Sadık okur hatırlar. Geçen 21 Nisan’da bu köşede bir yazı yazmış ve şöyle bir iddiada bulunmuştum: Sadece Taylor Swift izleyerek yeni medya çağının tüm sorunları anlaşılabilir.
Öyle ya sadece Taylor Swift’in başına gelenler üzerinden; veri güvenliği, yapay zekâ ve sanat, deepfake, komplo teorileri ve siyaset gibi konular hakkında bir fikir edinebiliyor ve sorunları görebiliyorduk.
O yazının fikri takibini yapıp, iddiamı yükseltiyorum. Çünkü Taylor Swift sadece sorunlar değil, çözümler üzerine de düşünme fırsatı veriyor.
Benim o yazımın ardından Taylor Swift, ağustos ayında bir başka olayla ve yine bir yapay zekâ sahteciliğine hedef olarak gündeme geldi.
Taylor Swift’in Sam Amca kılığına girdiği bir sahte görüntü “Taylor sizden Donald Trump’a oy vermenizi istiyor” yazısıyla yayıldı.
Donald Trump bile isteye bu sahteciliğe destek verdi. Elon Musk ise pası aldı ve biraz daha iğrençleşerek; “Taylor Swift’ten çocuk yapıp, kedilerine hayatı pahasına bakacağını” tweetledi.
Swift’in bu deepfake’i yalanlaması, Kamala Harris’e güçlü desteğini açıklayan bir paylaşımla birlikte geldi.
Seçimin ardından da biliyorsunuz, Kamala Harris ile birlikte Taylor Swift de kaybedenler safına yazıldı. Seçmen ‘Swiftie’lere muhalefet görevi verdi.
Türkiye’de geçen haftadan beri artan, ABD’de ise seçim sonrasından itibaren yükselen Bluesky’a göç dalgasından haberdarsınızdır.
Ben, davet sistemiyle son kullanıcıya açıldığından beri yani neredeyse başından beri oradaydım. Geçen haftaya kadar ‘sen, ben, bizim oğlan hesabı’ kendi kendimize takılıyorduk.
Ne olduysa oldu, geçen hafta bir akın başladı. İşte bu akında, tek unsur olmasalar bile “Swifties” diye adlandırılan Taylor Swift hayranları başı çekiyor.
Böylece, Taylor Swift’i diline dolayan eski ve yeni ABD Başkanı ile en büyük destekçisi Elon Musk’tan ikili intikam alıyorlar. Seçim kazandıracak bir ekseriyete ulaşamadılar belki ama yine de Bluesky’a göçleri, epey gürültü çıkardı.
Şimdi Taylor’ımızın, Swift’imizin önümüze koyduğu bu yeni vesileyle, Bluesky üzerine de konuşabiliriz.
Bluesky nam-ı diğer Twitter’da ‘İşkence Görmüş Şairler Cemiyeti’ne hoş geldiniz.
Geçen hafta bu köşede Twitter zihniyetinden kurtulma kılavuzu başlıklı bir yazı yazmıştım. Bana kalırsa Twitter artık bir zihniyetti çünkü ve o zihniyetten çıkmadıkça platform değiştirmek anlamsız olacaktı.
Gelgelelim Bluesky biraz farklı. Burada platformun bize dayattığı algoritmalar yok. Bilakis algoritmaları özelleştirme seçeneğine sahibiz.
Zaten Bluesky gibi Twitter’ın da kurucusu olan Jack Dorsey’nin hayaliydi bu. Twitter’da gerçekleştirememişti ama sonraki bebeği Bluesky’da deneniyor.
Bu aynı zamanda, şu anda internetin en hayati sorunu olan merkeziyetsizliğe doğru da atılan bir adım.
Merkeziyetsiz internet uzun bir hikâye ama BlueSky’ın kullandığı protokol üzerinden çok küçük bir özet geçebiliriz.
BlueSky, AT (Authenticated Transfer) Protokolü adı verilen bir protokol üzerinde çalışıyor. AT, farklı sunucuların bir arada çalışmasına olanak sağlayan federe bir yapı. Bu sayede kullanıcılar, platformun sunduğu tek ve merkezi sunucuda değil, farklı sunucularda hesap oluşturarak birbirleriyle iletişim kurabiliyor.
