Ertuğrul Özkök, Bodrum'a gitmiş, Leman Kafe'nin önündeki 'Kıllanan Adam' heykelinin önüne çökmüş ve 'Acaba Türk milletini anlamak mümkün müdür?' diye düşünmeye devam etmiş, Çiğdem Anad'ın kendisine yazdığı mektuba cevap vermiş.
Seçimde düş kırıklığına uğrayan bazı insanların mor çatısı İzmir veya Bodrum’dur.
Bir kaç günlüğüne oraya sığınırlar.
Ben de dün Bodrum’daydım.
Bodrum’da sahil boyunca yürüyüş yapanlar her gün Leman Kafe”nin önündeki bu harika karakterin önünden geçer..
Ahmet Yılmaz’ın çizdiği “Kıllanan Adam” karakteridir bu.
Elinde çay bardağı, üzerinde göbeğinin üzerinden yukarı çekilmiş atlet fanila, altında çizgili pijaması, ayağında plastik terlikleriyle öfkeli bir vatandaş tipidir bu.
Her şeyden ve herkesten kıllanır…
Kimileri onda bir maganda tipini görür.
Kimileri için ise bir zamanlar rahmetli Bekir Coşkun”un deyimi ile “Göbeğini kaşıyan adamı…”
Veya Yılmaz Özdil’in “Bidon kafalısını…”
Dün tam bu karakterin önünden geçerken ilk defa durdum.
Önüne oturdum ve düşünmeye başladım.
Kafamda seçim ertesinde başlayan “Halkı anlamamak” tartışmaları vardı.
Kendime şunu sordum:
“Anlamadığım insan bu mu…”
Hayatı boyunca seçimlerde “Hep yenilmiş” bir insan olarak tabii ki muhalif taraftaki bu mazoşist eziklik halinin yarattığı iç hesaplaşmadan ben de nasibimi alıyorum.
Mesela eski televizyon gazetecisi arkadaşlarımızdan Çiğdem Anad, uzun aradan sonra bir yazı yazmış ve Mehmet Yılmaz’ın halkı anlamadığını söyleyerek yazı yazmaya ara vermesini desteklemiş ama beni de unutmamış
Benim de kendimi nadasa bırakmamı istiyor.
Galiba bu meslekte eskiden birbirimizin varlığından haberimiz yokmuş ki, yokluğumuzdan da haberimiz olmamış.
Çiğdem işsiz kalmış, Londra’ya yerleşmiş ve siyasi bir sürgün olarak yaşıyormuş.
İtiraf edeyim bilmiyordum.
Ama galiba o da beni hala Hürriyet’te veya bir başka kurumda çalışıyor zannediyor ki, kendimi nadasa bırakmamı istiyor.
Sevgili Çiğdem artık 76 yaşıma girdim ve şu an çalıştığım hiç bir yer yok.
Bu sektör artık genç ve dijital bir enerjinin sahası…
Neyse bunlar önemli değil, ben “Halkını anlamayan adama” döneyim.
Bu kavram iktidarın kibirli sahiplerinin çok hoşuna gider.
Çünkü muhalif mazoşistleri aşağılamak için kullanılan en güzel karakterdir bu.
“Halkı anlamak” kavramını sadece ve sadece sandıktan çıkan oy sayısı üzerinden hesaplayan tuhaf bir sosyoloji anlayışının ürünüdür bu çünkü.
Muhalif kesimin öfkeli yenilmişi o partiye oy veren insanı “Göbeğini kaşıyan adam” olarak palyaçolaştırınca o da intikamını kaybedeni “Nişantaşı’lı monşer” bir palyaço haline getirip eğlenir.
Bodrumlu mağlup her sabah “Kıllanan adam” heykelinin önünden geçtikçe, iktidar kibiri de her sabah “Nişantaşı monşeri heykelinin” önünde volta atar.
İkisi de geçinip gider…
Bana gelince…
Sosyoloji eğitimi aldım.
Ancak hayatım boyunca “Halkı anlamak” kavramını anlamadım.
Eğer bu kavramı sadece “Alınan oy” üzerinden hesaplayarak tarif ediyorsak, ülkemin siyasi geçmişi bana yeterince destek olmuyor.
Mesela Kurtuluş Savaşını yapan insanlar niye CHP’yi kurdu…
Halkı anlamayan insanların Partisi CHP, 1977 seçimlerinde nasıl oldu da, geçen pazar halkı anlayan AKP’nin aldığı oydan 7 puan daha fazla alarak yüzde 42’ye ulaştı?
Benim yaşım müsait.
Ecevit o seçimde hiç bir dini sembol kullanmadı.
Geçen Pazar günü yapılan seçimde, İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Adana gibi en büyük metropollerde Kılıçdaroğlu öndeydi.
Keza Ak Parti, Ege’de bugüne kadar koruduğu son iki kale olan Balıkesir ve Denizli’de de geriye düşmüştü.
Halkı en iyi anlayan lider Erdoğan’ın evinin bulunduğu Üsküdar’da rakibi Kılıçdaroğlu öndeydi.
İyi de bu kadar çok halkını anlamayan insanın yaşadığı bir ülke olur mu…
Veya geçen gün sorduğum soruya geleyim.
Hangi halk hangi halkı tanımıyor?
Metropollerin halkı kırsal bölgelerin halkını mı…
Yoksa kırsal yöreler metropollerin halkını mı…
Ben karar veremedim…
Hayatım boyunca bidon kafalı ve göbeğini kaşıyan adam ifadelerini hiç sevmedim. Ama hayatım boyunca benim gibi insanlara “Beyaz Türk” veya “Nişantaşı monşeri” diyerek aşağılayan iktidar kibirini de sevmedim.
