Sürdürülebilirlik konuşulup dünyanın sorunları ne zaman çözülür?
TEDxDenizli'den harika dostluklar kurarak döndüm. 18 dakikalık konuşmanın hayatıma bu kadar güzel insan ve deneyim katabileceğini hiç düşünemezdim.
İlk canlı TED etkinliğine yıllar önce kızımın isteğiyle Uniq İstanbul’da katılmıştım. Aklımda en çok Karsu, Emin Çapa ve MSA kurucusu Mehmet Kemal Aksel’in konuşmaları kalmış. Daha çok gençler katılım göstermişti ve her konuşmadan büyülenmiş gibi çıkıyorlardı. İlham alacak birçok hikaye dinlemiştik. Kızım ve ben çok mutlu ayrılmış ve üzerine sohbet etmiştik. Karsu’nun yaşam hikayesi, Çapa’nın uzay ve bilime tutkusu ve Aksel’in girişimcilik kafası ve vazgeçmeme hikayesi beni etkilemişti.
İş dünyasında daha çok arkadaş gruplarının önerdiği ya da LinkedIn’den takip ettiğiniz insanların üzerine yazıp çizdiği klasikleşmiş konuşmacıları takip edersiniz.
Üşenmeyip 18 dakika izlediyseniz de kahve molalarında eşe dosta “Harika bir TED konuşması dinledim, çok tavsiye ederim” diyerek son izlediğinizi anlatırsınız veya mesaj atarsınız. Bu arada çok iyi TED takipçileri var elbette, kendine haftalık veya aylık şu sayıda konuşma izle hedefi koyanlar da tanıyorum.
Hep söylüyorum “zayıf network/zayıf bağların gücü” diye bir şey var. İlk iletişim halkalarınızda olmayıp da sizi tanıyan ve ne yapabileceğinizi, en yakınlarınızdan daha iyi gören ve bunu size daha objektif söyleyen insanlar ve onların sizin üzerindeki etkisi.
İki yıl önce “Ben podcast yapmak istiyorum” diye mail atarak tanıştığım ve o günden beri stüdyolarında 15 bölüm “Rahat battı” podcast’i çekip yayınladığım Storytel Ülke Müdürü Berk İmamoğlu’ndan mart ayında bir telefon aldım.
“Selam, geçen sene benim katıldığım ve ‘Sesli Kitap’ı anlattığım TEDxDenizli’den aradılar, bu sene konu ‘dönüşüm’ olacakmış ve konuyu duyunca aklıma ilk sen geldin, ne dersin, gider misin?” diye sordu.
Denizli’ye gidince anladım ki konukların çoğu geçen seneki konuşmacılara danışılarak çağrılmış. Çok iyi fikir bu arada.
Berk’e evet dedikten sonra TEDx’i organize eden ekipten gençlerle iletişim başladı. Önce TEDx sunum kuralları listesi geldi. Daha çok ida Denizli’ye ne zaman ve nereden gideceğimle ilgili yol ve konaklama soruları. Ekip canavar.
TEDx sunum kuralları sunumunda “Konuşmacılara tavsiyeler” bölümünde ilk gözüme takılanlar şunlar oldu:
1. Her zamanki gösterini yapmamalısın.
2. Merakını ve tutkunu göstermelisin.
3. Bir hikaye anlatmalısın.
4. Büyük bir hayalini veya daha önce hiç paylaşmadığın bir gerçeği paylaşmalısın.
5. Başarıların kadar başarısızlıklarından da bahsetmelisin.
6. Konuşmanı okumamalısın.
7. Kahkahalar iyidir.
8. Siyasi gündemlere sebep olacak konulardan kaçınmalısın.
9. Bilimsel içeriklerin doğruluğundan emin olmalısın.
10. Herhangi bir ticari ürünün veya markanın reklamını yapmamalısın,
11. Telif hakkıyla korunan materyallerden kaçınmalısın,
12. Konuşma süreni aşmamalısın.
Nasıl ama? Ben ilk okuduğumda bir durup düşünmüştüm.
(Bu arada tavsiyeler çok iyi, iş görüşmesinde, şirket veya yatırımcı sunuşlarında, okulda ders sunumlarında her yerde kullanabilirsin, durmayın araklayın bence).
Ve en önemli madde, konuşma süren 18 dakika…
Konuşma ile ilgili ise nerdeyse tek soru geldi.
“Konuşmanızın başlığı ne olacak?”
Son hafta, varsa sunuşu yollamamı istediler. İşte bu.
Artık top sende, konuyu, nasıl anlatacağını, zamanı nasıl sığdıracağını, sunuş hazırlayıp hazırlamayacağını, ne giyeceğini düşünmeye başlayabilirsin. Tam üç ayın var.
