Orta yaş bunalımı ve bitmeyen kariyer kaygımız

İyi bir kariyer yapmak için acı çekmeye ve bol kaygılı yaşamaya gerek yok. Kariyerini sen çiz, kaygını azaltmak için bol bol diğer alanlarda kendini geliştir, sosyalleş ve network geliştir. Kaygıdan uzaklaş, kıtlık değil bolluk kafasına gir.

5 Aralık 2024

Tam 15 yıl önce üniversitelere gidip gençlerle daha fazla zaman geçirmeye karar verdiğimde kariyerimi ve kariyerimdeki dönüm noktalarını anlatan küçük bir sunum hazırlamıştım.

İlk hazırladığım zaman çok dikkat etmemiştim ama bugün bakınca kariyerimi onlu yıllara bölmüş ve anlatmışım. Tesadüf mü bilmiyorum ama her 10 yılda bir dönüm noktası gerçekleşmiş.

Ortaokuldan itibaren her yaz tatilimde Kapalıçarşı’da toptancıların yanında çıraklık yaparak 10 yıl geçirmişim. Tam zamanlı olmasa bile öğretim hayatım boyunca cep harçlığımı çıkardığım dönemdi.

İlk 10 yıl: Büyük ve uzun hikayenin başladığı dönem. Kurumsal dünyaya girişim ve ortaya karışık işler dönemim. Pazarlama, iş geliştirme, satış, her işe her alana dalıp çıkma. Bu çeşitliliğin bana faydası; her alana bir adım atıp alacağımı almam, vereceğimi vermem. Öğrenmişim, anlamışım, sevmişim.

Birinci 10 yıl, kendini ispatla, her işe atla ve geceleri tüm işleri bitirmek için kendini zorla. Müdür olmak, şirket arabası almak ve prim sisteminin parçası olmak için rekabet et; büyük resmin parçası olmak için uğraş didin.

Tüm üstlerimle çok iyi anlaşarak çalıştım diyemem ama tepe yönetim ekibimizin kafasında ve masasında pişen heyecan verici işlerin kokusunu alıp kendi kendime “Dur Tuğrul bekle, güzel şeyler olacak” demiştim.

Stratejik işlerde iyi roller alırken ve yurtdışından gelen danışmanlarla havalı işler ve toplantılar yaparken bir anda gelen bir telefonla kendimi Okmeydanı’nda satış yaparken bulduğumu da hatırlarım.

Sonradan anlıyorum ki, bütün bu saha görevleri sahayı ve ticareti daha iyi anlamam ve öğrenmem için bana biçilen proje işlermiş. Belki de yıllar sonra öğrendiğim şeylerin başında şu geliyor: Çalışan herkesin her şeyi bilmesi ve strateji yazması gerekmiyor. Dünyayı kurtaracak işleri merkezde biz yapıyoruz havasına girerdim. Oysa sahada ve üretimde çalışanların büyük gayretleri olmasa yeni işlere girme şansımız da olmazdı.

Tüm çalışanlar hep beraber işi gücü bırakıp “Gelecekte hangi ülkelerde, hangi sektörlerde olalım? Kimlerle birleşme veya satın alma yapalım” gibi soruları çalışırsa geleceğin işlerini ve şirketin geleceğini fonlamak ve sürdürülebilirliğini sağlamak için kimse para getiremezdi.

10-20 kişilik ekip olarak, gelecek için strateji, plan, fizibilite, trend çalışırken ve dünyada olan biteni, sektörleri, trendleri raporlardan, fuarlardan, konferanslardan ve danışmanlardan izleyip öğrenirken yüzler, binler her gün sahada mevcut işi büyütmeye, payı artırmaya ve yeni işler için fon yaratmaya motive olur ve odaklanır.

İşte kendinizi stratejik alanlara ve işlere atarsanız gelecekte olanları herkesten önce bilir, hatta gelecekteki işin baştan parçası olursunuz.

O da tadından yenmez.

Kısacası kurumsalda ilk 10 yıl uzman, şef ve sonunda müdür olup kendini ispat etme dönemiydi. Yaşlar genç, enerjiler yüksek olduğu için her şeye evet ve şirket önceliği hep en tepede geldi. Bu arada kendine ve sosyal hayata ayırdığın zaman az, arada belki nişan ve düğün hem de kendi düğünün.

İkinci 10 yıl: Artık müdürsün ve söz hakkın ve yönetecek bir ekibin var. İkinci 10 yıl daha iyi geçer mi? Öyle olmadı. Yetki sorumluluk arttı, işler daha zorlu ve zamanlar daha az gelmeye başladı.

Yukarı çıktıkça piramit daralıyor, 20 müdürden 5 direktöre oradan da 1 genel müdüre düşüyor.

İşte buralarda elemeler de başlıyor, iyi olsan da senden daha iyi olan varsa o yukarı çıkıyor.

