Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür!
Barry Windsor-Smith'in yaklaşık 35 yılı aşkın süredir üzerinde çalıştığı ‘Canavar’ ABD hükümetinin Nazilerden devralınmış süper insan yaratma projesinin başarısızlığı üzerine bir hikaye anlatıyor.
Yıl 1964… Bobby Bailey adlı bir genç, ABD ordusuna gönüllü yazılmak için askere alma bürosunun yolunu tutuyor. Burada karşısına çıkan görevli birtakım sorularla belli etmese de aslında onun aradıkları bir proje için en uygun kişi olduğunu anlıyor ve telefonla durumu üstlerine bildiriyor. Sonrasında bu projenin ABD hükümetince Nazilerden devralınmış ve gizlice yeniden canlandırılan genetik mühendisliği alanındaki bir hamle olduğu anlaşılıyor.
Bobby, bu çok özel çalışmadaki denektir. Projenin yürütücüsü konumundaki en üst düzey görevli ise sürekli Almanca konuşan, Avusturyalı olduğunu söyleyen Albay Oscar Friedrich’tir. Öte yandan Bailey’nin projeye uygunluğunu onaylayan ve üstlerine yollayan Çavuş MacFarland ise söz konusu genci kendisinin de tekin bulmadığı sulara gönderdiği için bir vicdani hesaplaşma yaşamaya başlamıştır. Durumu üstlerine iletir, onlar da McFarland’a, ailesinin yanına gidip bir süre dinlenmesini ve izin kullanmasını tavsiye ederler.
Bu süreçte Çavuş evinde tuhaf bir süreç yaşar; eşi giderek delirdiğini düşünür, kızı ve oğluyla arasına mesafe girer. Ayrıca dini inancı gelişkin olmasa da birtakım doğaüstü güçlerle büyükannesi üzerinden geçmişte alışverişi olduğunu ve onların kendisine yol gösterdiğini iddia eder. Bu arada kendisi fark etmese de üstleri evini uzaktan gözetliyor, hal ve gidişatını ilişkin rapor tutturuyordur.
Derken üzerinde kimi genetik deneyler gerçekleştirilen Bobby Bailey, ne olduğunu merak eden bir grup üst düzey yöneticinin huzuruna çıkarılır. Lakin kurulun önüne gelen varlık; tuhaf, devasa bir yaratıktır. Projenin deneği gerçek bir ‘canavar’a, hilkat garibesine dönüşmüştür. Derken ortalık karışır ve Bailey, kendisine bu ‘zulmü’ yapanların elinden kurtularak soğuğun hâkim olduğu, karlarla kaplı yörede belirsiz geleceğine doğru bir yolculuğa çıkar…
Barry Windsor-Smith, çizgi roman dünyasının yakından tanıdığı bir büyük çizer. 1949 / Forest Gate-Londra doğumlu sanatçı, 1971’den bu yana ABD’de yaşıyor ve eserlerini burada üretiyor. East Ham Teknik Koleji’nde üç yıl eğitim gören ve burada Endüstriyel Tasarım ve İllüstrasyon dallarında derece yapan Windsor-Smith, uzun yıllar Marvel Comics çatısı altında çalıştı. Ayrıca Ray Thomas’ın yarattığı ‘Red Sonja’ karakterini çizgileriyle hafızalara yerleştirdi. Keza yine Thomas’ın metinlerini yazdığı ‘Barbar Conan’ bölümlerini de çizerken Marvel döneminde ‘The Avengers’, ‘Daredevil’, ‘Dr. Strange’, ‘Fantastic Four’, ‘Iron Man’, ‘Machine Man’ ve ‘The X-Men’ gibi çizgi romanlara da katkıda bulundu.
Girişte konusunu özetlediğim ‘Monsters’ ise Barry Windsor-Smith’in yaklaşık 35 yılı aşkın süredir üzerinde çalıştığı devasa bir projeydi. Geniş hacmi (365 sayfa), son derece zengin görsel atmosferi ve yoğun diyaloglarıyla çok çok özel bir eser olduğunu söyleyebilirim. Ana karakterlerinin farklı dünyalarında gezinen, aile yapılarına uğrayan, öte yandan politik yanlarıyla da kimi adreslere göndermelerde bulunan bu eser bir parça ‘Frankenstein’, daha büyük oranda da ‘Hulk’tan esintiler sunuyor.
‘Monsters’ hem bu tür bilim kurgulardan hoşlananlar için hem de böylesi öykülerde metin bazında derinlik arayanlar için son derece uygun bir buluşma noktası. Çizmenin yanı sıra hikâyeyi de kaleme alan Barry Windsor-Smith, kurduğu sağlam yapı içinde özellikle totaliter rejimlerin her daim bilinçaltında yeşerttiği ve hazır tuttuğu ‘Süper insan’ yaratma fikrinin sonuçlarıyla birlikte şefkat, acı, vicdani muhasebe, şiddet, travma gibi temaları da metnine ustaca yedirmeyi başarmış.
Bu kitabı okumak doğrusunu söylemek gerekirse, normal çizgi roman (modern söylenişle ‘grafik roman’ diyelim) standartları açısından meşakkatli bir çaba. Çünkü Windsor-Smith, o olağanüstü siyah-beyaz desenleri arasında sürükleyici bir hikâye anlatıyor ve bu hikâye son derece yoğun detaylarla örülü. Dolayısıyla gözünüz hem çizimleri hem de metni dikkatli bir şekilde takip etmek zorunda.
Öte yandan ‘çizgi romanlar’ her daim sinemanın kitlelere sunduğu büyünün bir anlamda kâğıttaki ifadesidir. Dergilerde ya da ciltlerde karşımıza çıkan bu çizgisel dünya, farkında olmadan okuduğumuz, göz gezdirdiğimiz ‘storyboard’lardır. ‘Monsters’ da desenleri ve metniyle aslına bakarsanız hazır bir ‘storyboard’ işlevi üstleniyor.
Ben Barry Windsor-Smith’in bu enfes çalışmasını okurken “İşte hazır bir film senaryosu; ver işinin ehli bir yönetmene, atmosferini tuttursun, diyaloglar zaten yeterince akıcı ve işlevsel. Karakterleri de usta oyunculara pasladın mı, mesele çözülür” diye düşündüm. Muhtemelen yakın bir gelecekte ‘Monsters’ı bir film olarak izleriz kanısındayım.
Barry Windsor-Smith’in dışarıda 2021’de yayımlanan bu eşsiz çalışması, yakın bir zaman önce Karakarga Yayınları tarafından bizde de okurunun dikkatine sunuldu. Emre Yavuz’un Türkçeye kazandırdığı ‘Monsters’, yukarıda da altını çizmeye çalıştığım üzere belki bir solukta okunacak ama bu soluğun süresinin diğer çizgi roman örneklerine göre çok daha uzun süreceği çizgisel bir serüven… Bu, bedenen ‘Canavar’la ruhen ‘Canavar’ olanlar arasındaki farkla da dikkat çekmeye çalışan ve üst düzey bir görsel hikaye anlatımına sahip eseri gönül rahatlığıyla tavsiye ederim, iyi okumalar…