Yaşınız kaç olursa olsun sizin de kendinize has ve özel bir hikayeniz var. 'Yirmilerimdeyim, iş deneyimim ya da tecrübem yok' deme şansınız yok. Önemli olan çizgi üzerine yazmaya başlamak. Zamanla çizgi dolmaya başlıyor, hikayeniz eşsizleşiyor.
Konuşmacı olarak bir yere davet edildiğimde ya da takım eğitimleri verirken kendimi anlattığım tek sayfalık bir görselim var. Sanırım kendimi en iyi anlatma yöntemi olarak 15 sene önce üniversitelerde gençlerle buluşmaya gitmeye başladığım dönemlerde ürettiğim bir görsel.
Üniversitelerden davet alıp gençlerle konuşmaya gittiğimde sahneye çıkıp tek başıma sunuş yapmak yerine, yanıma beni davet eden kulüpten gençlerden birini alıp soru cevap formatında serbest konuşmayı tercih ederim. Ama fark ettiğim şu olmuştu, her seferinde CV’mi anlatır gibi kendimi anlatıyorum ve aslında onu her yerde bulabilirler.
36 yaşıma kadar kendimi bu şekilde anlatmayı sürdürdüm. Genel müdür olup bir koçla çalışmaya başlayana kadar hep atalarımızdan öğrendiğimiz gibi, ilkokulu şu okulda, ortaokul ve liseyi ise şu okullarda okudum, üniversitede ise şu bölümü bitirdim. Sonra da işe giriş ve yaptığım pozisyon ve başarılarımı öne çıkarma rutini.
Oysa beni ben yapan ve bugünkü Tuğrul’u oluşturan hikayenin parçalarını bulmalı ve onlara anlatmalıydım. Hayatımın dönüm noktaları olan 5-6 belki de biraz daha fazla olayı, çizdiğim düz bir çizgi üstüne kronolojik olarak yerleştirdim. Ortaya sadece tarih, unvan ve başarı hikayelerinden oluşmayan ve herkesten çok farklı gerçek dönüm noktalarım, beni ben yapan olaylar çıktı. Onun üzerinden kendimi ve yaptıklarımı anlatmak benim içim çok daha rahat ve akıcı ve dinleyen için ise daha net ve anlaşılır hale geldi.
Yıllar geçtikçe üzerinde çok büyük bir değişiklik yapmasam da son yıllarda kariyerimde ve hayatımdaki büyük değişiklikleri üzerine eklediğim ve yatay bir çizgi üzerine yerleştirilmiş “resimli tek sayfalık bir özgeçmiş.”
Aslında iş görüşmelerinde ya da yeni bir insanla tanıştığımda da 10 dakikada kendimi anlatmanın en iyi yolu. Nelerin seni etkilediğini ve neye dönüştürdüğünü dinlemek iş arkadaşların ve çevrende seni tanımak isteyen herkes için daha iyi bir hikaye.
Özgeçmişten en büyük farkı insanî boyutunun olması ve kendini daha iyi anlatma biçimi. Tarih ve pozisyon ezberlemene gerek yok ya da “İş deneyimin yoksa da hayat deneyimim var” deyip topa girmek için güzel bir köprü kurma modeli.
Amaç hep başarılar ve iş görüşmelerinde öne geçme mantığı, karşımızdakinin kafasında gerçek ben ve takıma ve işe uyumumla alakalı bir anlatım yok. Tamamen iyi yaptığımız ve sonuç aldığımız işleri tarama, bulma ve bu sonuçları rakamlarla ve başarılarla anlatma durumu. Karşımızdakiler de bu duruma o kadar alışmış ki, herkes için yeterli ve tatmin edici. Hatta bazen “Özgeçmiş üzerinden devam eder misiniz?” uyarısı bile gelebilir. “O zaman da orada daha uzun kalmaya gerek yok zaten” diye düşünebilirsiniz.
