Hafta içinde yapay zekâ konusunda tuhaf bir tartışma vardı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel gazetecilerle yaptığı bir toplantıda aday belirleme konusunda yapay zekânın da kullanıldığını söylemişti.
Bunun üzerine dalga geçenler, aşağılayanlar, ‘madem öyle partiyi de yapay zekâ yönetsin’ diyenler oldu. Bunun üzerine Özgür Özel yeniden söz aldı ve tartışmayı Türkiye’ye matbaanın 200 yıl geç gelmesine kadar götürdü. Aday belirleme sürecinde yapay zekânın nasıl kullanıldığına ilişkin bazı detaylar verdi. “Yapay zekâyı dışlayan bir anlayış olamaz” diyerek yapay zekâya kol kanat germeye çalışması da dikkatlerden kaçmadı.
Açıkçası yapay zekâ olsam “ben ne alaka yahu, beni bu menşından çıkarın” diye cevap verir tartışmadan sıyrılırdım. Bahsi geçen yapay zekâ insan zekâsını tamamen taklit edebilen yapay genel zekâ seviyesine erişmiş olsaydı öyle de yapardı bence.
Kuşkusuz o seviyede bir yapay zekânın hem aday belirlenirken yapay zekâ kullanılmasıyla dalga geçenlere, hem de aday belirlerken yapay zekâ kullandık diye hava atanlara ayrı ayrı söyleyeceği şeyler olabilirdi. Karakterini kestiremiyorum ama pek hayırlı şeyler olmazdı bence söyleyecekleri.
Açıkçası, yapay zekâ denince akla sadece son dönemde gündemde olan dil modelleri geliyorsa bu tartışma biraz boyunuzu aşıyor demektir. Yapay zekâ pekâlâ aday belirlemeyle ilgili süreçlerde kullanılabilir.
CHP örneğinde yapay zekânın anketlerde sorulan isimler dışında adaylar önerdiği belirtilmiş. Bu açık uçlu sorularda anket harici isimlerin yüksek frekans vermesiyle anlaşılmış.
Yani burada yapay zekâ aslında işkembesinden pardon işlemcisinden isimler uydurmuş değil. Verilen yanıtları dinleyerek çok basit bir çıkarım yapıyor sadece. Bu kullanım üretken yapay zekâ araçlarıyla sınırlı da kalmayabilir.
Sonuçta daha önce yapılmış araştırmaların verileri dahil pek çok verinin yüklendiği bir sistemin verdiği çıktılar üzerinden analiz, yorum yapılabilir ve bunlar çok doğal süreçlerdir.
Unutmayalım ki yapay zekâ CHP lideriyle dalga geçenlerin ilk aklına gelen örnek olan ChatGPT ya da onun da dahil olduğu üretken yapay zekâ olgusu ile sınırlı bir kavram değil. Yapay zekânın ilk bilgisayarlardan bu yana gelen ve üretken yapay zeka ile ivmelenen bir süreci var.
Açıkçası günümüzde bir siyasi parti liderinin “aday belirlerken yapay zekâ kullandık” diye özellikle belirtmesinin bile gereksiz olduğunu düşünüyorum. Bu benim bu makaleyi bilgisayarda yazıp e-posta ile gönderdim diye özellikle belirtmem gibi bir detay artık.
Bir de belirlenen adaylar bu kadar tartışılıyorsa, bu konuda ortada bir kriz varsa “yapay zekâ kullandık” açıklama yapmanın stratejik iletişim açısından çok doğru olmadığı açık. Bunlar zaten bu köşeyi meşgul etmesini asla istemeyeceğim güncel siyaset tartışmaları.
İlla “yapay zekânın farkındayız” diye siyaset yapılacaksa kullanımı değil de üretimi, geliştirilmesi, jeopolitik önemi konusunda bir politika açıklansa daha mutlu olabiliriz. Yani insan istiyor ki hangi partiden olursa olsun, siyasetçilerimizin yapay zekâ ile başka kaygıları da olsun.
Misal, bir gün aynı heves ve şiddetle ‘yapay zekâ milliyetçiliği’ni tartışabilecek miyiz?
