İktidardan patronlara ‘sonbaharda yapısal reform’ sözü
TÜİSAD Başkanı Orhan Turan, “Geleceğin Türkiye’sinin en önemli özelliği rant değil, insan merkezli kalkınma olmalı. Bu konuda toplum olarak bir ortak anlayışa varmamız lazım” dedi.
İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde konuşan Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜİSAD) Başkanı Orhan Turan, “Depremlerde, kazalarda hayatını kaybeden vatandaşları düşününce, ‘insanı merkeze alan bir kalkınma anlayışı hayata geçti mi’ diye sorgulamadan edemiyorum. Geleceğin Türkiye’sinin en önemli özelliği rant değil, insan merkezli kalkınma olmalı. Bu konuda toplum olarak bir ortak anlayışa varmamız lazım” dedi.
İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin ikinci gününde konuşan Orhan Turhan, sağlıklı bir büyüme süreciyle yüzde 60 bandında olan enflasyonun kalıcı olarak yüzde 5’in, işsizlik oranının da yüzde 5’in altına inmesinin sağlanabileceğini, bunun ilk şartının da makroekonomik istikrar olduğunu belirtti. İzmir’de devam eden İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, “Vicdana Davet” başlığıyla düzenlenen ikinci gün oturumlarıyla devam etti. Konuşmacılar geleceğin Türkiye’sinin insan odaklı olması gerektiği görüşünde birleştiler.
Aradan 100 yıl geçmesine rağmen bu kongrede de temel hedefin kalkınma olduğunu belirten Turhan, “Atatürk’ün dediği gibi siyasetin ve ekonominin temel hedefi milleti zengin rahat ve mutlu etmek. 2023’ün dünyası kalkınmayı daha geniş bir çerçeveye oturtmayı zorunlu kılıyor. Bugün milletimizin rahat ve mutlu olmasının yolu kalkınmayla beraber toplumsal ve ekonomik adaleti sağlamaktan, uluslararası toplumun saygın bir üyesi olmaktan ve ekolojik yıkımla mücadele etmekten geçiyor. Depremlerde, kazalarda hayatını kaybeden vatandaşları düşününce insanı merkeze alan bir kalkınma anlayışı hayata geçti mi diye sorgulamadan edemiyorum. Bana kalırsa geleceğin Türkiye’sinin en önemli özelliği rant değil, insan merkezli kalkınma olmalı. Bu konuda toplum olarak bir ortak anlayışa varmamız lazım” diye konuştu.
Ekonomik kalkınmanın esas amacının insanların refah ve mutluluğunu yükseltmek olması gerektiğini anlatan Orhan Turhan, “Kalkınmayı yükseltmek için öncelikle sağlıklı bir büyüme ortamına ihtiyacımız var. Sağlıklı bir büyüme süreciyle yüzde 60 bandında olan enflasyonun, kalıcı olarak yüzde 5’in altına gerilemesini ve işsizlik oranının da yüzde 5’lerin altına inmesini sağlamak zorundayız. Bunun ilk şartı da makroekonomik istikrar. Bu da fiyat istikrarına bağlıdır. Merkez bankalarının temel amacı da budur. Merkez Bankası’nın kurumsal bağımsızlığı makro ekonomik istikrar açısından azami öneme sahip. Makro ekonomik istikrar üretimin ve yatırımın artması için gerek şart olsa da yeter şart değildir. Teknolojideki gelişmeleri de dikkate aldığımızda meselemiz sadece üretim yapmak değil. İleri teknoloji ürün ve hizmetlere yönelmek ve daha fazla katma değer üretmek zorundayız. Bunun için pek çok alanda reform yapılmasına ihtiyacımız var. Bu reformlarla finansmana erişimi, kayıtlı çalışmayı, verimlilik artışını, adil rekabet koşullarının iyileştirilmesini, piyasa engellerinin kaldırılmasını, ihtiyaç duyulan nitelikli işgücünü teşvik etmemiz gerekiyor” dedi. Turhan, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin engellenmesi için İstanbul Sözleşmesi’ne dönülmesinin gerektiğini sözlerine ekledi.
2023’ün Türkiye için konuşma yapmak adına ilginç bir yıl olduğunu belirten Prof. Dr. Timoty Garton Ash ise, “Hem cumhuriyetin 100. yılı, hem de seçim süreci yaklaşıyor. Türkiye, stratejik önemi olan büyük ve bağımsız bir güç. Bu yıl Türkiye için karar verici ve belirleyici bir dönem olacak” diye konuştu.
Deva Partisi Sanayici Girişimcilik ve Dijital Dönüşüm Politikaları Başkanı Burak Dalgın ise Türkiye’nin kaçırdığı fırsatlar için üzüldüğünü söyleyerek, “Sanayi devriminden sonra teknolojiyi ıskalama şansımız yok. Topyekün kalkınma seferberliği, bütün kesimleri seferber eden bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Yolculuk, fırsat ve tehditleri görmek için vizyon, doğru kararlar alacak irade, bunları hayata geçirecek icraatçı yaklaşım lazım. 19. yüzyıl meselelerini 20. yüzyıl üslubuyla konuşamayız. Potansiyelimize inanmalıyız ama dünya ekonomisindeki payımızı da bilmeliyiz” dedi.
TED Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayça Tekin Koru, afet ile felaketin birbirinden farklı anlamlar taşıdığını belirterek, “Maalesef bunları eş anlamlı gibi kullanıyoruz fakat değil. Felaket kader değildir. İktisadi, siyasi ve toplumsal kalkınma sorunlarının tezahürüdür” görüşünü dile getirdi.
Türkiye’nin yeşil dönüşümünün önemli olduğunu vurgulayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Selçuk Sarıyar, “Yeşil dönüşüm bir yandan yeni istihdam olanakları yaratıyor ama sürdürülebilirlik açısından seçeneklerin daha kısıtlı olduğu sektörlerdeki işleri riske atması da bir olasılık” dedi.
CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo, şu anda 3 milyon çocuğun eğitimden uzak olduğunu belirterek, “Bu da yoksulluğun döngüsel olarak devam etmesine neden oluyor. Bir evde sobada yemek pişiyorsa, o ev yoksuldur. Temiz su alamayan milyonlarca aile var. Musluktan su içiyor, bu da çeşitli hastalıklara sebep oluyor. Hanelere gidildiğinde bununla ilgili sorular sorulmuyor, bu da haneye çok boyutlu bakmamıza engel oluyor. ‘Aylık tüketim harcaması ne kadar?’, ‘bakkala borcu var mı?’, ‘demir eksikliği ve kronik hastalıklar var mı?’ diye sorulmalı. Yoksulluk, meseleye insan hakları üzerinden bakarak önlenebilir, gelir üzerinden değil” görüşünü belirtti.