Bazı arkadaşlar iş görüşmesi konusunda çok uzmanlaşmış durumda, bunu kesinlikle bir yetenek olarak görüyorum. Gittikleri her iş görüşmesinde karşısına kim çıkarsa çıksın onu etkileyerek işi kapıyor, sonra da gerçek kapasitesinin anlattığının çok altında kalmasının anlaşılmasından sonra da başka bir işe daha yüksek bir maaşla geçiş yapabiliyorlar.
Çalıştığım koç ikinci buluşmamızda şöyle demişti: “Sana biraz süre vereyim, çok değil 15 dakika kadar, bana bu sürede seni sen yapan, hayatında etki yaratan ve bugünkü Tuğrul yapan olayları düşünüp sonra bana anlatırsan seni daha iyi tanımış olurum ve sonrasında da daha iyi yardımcı olabilirim.”
Hayatıma çok etki ettiğini düşündüğüm olayları alt alta yazdım. Ne zaman müdür oldum değil de “İnsan ve iş yönetiminde bakışımı değiştiren olay neydi” gibi aslında gerekli yetkinliklerimin gelişmesine neden olan ve katkı sağlayan işleri sıraladım. İnanın, aklınıza o kadar çok şey de gelmiyor. Ama büyük etki yapanlar da zaten kafanızda düşündüğünüz ve bazen de anlattığınız hikayeler.
Sonra da en öne çıkanları ve hayatımda etkilerinin hâlâ devam ettiğini hissettiğim ve dışarıdan da duyduğum 5-6 büyük dönüm noktasına indirdim ve anlattım.
Aslında giriş, gelişme, sonuç gibi bir akış gibi periyodik olmasına gerek yok. Bazen aynı yıl içinde hayatını ve seni değiştiren iki büyük olay da olabilir ya da ortaokulda yaşadığın büyük ve köklü bir deneyim hayat boyu sana ve değerlerine büyük katkı sağlayabilir.
Yazdıktan ve anlattıktan sonra koçum şöyle dedi: “Takip ettiğimiz ve çalışmak istediğimiz insanlar ve yöneticiler ‘kendine has’ hikayesi olanlar. Sadece iş ve başarı konuşanlar ilgi alanımıza hiç girmiyor. Hepimizin başka bir hikayesi ve çok farklı dönüm noktalarımız var. İşte onları açıklıkla anlatırsan hangi kararı neden verdiğin daha iyi anlaşılacak ve hayatında seni neyin ve nasıl değiştirdiğini paylaşmak sana da daha iyi gelecek.”
Hepimiz birbirimizden bir sürü nedenden dolayı farklıyız. Benzerliklerimiz olsa da eşsiz ve bize ait olan kodlarımız öne çıkıyor. Aslında iyi yapmadıklarımızı ya da başarısızlıklarımızı nedenleriyle daha açık konuşabilsek çevremize ve gelecekte işi yönetecek arkadaşlara daha faydalı olacağız inancımı hep koruyorum.
Takımdaki farklılıkların ve birbirine benzemeyen yetkinlik ve özellikteki insanların iyi takımları oluşturduklarına inancım bir kez daha artmıştı. Evet başta bu takımları yönetmek daha zor olmuştur ama ortak ve kesişim değer ve amaçları otaya koyunca da, bu birbirine benzemez insanlar topluluğu en iyi sonuçları alırlar.
Artık hatalarımızı ve zayıflıklarımızı saklama ve anlatmama durumu günümüzde prim yapan ve sizi öne çıkaran bir özellik değil, hiçbir zaman da olmamalı.
Yaştan bağımsız insanlara “Birlikte çalıştığın arkadaşlarında en beğenmediğiniz özellikler ne” diye sorduğumda, ben dahil listenin en üstlerinde “kendisinde olandan daha fazlasını göstermeye çalışan ve bunu karşısındakine empoze etmeye çalışan kişiler” cevabı alıyorum. Neyi iyi yapıp neyi iyi yapamadığımızı bilmek ve paylaşmak bize olan saygı ve güveni artıracaktır.