Ve, 1 Haziran 2024 Cumartesi,
Nihat Zeybekçi Kongre ve Kültür Merkezi.
Tema; dönüşüm
Konuşma günü geldi, ekibe erken gelip prova yapmak istediğimi söyledim. Sabah erken uyandım, kahvaltımı yaptım, Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne doğru kısa bir yürüyüş yapıp sırt çantamı ve timsahlı gömleğimi sırtıma takarak yola çıktım.
İki saat öncesinde ekip heyecanlı ve sahne arkası arı kovanı gibi. Benden başka gelen konuşmacı yok, geçmişten gelen pazarlamacı refleksi, her şeyi bir gör ve hakim ol. Bolca da heyecan.
Sahnenin arkasındaki gönüllü gençlere ve teknik ekibe laf atmalar, kuliste bana ayrılan duşlu, dev aynalı kapısında ismim yazılı odaya çantamı ve gömleğimi yerleştirmem ve provaya çıkışım. Prova dediğim ekranda sayfaları akıt, ses provası ve sahnede nerede durayım gibi benim için hayati konular. Kurumsalda çalıştığım yıllarda ekip ve bayi toplantılarında konuşmuşluğum çoktu ama onlar hep “aile” içindeydi.
Çıktığım en büyük sahne ve konuştuğum en büyük kalabalık olacak. Boşken korkutucu gelmedi, arkamda dev bir ekran ve TEDxDenizli yazısı, yerde ise yuvarlak klasik kırmızı TEDx halısı. “Konuşma esnasında halı dışına çıkmayın” uyarısı.
Sunuşum çalıştı, sabahtan göstermek istediğim bir video vardı, onu çıkartmıştım, o da tamam. Ama görselleri görmek için ön tarafta bir ekran yok, hangi sayfada olduğumu anlamam için her sayfada dönüp bakmam lazım. Bu durumda seyirciye arkamı döneceğim için de nahoş bir durum. Ekipten rica ediyorum bir ekran konulması için ve o iş de tamam.
Hazırım, ikinci sıradayım. Konuşmam erken bitsin ve diğer arkadaşları sağlam kafa dinlemek için beni başa koyun ricasında bulunmuştum. Acayip bir kadro var; duyunca acaba ligden çekilsem mi diye düşünmüştüm. Dünya çapında nefes konusunda otorite kabul edilen Nevşah Fidan Karamehmet, rahat batıp kurumsaldan çıkarak “Yaşam Atölyesi”ni kuran ve kitaplar yazan Aret Vartanyan, reklam dünyasının hem dahisi hem delisi olarak isimlendirilen Hulusi Derici, ışığa tutkulu ve etrafına ışık saçan, FluTV’den Mustafa Seven, yapımcı, yönetmen Murat Şeker, oyuncu ve yazar Ebru Cündübeyoğlu ve ben. TEDxDenizli’nin başından beri moderatörü olan, konuşma iyileştirici ve diksiyon uzmanı Murat Can Canbay.
Anladınız değil mi listeyi görünce neden ligden çekilmek istediğimi. Neredeyse hepsi ikinci, üçüncü kez TED sahnesindeler. Benim ise sadece izleyici olarak arkalarda bir yerlerde koltuk deneyimim var.
Saat geldi, açılış yapıldı, ben beklerken arka tarafta geniş alanda yürüyorum, gelen diğer konuklara merhaba diyorum, sayısız su ve kahve içip başıma yeni işler çıkartıyorum.
İlk konuk sahneye çıkıyor ve biraz yandan bakıyorum, artık tamam, 18 dakika sonra sahnedeyim. Moderatörümüz Murat yanıma geliyor, elindeki kağıtlarda benimle ilgili bilgiler var, “Seni nasıl sunayım?” diyor. Kalemle elindeki kağıttan gereksiz uzun bilgileri siliyorum. Akşam yemekte, rahatlamam için bunu yaptırdığını bana itiraf ediyor ve artık her sunuşa onunla çıkmak istiyorum.
Adımı duyuyorum ve sahneye maça çıkar gibi koşarak çıkıyorum. Bildiğiniz gibi süre kısıtlı.
Sahneye adım atıyorum, sadece sahne değil, sahne arkası bile büyümüş gibi geliyor. Neredeyse 2-3 futbol sahası büyüklüğünde (Sevgili Hulusi Derici sunuşundan araklamadır, ölçü birimi yerine futbol sahası gibi tanımlar yapın, akılda kalır! Teşekkürler).
Sanki bilet satışından komisyon alacakmışım gibi bir gece önce yemekte “Salon dolu mu?” diye sorduğumda, “Maalesef bilet fiyatları pahalı kaldı, salonun yarısı dolacak” demişlerdi oysa.
