmelerinde her zaman toplantıya adayın yaptığı işlerden ve iş sonuçlarından değil kişisel değerlerinden ve takım içindeki davranış ve rolleri anlatmasını isteyerek başlarım. Takıma ve takım değerlerini uyumunu anlarım.
Unutmayın sadece ‘en iyi teknik ya da finans uzmanı’ aramıyorsunuz takımdaki diğer üyeleri de destekleyecek ve hedefleri onlarla birlikte göğüsleyecek bir takım arkadaşı arıyorsunuz.
Çoğu zaman görüşmeyi takımdan bir arkadaşı iş görüşmesine davet ederim, sorumluluğu paylaşmak ve takım kararını da duymak için.
En zor ve hatalı kararlarımı da satın alma ve birleşmelerde yaşadım. En zor işler satın alma ve birleşme sonrası yeni takımı kurmak oldu benim için.
Bizim alandaki birleşmelerde genel kural; büyük küçüğü alır ve büyüğün üst düzey kadrosu ile devam edilir, küçükten gelen kritik pozisyon ve kişiler de yapıya eklenir, şeklinde olur. Başlarda bu işi yaparken zorlansak da ileride bunun ne kadar kolay olduğunu anladık. İlk büyük satın almada bin kişinin karşısına çıkıp, yeni dönemde ve birlikte neler yapacağımızı anlatıp çalışanlardan gelen kazık sorulara cevap verdiğim toplantı unutamadıklarım arasındadır.
Pazar akşamı gelen telefonla anlaşmanın tamamlandığını öğrenip, konuşmanızı yazıp, sabah ilk uçağa binip üç saat uçup, dev bir salonda karşınızda oturan ve ilk defa gördüğünüz bin yeni iş arkadaşınıza konuşma yaptığınızı hayal edin.
Asıl konu o dev ekibi sizin var olan büyük amacınızın bir parçası yapmak. O insanlara ve ekiple çok zaman geçirdik, her hafta birlikte olduk. Çok kısa sürede daha hızlı bir yapının parçası oldular. İki tarafın farklı kaynakları birleşti ve amaç tekleşti.
İki büyüğün birleşmesi ve iki farklı özelliklerde iyi ekibin birleşmesi ve başına sizin geçmeniz bana göre en zorlu iştir.
Şimdi olsa aklımı değil kalbimi dinlerdim. Adalet ve eşitlik değerlerimi öne çıkarıp iki taraftan da eşit sayıda takım oyuncusu seçmeye kalktım ve sayıya bakarken takımın değer kısmında çatlama yarattım. Diğer şirketin bize göre çok daha bireysel başarı ve bakış açısına karşılık bizim takım olarak düşünmemiz ve başarıyı öyle görmemiz çok ciddi zorluklar yarattı. Öncelikle zaten büyük bir birleşme ve geçiş yaşarken en tepede gel- git’ler yaşanması işleri zorlaştırdı. En kritik pozisyonlardan birine diğer şirketten seçtiğim bir arkadaşın tek odağı kendisinin ve ekibinin gelir düzeyi olunca bizim takımın şirazesi kaydı. Büyük resme ve ana işe odaklanmak yerine çok büyük zamanı küçük ve aslında daha kolay çözülecek işlere harcadık.
Yine benzer bir zorluk işlerin zor gittiği dönemlerde küçülme kararlarının ‘insan’a kadar gelmesi durumu.
Bu dönemde de işleri iyi yapanları seçmek kadar iyi takım oyuncusu olan ve pozitif enerji yayan oyuncuların takımda kalması orta ve uzun dönemde daha çok fayda sağlar.
İşin özü her takımın amacı ve değerleri olması şart. Bunun şirket veya holding değerleri ile farklı olması gerekli. Sadece takım için olmalı. Kapanış cümlemiz de Michael Jordan’dan gelsin; ‘Kişiler ve yetenekler maçı kazanır, takım oyunu ve zekası ise şampiyonluğu’.
19 Aralık 2024 - Başla-ma-mak için ne çok sebebimiz var?
16 Aralık 2024 - Böyle geleceksen bana gelme 2025!
12 Aralık 2024 - Zorunda mıyım?
9 Aralık 2024 - İşimizi sizden mi öğreneceğiz gençler?
5 Aralık 2024 - Orta yaş bunalımı ve bitmeyen kariyer kaygımız
Tuğrul Ağırbaş Kimdir?
30 yılı aşkın süre ile Türkiye, Rusya ve CIS ülkelerinde FMCG alanında değişik görevler alan Tuğrul Ağırbaş, son 20 yıldır Efes’in global marka olma, satınalma ve birleşme projeleri ve yeni pazarlara giriş işlerini yürüten ekipte, büyüme odaklı projelere liderlik yapmıştır.
Pertevniyal Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Tuğrul Ağırbaş öğrenim hayatı boyunca Kapalıçarşı’da değişik alanlarda çalışarak, ticareti ve tüketici davranışlarını öğrenme şansına sahip oldu.
İş hayatına 1990 yılına Anadolu Efes’te Pazarlama uzmanı olarak başlayan Ağırbaş, sırasıyla Proje Geliştirme, Satış ve Pazarlama’da görev aldıktan sonra, son olarak da değişik ülkelerde 16 yıl boyunca Genel Müdürlük görevlerini sürdürdü.
Anadolu Efes’in Rusya operayonunu 10 yıl boyunca yönetti ve dünyanın en büyük bira pazarlarından biri olan Rusya’da satınalma ve birleşmelerle firma pazar payını ikinciliğe taşıyan ekibe liderlik yaptı. Türkiye,Rusya ve çalıştığı diğer ülkelerde büyüme odağıyla çok sayıda yeniliği ve markayı tüketicisiyle buluşturdu.
Efes Türkiye Genel Müdürlük görevini yürüttüğü dönemde ise, marka ve kurumun topluma katkısını büyütme amaçlı, pazarı büyütmeye yönelik, bira kültürü oluşturma ve inovasyon, kültür, sanat, turizm ve spor alanında çok sayıda projeye öncülük etmiş ve tüm paydaşlara katkı sağlayan stratejileri hayata geçirmiştir.
İnovasyon ve yeni ürünlerin hem hızını artırma hem de etkisini büyütme amaçlı, inovasyon ve kurum içi girişimcilik çalışmalarını yapılandırarak ve ekosistemdeki çok sayıda girişimle işbirliği kurarak, Efes’in Start-Up dostu şirket olması yönünde çalışmalara öncülük etmiştir.
Halen çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışı şirket ve girişimlere danışmanlık ve üst düzey yöneticilere koçluk yaparak sürdürmekte olan Ağırbaş, Türkiye’de kurumsal şirketlerin, girişimci kurumlara dönüşmesi vizyonu ile 2018’de kurulan ‘ Girişimci Kurumlar Platformu’nun danışma kurulu üyesi ve başkanıdır.
2022 sonunda, ortağı Zeynep Kurmuş ile birlikte, 40+ yaş ve kurumsal deneyimi olanlar için, birikmiş deneyim ve tecrübelerin yeni işlere ve girişimlere dönüşmesini sağlayan, üretim ve paketleme kampı Genwise girişimini hayata geçirmiştir.
Köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluma yayılacak yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için 2016’da kurulan Köy Okulları Değişim Ağı- KODA’nın yönetim kurulunda görev almaktadır.