Neticede hepimiz farklı özelliklere sahip, ama birlikte yaşayan insanlardan oluşan bir toplumun üyeleriyiz.
Farklı görüşlerde olduğumuz için farklı siyasi partilere oy veriyoruz.
Her üçümüzden biri AKP’ye, her dördümüzden biri CHP’yi destekliyoruz.
Bu durum, ne o her üç kişiden birini göbeğini kaşıyan adam yapar, ne de her üç kişiden birimizi Nişantaşı monşeri.
Doktora yapmış AKP’limiz de var, işçi olarak çalışan CHP’limiz de…
Türkiye’nin kendine özgü bir sosyolojisi var.
Bakın 22 yıldır devam eden ve son seçimde 140 bin imamla dünyanın gördüğü en güçlü propaganda ordusuyla seçimlere ağırlığını koyan İslami endoktrinasyon çabası 7 puan daha kaybetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 22 yıldır yaratmaya çalıştığı “Dindar nesil” projesi sonuç alamadı.
TRT’nin “Dindar nesil” yaratmak için milyonlarca lira harcayarak yaptığı “Diriliş Ertuğrul”, İngiliz büyükelçi tokatlayan Abdülhamid dizileri dindar nesil isteyen AKP”ye değil, MHP’ye yaradı.
Yani artık AKP de halkı anlamıyor…
Amazon’da Air adlı belgesel dramayı tavsiye ederim
Neyse ben halkını anlamayan adam muhabbeti ile kafanızı fazla yormayayım.
Halkını anlamayan adam olarak size dün 24 saatimi anlatayım.
Dün gece Amazon’un yeni belgesel draması “Air”i seyrettim.
Nike firmasının ünlü NBA oyuncusu Michael Jordan için tasarladığı “Air Jordan” ayakkabılarının yaratılış hikayesi…
Bütün gençlere ve benim işi halkı hala anlamayan yaşlılara tavsiye ederim.
Bir tutku, yaratıcılık ve yapma arzusu ile birleşince nasıl bir başarı hikayesi ortaya çıkıyor harika biçimde anlatıyor.
Teoman’ın ‘Alev Alev’inde öyle bir cümle var ki…
Dün ayrıca Spotify’a yeni konan şarkıları dinledim.
Teoman, Feridun Düzağaç’ın “Alev Alev” şarkısını cover yapmış.
Feridun Düzağaç’ın en sevdiğim şarkılarından biridir.
Daha önce Ebru Yaşar da söylemiş, onu da çok sevmiştim.
Şimdi Teoman kendine has olağanüstü bir yorum getirmiş.
Dün en 6-7 defa dinledim.
Şarkının sözlerinde özellikle şu dizeler beni mahvediyor:
“Kendimi arıyorum
Olmaktan korktuğun yerdeyim
Sendeyim…”
Bu arada Teoman’dan bir haber de vereyim.
Tek gitarla söyleyeceği şarkılardan oluşan bir albüm hazırlıyormuş.
2 Haziran’da çıkacakmış.
Bir şarkısını attı bana.
Çok güzel olmuş.
Kaçırana duyurayım: Prestij Meselesi yeniden vizyonda
Bir haber de Mahsun Kırmızıgül”den.
“Prestij Meselesi” adlı filmi büyük bir şanssızlığa uğramıştı.
Çıktığı hafta deprem oldu.
Şimdi karar vermişler filmi 2 Haziran”da yeniden vizyona sokuyorlarmış.
Benim için iyi haber.
Seçimde düşkırıklığına uğrayanlar için bir teselli olabilir.
PSG futbol okulu bir Türk oteline geliyor
Bodrum Vogue otelde “Hacı Esmer Avcı Tenis Turnuvasına” katılan genç tenisçilerle tanışıp sohbet ettim.
Bu arada Vogue Otel PSG (Paris Saint Germain) futbol kulübünün okulu ile anlaşma yapmış.
Öyle anlaşılıyor ki, Mbappe bu takımı da Türk çocuklarının gözünde Barcelona seviyesine taşıyor.
Halkını anlamayan adamdan kafasını kazıyan iki adama
Dün Okan Bayülgen”in TV100”de yayınlanan programı için tenis üzerine bir tartışmaya katıldık.
Ayrıca Okan da ben de saçları kazıdık. Programda tuhaf bir 65 Plus portre çizdik.
Ne alaka diyeceksiniz, ama salı akşamı seyredin. Çok eğlenceli ve öğretici bir program oldu.
Konuşan kafalardan sıkıldıysanız iyi bir alternatif.
Bu arada Okan”le şu sıralar oynadığı “Richard” oyunu üzerine konuştuk.
Çok ilginç şeyler anlattı bize.
Yani arkadaş, halkı anlamıyoruz, ama hiç olmazsa öğrenmeye çalışıyoruz yani.
24 Kasım 2024 - Çanakkale 116. Er Eğitim Alayında 50 yıl önce çekilen bir fotoğrafın hikayesi
23 Kasım 2024 - Hadise’nin yeni şarkısıyla gelen eski Türkiye özlemi: ‘Biz bizeydik nostaljisi’
22 Kasım 2024 - Ufuk Uras’a sordum: Devlet beye o soruyu sordun mu?
20 Kasım 2024 - Son anket: Türk halkı böyle bir Milli Eğitim Bakanı istemiyor
19 Kasım 2024 - Yılın son profil analizi: Hakan Fidan’a elini veren kaç parmağını kaybeder?