Peki bu ne getiriyor? Bir kere kullanıcıların kendi verileri üzerinde kontrol sahibi olmasını sağlıyor. Böylece kullanıcılar verilerini kendi istedikleri veya seçtikleri sunucu üzerinde bulundurabilir ve bir başkasına taşıyabilirler.
AT Protokolü şeffaf algoritmalar da sunuyor. Böylece kullanıcılar hangi içerikleri görmek istediklerine kendileri karar verebiliyor. Ayrıca açık kaynak kodlu olduğu için farklı geliştiriciler protokolü inceleyip katkıda bulunabilir ve algoritmaların nasıl çalıştığını inceleyebilirler.
Belki Twitter kadar sürprizlere açık ve gerilimli değil ama ne olursa olsun daha az zararlı bir yapı bu.
Geçen haftaki Twitter zihniyetinden kurtulma kılavuzu yazısında dikkat çektiğim noktalardan biri de “Bağlam Çöküşü” kavramıydı. İşte Bluesky geliştirilirken üzerine kafa yorulan sorunlardan biri de bu.
Bluesky’ın merkeziyetsiz yapısı zaten kullanıcıları kendi bağlamlarında buluşmaları için pek çok farklı sunucu ve algoritmik akış sunuyor. Bunlara ilaveten bir de Starter Packs (Başlangıç Paketi) özelliği var.
Twitter’ın eskileri hatırlar. Başlangıç yıllarında FF (Follow Friday) diye bir akım vardı. Özellikle cuma günleri insanlar birbirlerine takip için başka kullanıcıları önerirlerdi. Bu öneriler aslında, birbirini anlayabilecek insanların aynı bağlam içerisinde buluşma çabasıydı.
Sonra algoritmik akışın varsayılan olmasıyla beraber, kimi takip ettiğinizin çok büyük önemi kalmadı ve bağlam çöküşü derinleşti.
İşte Bluesky’ın Başlangıç Paketi özelliği de yeni gelenlere takip listesi verme işini bir özelliğe dönüştürüyor.
Ben bu yazıyı yazdığım sırada, Taylor Swift hayranlarının birbirine önerdiği, Swift temalı 527 farklı başlangıç paketi yani takip listesi ve bir bakıma algoritma yani akış önerisi vardı.
Dev bir topluluk olarak Bluesky’a göç eden Swiftie’ler, burada kendi komünitelerini oluşturmak için epey bir yol almışlardı. Bu da aynı bağlamda buluşma çabasıydı.
Tabii bu kronik bir sosyal medya problemi olan “yankı odası” olgusuyla çelişik gibi görünüyor. Ancak şöyle bir fark var. Burada insanlar, bu toplulukları ve algoritmaları kendileri seçiyor. Yani sürüklenerek gelmiyorlar. Dolayısıyla bu konuda daha fazla farkındalığa sahip olma ihtimalleri var.
Evet, Bluesky’ın anlattığım bu yenilikçi özellikleri güzel. Tabii eğer kullanabilirseniz. Çünkü şimdilik biraz teknik bilgiye ve çabaya ihtiyaç duyuyor. Yani uğraşacaksınız. Bunu da herkesten bekleyemeyiz. Dolayısıyla kâğıt üzerinde yazdıklarımın pratiğe geçmesi biraz vakit alabilir.
Burada Bluesky ekibinin de bu anlattıklarımı, ‘nerd’ kullanıcıların ötesine ulaştıracak şekilde basitleştirmesi gerekiyor. Ayrıca geçen haftaki yazıda savunduğum Twitter’ın bir zihniyet olması meselesini de hafife almamalıyız. O zihniyeti bu tip platformlara taşıyan kullanıcıların, buraları da bir çöplüğe çevirmesi uzun sürmez.
Ne olursa olsun daha küçük topluluklarla alışmanın yolunu bulmalıyız. Her şey hakkında herkesle konuşmak, her şeyden önce doğamıza aykırı.
Ezcümle; bu farkındalıkla, Twitter’ın kuruyup çölleşmesini görmüş ve yeni çevrimiçi sosyalleşme pratikleri aramaya çıkmışsak, Bluesky veya adı ne olursa olsun göçtüğümüz yer iyi gelebilir.
Ne diyordu Taylor’ımız o güzelim Clean şarkısında:
Kuraklık en kötüsüydü /birlikte yetiştirdiğimiz çiçekler susuzluktan öldüğünde / ağanak yağmur başlayıverdi.