Üstelik bu yaşlar kendimize dönüp “Müdür de olduk, direktör de ama hâlâ istediğim bu muydu? Amacıma ve değerlerime uyan iş veya kurumlar var mı? Ya da ben çıksam kafamdaki işi nasıl kurarım” sorularını sormaya başladığımız dönem.

Benim bu zor geçmesi gereken ikinci 10 yıl döneminde şansıma Moskova opsiyonu çıktı ve dünyam değişti. Tam anlamıyla dünyam değişti, ben değiştim ve yeni ben oldum.

Az buz değil 11 koca yıl, onlarca şehir gezisi, toplantılar, fabrikalar, satın almalar ve en özeli, anılarım. Her zaman söylerim; Rusya iş hayatımın en keyifli dönemi oldu.

Keyifli olmasının en büyük nedeni hareket ve karar özgürlüğüm ve dünyanın en büyük rakipleri ile tertemiz bir öne çıkma, rekabet mücadelesi. Sıkışma ve tükenmişlik yerine rütbemin ne olduğuna bakmadan her düşüncemi söyleme, deneme ve ikna etme şansları yakalama.

Sahada deli gibi rekabet ederken her ay bir araya gelip sektörü konuşabildiğimiz, kararlar aldığımız, ortak hareket ettiğimiz ve eyleme geçtiğimiz dünyanın her yerinden gelen bira üreticileri masası düşünün.

Bir Bulgar, bir İskoç, bir Hollandalı, bir Rus ve bir Türk. Karadeniz fıkralarının vücut bulmuş hali gibi düşünün. Bu özgür düşünme, rekabet etme ve iletişim kurma hali kendi işimi yapma huzuru, deneysel yaşama ve hayattan öğrenme hali.

Evimizde bu hafta Rusya’da doğmuş, büyümüş ve daha sonra Türkiye’ye yerleşmiş arkadaşımızı Karadeniz yemekleriyle ağırlayınca konu yine dönüp dolaşıp oralara gitti.

Hamsili pilav, pepeçura gibi yöresel yemekler ve yanındaki içkiler bu durumu tetiklemiş olabilir.

Çok hızlı değişiyor hayat, 10 yıl önce Rusya’da beraber çalıştığım arkadaşlarımın çoğu Amerika, İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinde iş buldu. Yine beraber çalıştığım arkadaşların erkek çocukları ve aileleri bizim buralarda yaşamayı tercih ediyor.

Hayatımda bana zorla yaptırılan en güzel işti. Büyük bir belirsizlik kafasından Rus edebiyatından bildiğimiz dev ve bambaşka bir kültüre gitme kararı.

Önyargılar ve bilmediğimiz halde kulaktan dolma ve cahilden duyma bilgilerle “Oralarda hayat yok, hepsi açlıktan sürünüyor, git bak Beyazıt’a hepsi burada bizden ayakkabı ticareti yapıyor, nereden bulacaklar bira alacak parayı?” cümlelerinden kafamı uzaklaştırıp yola çıkış.

Şirket uzun yıllar araştırmalar yapmış, ekipler kurmuş ve büyük krediler almış, ilk fabrikasını sıfırdan Moskova’nın merkezine kurmuş. Çok inanmış ama risk aldığının farkında olan ve her yönetim kurulunda üstlerine gidilen üstlerimiz sayesinde girilen bu ülkeler yurtdışına atılan insanlık için küçük, bizim için büyük adımlar; bir çeşit aya ilk ayak basanlardanız ve ayda yürüyoruz, uçuyoruz.

Bizden önce bu ülkeye inşaat şirketleri girmiş ve başarılı olmuş. Ama bizden önce tüketici markası lansmanı yapmış bir marka olmamış. İşte ilk defa yapılan ve daha büyük riski olan işler, sevdiğim işler.

Gitmeden önce Kartal’da ofiste aramızda Rusya işini konuşuyoruz: “Aman ne küçük iş, ne kadar çok ses çıkarıyorlar, bizim üç ayda sattığımızı bir yılda satıyorlar.”

Maalesef biz kendi çöplüğümüzde kendimizi tatmin eden işler yaparak kendimizi dev arkasında görüyor ve dışarıda yapılanları küçümseyip geçiyoruz.

Uzun lafın kısası, 30-40 arası hepimizde uyanışın başladığı ve ufak ufak huzursuzlukların başladığı ve kendine yetmeme dönemi. İşlerde artık eski keyfi almamak noktasına geldiysek büyük uyanış ve sessiz istifa dönemi başlamıştır.

Üçüncü 10 yıl: 40-50 arası ise yine zor bir döneme (hiç bitmeyen zor dönemlerden) giriş, şirket içi rekabetin çok büyüdüğü en tepelere doğru yolculuğun devam ettiği veya durduğu bir dönem.

Ya al götür ve ekibi büyüt ya da “Çok güzel yıllar geçirdik ama biz gençlerle devam edeceğiz” gibi bir mailde alabilirsiniz.