Sizin dönüm noktalarınız ilkokul öğretmeninizin okumanız için verdiği bir kitap ya da mahalleden bir ablanın ya da ağabeyin hayatınıza yaptığı küçük bir dokunuş da olabilir. 11 yaşında küçük bir şehirden çıkıp başka bir şehre yatılı okula gittiğinizde oranın size kattıkları da. Ya da benim gibi 11 yaşında, Türkiye’de ticaretin ve turizmin merkezi olarak andığımız bana göre “Türkiye’nin kalbi” olarak isimlendirebileceğim Kapalıçarşı’da çırak olarak çalışmaya başlamak da.
Ve benim Kapalıçarşı hikayem 11 yıl boyunca üniversite bitene kadar her yaz devam etti. Kapalıçarşı’da yanında çalıştığım ağabeylerim ve dükkanda beraber çalıştığım farklı karakter ve farklı yetkinliklerde insanlardan öğrendiklerim paha biçilemezdi. Yıllar sonra iş hayatımda, gerçek ticareti, alışverişi, para kazanma keyfini, farklı kültürlerden insanlarla çalışma yetkinliklerimi okulda, üniversitede değil Kapalıçarşı’dan öğrendiğimi anladım. Belki de bu dünyada aldığım en büyük öğretiydi. Okul hayatımdan ve üniversiteden öğrendiklerimden daha fazlasını orada öğrendiğimi düşünürüm. Hâlâ da mutlaka sık aralıklarla gittiğim ve beni içine çeken, ritüellerimin olduğu büyülü bir dünyadır orası.
Benim 11 yaşında kravatçıların bulunduğu üstü açık pasajdan ilk haftalığımla aldığım patates püreli ve acılı ezmeli döneri şimdi kızlarımla yemeğe gidiyoruz. Değişmeyen gelenekler ve aynı esnaftan alışveriş yapmak bile insana iyi geliyor. Esnaflığın, ticaretin ve girişimciliğin okuludur Kapalıçarşı.
Yine her birimizin farklı yaşadığı okul, iş veya sosyal hayattan yaşanmışlık ve deneyimler, hayatımızda önemli anılar ve değişimler bıraktı.
Bazen bu uzun yıllar tenis ya da futbol oynamak ve onun hayatında yarattığı olumlu etkisi olurken, bazen de kötü bir ilk iş veya bir üst yönetici ile yaşanan olumsuz tecrübeler, kendi işimizi kurmaya veya bambaşka bir iş koluna hatta ülke değiştirmeye kadar götürüp yeni bir hikayeye yol açabilir. Hatta başı kötü başlayıp sonu çok iyi biten hikayesi olan arkadaşlarım da var. Onları iş sahibi yapan o kötü yöneticilerine bugün teşekkür ediyorlar.
Yine yeni bir dil öğrenmek ya da başka bir ülkede geçirilen öğrencilik, insanın hayatında başka kapılar açabiliyor. Bazen de tanıştığınız bilge bir insan, bazen kitap veya bir film hayatınıza yeni anlamlar katabiliyor.
Katıldığınız bir eğitim ya da kurs, kursta aldığınız bir ders ya da o dersin hocası, belki de kursta tanıştığınız ve birlikte ürettiğiniz insan sizi ortaklık yapmaya kadar götürüp dönüm noktanız olabiliyor.
Yine benim örneğimden gidersek, ilk defa yapılan işleri hep daha çok sevdim. Ya da aynı işi tekrar yapmak yerine ilk denenecek işlere talip oldum. Sebebi ise önce yapılmış işler için herkesin konuşacak bir sözü vardı. Ve onlara cevap vermekle kaybettiğim zaman ve enerji yerine, daha önce yapılmamışı yapmak ve daha sorgusuz sualsiz işler kurumsalda bile daha hızlı ve özgür olmamı sağladı.
Daha büyük marka, daha büyük bölge ya da ülke yönetmek her zaman en büyük katkıyı vermeyebiliyor. Büyük markaya yapılacak küçük dokunuşlar yerine, daha umutsuz ve küçük markaya daha beklenmedik ve büyük hikayeler yazmak bana daha büyük tatmin sağlıyor.