Ama gece yarısından sonra insanlar tüm biletleri almaya karar vermişler ve karşımızdalar. En başlarda olmamdan dolayı ve ara henüz olmadığı için de herkesle göz gözeyim.
Sağ önde bir kıpırdanmaya gözüm kayıyor; Hulusi, Aret ve Mustafa’yı ön koltuklara yerleşirken görüyorum.
Benim gibi bir çaylağı izlemek için geldiklerini görünce nasıl rahatlıyorum. O andan itibaren onları çok seveceğimi anlıyorum ve yanılmıyorum.
Bize 18 dakika denilen süre sahneden 20 dakika olarak duruyor. Ben saygıda kusur etmiyorum ve 2 dakika erken iniyorum. 2 dakikamı sevdiklerime armağan ediyorum.
Hulusi Derici, konuşmasını 2 TEDx konuşması süresinde ve zorlanarak bitiriyor. Denizli ile sunuşunun aslında 2-3 saatlik bir sunuş olduğunu, en başında paylaştığı için alkışlarla sahneden indi. Marka yaratma konusunda duyduğum en iyi sunuşu yapıyor. Köpekbalığı ve inek hikayesini çok sevdim, “Hangisinden daha çok korkarsınız?” diye sordu, “Köpekbalığı diyeceksiniz ama bizde ondan yok, benim çok akrabam inek sürüsüne çarparak hayatını kaybetti, inekten korkun” dedi.
Seyirci ile sürekli diyalog halindeydi. Ağa ve piton hikayesi ile sunuşunu taçlandırarak en uzun ve faydalı sunuş ödülüne hak kazandı. Yeni marka kursam kesin onunla çalışırım.
Gece boyunca da şahane hikayeleri ile bizlere güzel anlar yaşattı. Zeki Müren, Sakıp Sabancı, Temel tiplemeleri ile kalbimizdeki yerini aldı.
Konuşması bitince “İyi ki benden sonra sahneye çıkmış” dedim.
Aret’in adının anons edilip edilmediğini hatırlamıyorum. Sahneye yürüyerek gelmedi, sahnenin ortasında belirdi. Görünmeyen misinalarla sahneye indi diye düşündüm. “İyi ki bana teklif etmediler, kabul etmezdim” diyorum içimden, çünkü yükseklik korkum var.
Salonda herkesi büyüledi, bir ara ne söylese yapmaya başlamıştık. Hatta tek ayakta alkışlanan konuşmacı o oldu çünkü sihirle bizi ayağa kaldırttı ve biz de alkışlarla onu uğurladık.
“Gerçek olun, sahici olun en çok istediğimiz, aradığımız şey sahici insanlar ve davranışlar” dedi. “İlk adımı siz atın, ilk konuşmayı siz yapın, bakın her şey nasıl değişecek göreceksiniz” diye ekledi. Çok gerçekti, çok kendine hastı ve özeldi.
Ama en acayibi sahneye çıkıp yere koyduğu el yazısıyla yazdığı 8-10 kelimeden oluşan kopya kağıdıydı. Ben hazırlık yaptığım 18 sayfayı yere koysam sunuşun bitmesi mümkün olmazdı. Anı olarak Aret’in kopya kağıdını fotoğrafladım. Konuşması bitince, “İyi ki benden sonra sahneye çıkmış” dedim.
FluTV’deki otantik programlardan sevdiğimiz ve tanıdığımız Mustafa Seven sahnede.
“Sunuşta çok şaka yapacaktım ama yapma dediler bende bir başında bir sonunda iki şakayla geldim” dedi. Başındaki şakayı yapmayı unuttu (kendi söyledi). Sunuşunun sonunda sahnede yürüyerek döndü ve bakın nasıl dönüştüm dedi. Denizli büyülendi. Bir de Youtube algoritmasının çok zor olduğunu ve büyükleri koruduğunu anlattı ve bizi Youtuber olmaktan vazgeçirdi. Hem kendi hem FluTV hem de Youtube’un dönüşümünü su gibi akıttı. Konuşması bitince, “İyi ki benden sonra sahneye çıkmış” dedim.
Mustafa ile akşam geç saatlerde “Bir daha çağrılırsak neyi daha iyi yaparız?” diye konuşurken bulduk kendimizi. Daha da geç saatlerde her sene aynı ekip konuşmacı olsun diye TEDx ekibine baskı yaptığımı hatırlıyorum.
Tüm konuşmacıları baştan sona dinledim, aralarda bizi dinlemeye gelen Denizlililerle küçük sohbetler yaptım. Gönüllü üniversite öğrencileri ile tanışma şansım oldu.