Bu yıllar benim yine iki ülke arasında gidip geldiğim yıllar oldu. Önce Rusya, sonra Türkiye, sonra yine Rusya ve yine Türkiye ve kapanış.

Asıl şimdi kariyerimin en farklı ve heyecan dolu dönemindeyim. Büyük ekipler, büyük bütçeler, büyük toplantılar ve havalı sunuşlar ve toplantılar yok. Ama daha etki odaklı ve değiştirmek istediğim meselelere odaklandığım ve zamanımı yönettiğim ve bol bol öğrendiğim bir dönemdeyim.

Buralarda daha yeniyim, gördükçe, başardıkça ve duvara tosladıkça filtresiz ve şeffaf bir şekilde paylaşmaya devam edeceğim. Bu 10 yıl önemli, üniversiteden yeni mezun olmuş gibi hissediyorum. Endişelerim, sorularım, kaygılarım elbette var. Ama etrafımda soracak ve bilgi alacak çok arkadaşım da var.

Orta yaş, kariyer olarak kafamızı daha çok taktığımız, düşündüğümüz, az mutlu olduğumuz, yeni iş açılımları baktığımız, bol bol şikayet ettiğimiz yıllar olarak geçecek.

İnsanların en çok iş değiştirdiği ve kendini aradığı, en çok sorduğu ve sorguladığı, kaygının zirveye çıktığı yıllar.

İyi bir kariyer yapmak için acı çekmeye ve bol kaygılı yaşamaya gerek yok. Kariyerini sen çiz, kaygını azaltmak için bol bol diğer alanlarda kendini geliştir, sosyalleş ve network geliştir. Kaygıdan uzaklaş, kıtlık değil bolluk kafasına gir.

İstemediğin işe gitme, girme, sevmediğin işte vaktini geçirme; aramaya, sevdiğini bulana kadar zorlamaya devam et.

Tuğrul Ağırbaş Kimdir?

30 yılı aşkın süre ile Türkiye, Rusya ve CIS ülkelerinde FMCG alanında değişik görevler alan Tuğrul Ağırbaş, son 20 yıldır Efes’in global marka olma, satınalma ve birleşme projeleri ve yeni pazarlara giriş işlerini yürüten ekipte, büyüme odaklı projelere liderlik yapmıştır.

Pertevniyal Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Tuğrul Ağırbaş öğrenim hayatı boyunca Kapalıçarşı’da değişik alanlarda çalışarak, ticareti ve tüketici davranışlarını öğrenme şansına sahip oldu.

İş hayatına 1990 yılına Anadolu Efes’te Pazarlama uzmanı olarak başlayan Ağırbaş, sırasıyla Proje Geliştirme, Satış ve Pazarlama’da görev aldıktan sonra, son olarak da değişik ülkelerde 16 yıl boyunca Genel Müdürlük görevlerini sürdürdü.

Anadolu Efes’in Rusya operayonunu 10 yıl boyunca yönetti ve dünyanın en büyük bira pazarlarından biri olan Rusya’da satınalma ve birleşmelerle firma pazar payını ikinciliğe taşıyan ekibe liderlik yaptı. Türkiye,Rusya ve çalıştığı diğer ülkelerde büyüme odağıyla çok sayıda yeniliği ve markayı tüketicisiyle buluşturdu.

Efes Türkiye Genel Müdürlük görevini yürüttüğü dönemde ise, marka ve kurumun topluma katkısını büyütme amaçlı, pazarı büyütmeye yönelik, bira kültürü oluşturma ve inovasyon, kültür, sanat, turizm ve spor alanında çok sayıda projeye öncülük etmiş ve tüm paydaşlara katkı sağlayan stratejileri hayata geçirmiştir.

İnovasyon ve yeni ürünlerin hem hızını artırma hem de etkisini büyütme amaçlı, inovasyon ve kurum içi girişimcilik çalışmalarını yapılandırarak ve ekosistemdeki çok sayıda girişimle işbirliği kurarak, Efes’in Start-Up dostu şirket olması yönünde çalışmalara öncülük etmiştir.

Halen çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışı şirket ve girişimlere danışmanlık ve üst düzey yöneticilere koçluk yaparak sürdürmekte olan Ağırbaş, Türkiye’de kurumsal şirketlerin, girişimci kurumlara dönüşmesi vizyonu ile 2018’de kurulan ‘ Girişimci Kurumlar Platformu’nun danışma kurulu üyesi ve başkanıdır.

2022 sonunda, ortağı Zeynep Kurmuş ile birlikte, 40+ yaş ve kurumsal deneyimi olanlar için, birikmiş deneyim ve tecrübelerin yeni işlere ve girişimlere dönüşmesini sağlayan, üretim ve paketleme kampı Genwise girişimini hayata geçirmiştir.

Köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluma yayılacak yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için 2016’da kurulan Köy Okulları Değişim Ağı- KODA’nın yönetim kurulunda görev almaktadır.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.