Marmara Bira biraz öyle bir işti, pazara yepyeni bir marka gibi çıkarıp yepyeni bir ekip kurarak rekabet yaratmak beklenmedik bir işti. Sıfırdan kurulan bir takımla, tek bir hedefe kilitlenmek ana markanızla yarattığınız rekabetin biraz fazla dikkat çekmesi ve sizin departmanının kapatılması kararı. Bugün bile düşününce o takıma ve emeğine yazık edildiğini düşünürüm.
Sonra yine dönüm noktalarımdan biri, evliliğim ve iki kızım. Sadece hayatımı değil kariyerimdeki tüm önemli kararlarda benden daha cesur kararlar vererek kariyerimi iyiye doğru değiştiren eşim. Doğumlarından itibaren bana kattıkları enerji ve güçle yaşama, düşünme, iş yapma tarzımı, insana bakışımı değiştiren kızlarım. Aslında bu işin önemli bir dönüm noktası Rusya’ya çalışmaya gidiş kararımız. Eşim gidelim dediği için gittik. Ben konfor alanımda keyifli ve mutluydum. Yeni markamın ve kızımın keyfini çıkarmakla meşguldüm.
Ama en önemlisi farklı kültürlere ve onların yaşamlarına saygı duyma, anlama ve hatta sana uyanları kendi alışkanlıklarına katma. Çocuklarını büyütürken orada gördüğün ve seni olumlu etkileyen faktörleri alma, insan ilişkilerinde ve yönetiminde daha eşit ve adil bir bakış açısı kazanma. Karar verme hızı, tek hedefe giderken birlikte düşünme ve hareket etme.
Rusya ve yeni dünya en önemli dönüm noktalarımdan. Her şeyi sıfırlayıp yeniden öğrendiğim iş ve ticari bakış açısı. Kapalıçarşı gibi gelmişti bana, ama bu sefer onun globali.
Dünyanın en büyük bira firmaları karşımda ve ellerinde en iyi markalar ve sonsuz para kaynağı var. Bizde ise karar verme özgürlüğü, hız ve bize güvenen yönetim ve koca bir takım. Gençliğimiz en önemli gücümüzdü. Yönetim ekibinin yaş ortalaması, otuzların başlarıydı.
İş hayatına olduğu kadar başka bir ülkede yaşamanın hayatımıza kattıkları değerlerde, paha biçilemez. Kitaplardan, podcastlerden veya filmlerden ne kadar izlesek de içinde yaşamadan anlaşılması ve benimsenmesi o kadar zor.
Evet, çizginiz adım adım doluyor. Kronolojik çizginizi yıl ve sizi etkileyen olayı yazdıktan sonra o anı gösteren ve sizin için anlamı olan bir fotoğraf da eklerseniz sizi dinleyenlere daha da iyi gelecek. Ama sadece görerek karşı tarafın anlaması pek mümkün değil. Siz o çizgiyi ve dönüm noktalarınızı anlatırken sizi daha iyi anlamak ve tanımak için onun içine yerleştirdiğiniz hikayeyi de duymamız lazım.
Bir kere dinleyince yeni bir insanı tanımak anlamak mümkün mü? Elbette değil ama ilgimizi çektiyse LinkedIn’den, podcast konuşmalarından, hakkında başkalarından duyduklarınızdan fikir sahibi olmaya yavaşça başlarsınız.
Yaşınız kaç olursa olsun, sizin de kendinize has ve özel bir hikayeniz var. “Yirmili yaşlardayım, benim iş deneyimim ya da tecrübem yok” deme şansınız yok. O yaşa gelene kadar sizi dönüştüren ve biz dinleyenleri daha çok etkileyecek bir iş tecrübesinden daha çok, bir spor, bir sınav, bir takım deneyimi ya da mahallede hayata geçirdiğiniz bir sosyal sorumluluk deneyiminiz vardır ya da yaptığınız büyük bir hata ve hatadan öğrenerek hayatına kattığın yeni ve iyi bir bakış açısı da olabilir.