Bir izleyici Rusya hikayemi dinledikten sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde yarışma kazanarak Moskova’ya gelmiş ve bizimle çalışmış, arkadaşını aramış ve bana ondan selam getirmiş. Yine başka bir grup bana Rusya ile ilgili zor sorular hazırlamıştı. Sunuşta anlattığım tecrübeli gençlik ve kurumsal yaş anlatımının Denizli’de karşılığını görmek çok heyecanlandırdı beni. Akşam yemekte tanıştığım BASİAD’lı iş insanları ve eşlerinden güzel övgüler aldım.
Sahnede rahat olmak iyi bir his. Bunu bize sağlayan harika BASİAD ekibine, özellikle TEDx ekibinden Sevgili Esra ve Gizemnur’a ve emeği geçen tüm gönüllülere sonsuz teşekkürler.
Ve harika dostluklar kurarak döndüm. 18 dakikalık konuşmanın hayatıma bu kadar güzel insan ve deneyim katabileceğini hiç düşünemezdim. Konuşmalar yayınlanmadan önce, TEDx Amerika merkezden onay alınması gerekiyormuş.
Sunuşta ve yapımda emeği geçen herkese benden büyük alkış.
21 Kasım 2024 - Risk al, duvara tosla ve Deli Dumrul ol
18 Kasım 2024 - Sana mı kaldı? Üstüne vazife olmayan işlere girme
14 Kasım 2024 - Kurumsal dünyadan yeni dünyaya geçiş atlasım
11 Kasım 2024 - Otostopçunun Galaksi Rehberi: En son ne zaman ilk defa yeni bir şey yaptın?
Tuğrul Ağırbaş Kimdir?
30 yılı aşkın süre ile Türkiye, Rusya ve CIS ülkelerinde FMCG alanında değişik görevler alan Tuğrul Ağırbaş, son 20 yıldır Efes’in global marka olma, satınalma ve birleşme projeleri ve yeni pazarlara giriş işlerini yürüten ekipte, büyüme odaklı projelere liderlik yapmıştır.
Pertevniyal Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Tuğrul Ağırbaş öğrenim hayatı boyunca Kapalıçarşı’da değişik alanlarda çalışarak, ticareti ve tüketici davranışlarını öğrenme şansına sahip oldu.
İş hayatına 1990 yılına Anadolu Efes’te Pazarlama uzmanı olarak başlayan Ağırbaş, sırasıyla Proje Geliştirme, Satış ve Pazarlama’da görev aldıktan sonra, son olarak da değişik ülkelerde 16 yıl boyunca Genel Müdürlük görevlerini sürdürdü.
Anadolu Efes’in Rusya operayonunu 10 yıl boyunca yönetti ve dünyanın en büyük bira pazarlarından biri olan Rusya’da satınalma ve birleşmelerle firma pazar payını ikinciliğe taşıyan ekibe liderlik yaptı. Türkiye,Rusya ve çalıştığı diğer ülkelerde büyüme odağıyla çok sayıda yeniliği ve markayı tüketicisiyle buluşturdu.
Efes Türkiye Genel Müdürlük görevini yürüttüğü dönemde ise, marka ve kurumun topluma katkısını büyütme amaçlı, pazarı büyütmeye yönelik, bira kültürü oluşturma ve inovasyon, kültür, sanat, turizm ve spor alanında çok sayıda projeye öncülük etmiş ve tüm paydaşlara katkı sağlayan stratejileri hayata geçirmiştir.
İnovasyon ve yeni ürünlerin hem hızını artırma hem de etkisini büyütme amaçlı, inovasyon ve kurum içi girişimcilik çalışmalarını yapılandırarak ve ekosistemdeki çok sayıda girişimle işbirliği kurarak, Efes’in Start-Up dostu şirket olması yönünde çalışmalara öncülük etmiştir.
Halen çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışı şirket ve girişimlere danışmanlık ve üst düzey yöneticilere koçluk yaparak sürdürmekte olan Ağırbaş, Türkiye’de kurumsal şirketlerin, girişimci kurumlara dönüşmesi vizyonu ile 2018’de kurulan ‘ Girişimci Kurumlar Platformu’nun danışma kurulu üyesi ve başkanıdır.
2022 sonunda, ortağı Zeynep Kurmuş ile birlikte, 40+ yaş ve kurumsal deneyimi olanlar için, birikmiş deneyim ve tecrübelerin yeni işlere ve girişimlere dönüşmesini sağlayan, üretim ve paketleme kampı Genwise girişimini hayata geçirmiştir.
Köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluma yayılacak yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için 2016’da kurulan Köy Okulları Değişim Ağı- KODA’nın yönetim kurulunda görev almaktadır.