Yapay zekâ milliyetçiliği yapay zekâ alanındaki hızlı ilerlemenin yeni bir jeopolitik güç dengesine yol açmasıyla ilgili bir kavram. Ülkelerin bu konudaki gelişme ve uygulamaları ulusal çıkarlar doğrultusunda yönlendirme arzusunu ifade ediyor. Kavramı henüz yapay zekâ konusu bu kadar gündemde değilken çok detaylı bir makaleyle ta 2018 yılında öngören teknoloji girişimcisi Ian Hogarth’a burada bir parantez açalım.
Hogarth altı yıl önce bugün çok daha netleşen tabloyu şöyle tanımlamıştı: “Makine öğrenimi toplumun tüm sektörlerine ve kesimlerine dokunacak, her yerde kullanılabilen bir teknolojidir. Hem ekonominin hem de ordunun makine öğrenimi yoluyla dönüşümü ulusal ve uluslararası düzeyde istikrarsızlık yaratacak ve hükümetleri harekete geçmeye zorlayacaktır. Yapay zekâ politikası hükümet politikasının en önemli alanı haline gelecektir. Kilit ülkeler arasında hızlandırılmış bir silahlanma yarışı ortaya çıkacak ve ulusal şampiyonları desteklemek, yabancı firmaların devralmalarını engellemek ve yetenekleri çekmek için korumacı devlet eylemlerinin arttığını göreceğiz.”
Geçen hafta Time’da, Will Henshal Microsoft’un Almanya’ya 3,2 milyar avro yatırım yapacağını duyurmasını ‘yapay zekâ milliyetçiliği’ kavramı bağlamında ele almış. Microsoft benzer şekilde 2023 Kasımı’nda da Birleşik Krallık’ta 3,2 milyar dolar altyapı yatırımı yapacağını duyurmuştu.
Kuşkusuz bu yatırımlar bu devletlere yapay zekâ yarışında bir ivme kazandıracaktır. Ancak Henshall bunları biraz geç adımlar olarak görüyor ve ABD’de yapılan yatırımların gölgesinde kaldığını vurguluyor.
Bu konuda ABD’nin asıl mücadelesinin Çin ile olduğunu biliyoruz. ABD bu konuda Çin’in yükselişini durdurmak için adımlar atmaya çalışırken müttefiklerini de bu doğrultuda koordine etmeye çalışıyor.
Özellikle yapay zekânın yükselişiyle paralel bir şekilde, çip üretiminde yaşanan savaş bunun en önemli göstergelerinden. Biden yönetiminde yapılan yeni düzenlemelerle devletten lisans almadan Çin ile çip konusunda ticaret yapmak yasak. Hatta bir ABD vatandaşı olarak Çin’de çip üretimiyle ilgili kritik bir konumda çalışırsanız vatandaşlıktan çıkarılabilirsiniz.
“Nasıl oluyor öyle özgürlükler ülkesinde” demeyin, ulusal güvenlik meselesi olarak görülen stratejik teknolojiler söz konusu olduğunda durum böyle.
Küçücük Tayvan’ın dünya çip üretimindeki büyük önemi nedeniyle Çin ve ABD arasında özel bir mesele haline gelmesi ve aslında bunu bir devlet politikası olarak çok önceden planlaması da teknolojinin ülkelerin kaderini tayin etmesi için çarpıcı bir örnek.
Nihayetinde biz son kullanıcılar geçen hafta OpenAI’nin açıkladığı Sora gibi metinleri videoya çeviren yapay zekâ yeniliklerinden etkilenip onları konuşuyoruz haliyle.
Ancak ulusal güvenlik söz konusu olduğunda yapay zekânın silah ve savunma sistemleri üretimi konusunda yapabileceklerinin boyutları ve diğer alanlarda kazandıracağı ekonomik avantaj da devletleri etkiliyor.
“Eller aya biz yaya” tarzı yazılar yazmaktan çok hoşlanmıyorum ama yapay zekânın ülke gündemine geliş şekilleri biraz can sıkıcı açıkçası.
Ya körü körüne hayranlık boyutuyla konuşuyoruz ya da böyle belediye başkan adaylarını belirlemek gibi kısır siyasi çekişmelerin içinde.
Ekrandaki konuşan kafalar “Türkiye’de milliyetçilik yükseliyor” diye derin analizler kasıyor bir yandan.
Gerçekten yükseliyorsa “yapay zekâ milliyetçiliğini” de yakında daha çok konuşuruz belki, kim bilir?