Önemli olan çizgi üzerine yazmaya başlamak. Zaman geçtikçe çizgi dolmaya başlıyor, hikayeniz eşsizleşiyor. Üretmeye ve çalışmaya devam ettikçe de yeni ve heyecanlı fotoğraflar ve hikayeler ekleniyor.
Yaşımız kaç olursa olsun, çizelim çizgiyi ve nasıl değiştiğimizi bugün yazmaya başlayalım.
2 Aralık 2024 - Ankara, bu sefer bana çok iyi geldin!
25 Kasım 2024 - Biz sizin için düşündük, itiraz kabul etmiyoruz!
21 Kasım 2024 - Risk al, duvara tosla ve Deli Dumrul ol
18 Kasım 2024 - Sana mı kaldı? Üstüne vazife olmayan işlere girme
Tuğrul Ağırbaş Kimdir?
30 yılı aşkın süre ile Türkiye, Rusya ve CIS ülkelerinde FMCG alanında değişik görevler alan Tuğrul Ağırbaş, son 20 yıldır Efes’in global marka olma, satınalma ve birleşme projeleri ve yeni pazarlara giriş işlerini yürüten ekipte, büyüme odaklı projelere liderlik yapmıştır.
Pertevniyal Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Tuğrul Ağırbaş öğrenim hayatı boyunca Kapalıçarşı’da değişik alanlarda çalışarak, ticareti ve tüketici davranışlarını öğrenme şansına sahip oldu.
İş hayatına 1990 yılına Anadolu Efes’te Pazarlama uzmanı olarak başlayan Ağırbaş, sırasıyla Proje Geliştirme, Satış ve Pazarlama’da görev aldıktan sonra, son olarak da değişik ülkelerde 16 yıl boyunca Genel Müdürlük görevlerini sürdürdü.
Anadolu Efes’in Rusya operayonunu 10 yıl boyunca yönetti ve dünyanın en büyük bira pazarlarından biri olan Rusya’da satınalma ve birleşmelerle firma pazar payını ikinciliğe taşıyan ekibe liderlik yaptı. Türkiye,Rusya ve çalıştığı diğer ülkelerde büyüme odağıyla çok sayıda yeniliği ve markayı tüketicisiyle buluşturdu.
Efes Türkiye Genel Müdürlük görevini yürüttüğü dönemde ise, marka ve kurumun topluma katkısını büyütme amaçlı, pazarı büyütmeye yönelik, bira kültürü oluşturma ve inovasyon, kültür, sanat, turizm ve spor alanında çok sayıda projeye öncülük etmiş ve tüm paydaşlara katkı sağlayan stratejileri hayata geçirmiştir.
İnovasyon ve yeni ürünlerin hem hızını artırma hem de etkisini büyütme amaçlı, inovasyon ve kurum içi girişimcilik çalışmalarını yapılandırarak ve ekosistemdeki çok sayıda girişimle işbirliği kurarak, Efes’in Start-Up dostu şirket olması yönünde çalışmalara öncülük etmiştir.
Halen çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışı şirket ve girişimlere danışmanlık ve üst düzey yöneticilere koçluk yaparak sürdürmekte olan Ağırbaş, Türkiye’de kurumsal şirketlerin, girişimci kurumlara dönüşmesi vizyonu ile 2018’de kurulan ‘ Girişimci Kurumlar Platformu’nun danışma kurulu üyesi ve başkanıdır.
2022 sonunda, ortağı Zeynep Kurmuş ile birlikte, 40+ yaş ve kurumsal deneyimi olanlar için, birikmiş deneyim ve tecrübelerin yeni işlere ve girişimlere dönüşmesini sağlayan, üretim ve paketleme kampı Genwise girişimini hayata geçirmiştir.
Köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluma yayılacak yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için 2016’da kurulan Köy Okulları Değişim Ağı- KODA’nın yönetim kurulunda görev almaktadır.