Yahya Kemal Beyatlı, vakti zamanında “Ankara’nın en çok İstanbul’a dönüşünü severim” demişti. Sanırım Galatasaray camiası da bundan böyle “Ankara’nın en çok İstanbul’a ‘Şampiyon’ olarak dönüşünü severim” diyecek…
Serie A’da Napoli, Premier Lig’de Manchester City, La Liga’da Barcelona, Ligue 1’de Paris Saint-Germain, son olarak Bundesliga’da Bayern Münih… Avrupa’nın kalburüstü liglerinde şampiyonlar belliydi, ‘Baş altı’lardan Süper Lig’de ise son üç haftaya girilirken denklemin çözümü dün geceye kadar henüz netleşmemişti. Malum, bizde futbol güzel değildir ama heyecanıyla ve karmaşasıyla arayı kapamaya çalışırız. Nitekim sürekli kaosun hâkim olduğu, mücadelelerden hakem hatalarının konuşulduğu, oyunun ruhunun ve sevdasının geride durduğu bir futbol coğrafyasıdır burası. Üstelik hayatın diğer alanlarında olmayan adaleti ısrarla sahada arayan bir kültürel iklim vardır. Neyse, bu bitmeyen ve gelecekte de bitmeyeceğini sandığımız refleksler arasında ortaya konan bir yarışta, dün gece alınan sonuçlar itibariyle Galatasaray ipi göğüsledi ve 38 haftalık maratonun 36’ıncı virajında ‘mutlu son’a ulaştı.
Önümüzdeki pazar oynanacak derbi öncesi Sarı-Kırmızılıların kaybedeceği bir ya da üç puan, söz konusu randevuyu bir tür ölüm-kalım randevusuna sokacaktı. Lakin Okan Buruk ve öğrencileri başkentte Ankaragücü’nü 4-1 gibi farklı bir skorla geçerek Fenerbahçe’yle oynanacak maçı prestij mücadelesine dönüştürürken 23. şampiyonluğu da ‘resmi’leştirdi.
Eryaman Stadyumu’ndaki kritik dönemece konuk ekip bir an önce golü bulma ve skoru ele geçirme düşüncesiyle başladı. İlk düdükle birlikte start alan sağanak yağışın eşlik ettiği ortamda perde erken açıldı; 7. dakikada Galatasaray’ın bu sezonki klasik gol şablonlarından biri olan Rashica-Icardi mekanizması devreye girdi ve ‘lider’ Arjantinli forvetiyle 1-0 öne geçti. Sarı-Kırmızılılar gol sonrası oyunu tutma planı ve farkı açma düşüncesiyle atak futbolunu sürdürürken Kerem’in Icardi’ye attığı gereksizce ‘fantezi’ içeren pas, başkent ekibinin golünün başlangıcı oldu ve Taylan Antalyalı’nın asistinde dakikalar 16’yı gösterirken Milson beraberliği sağladı. Bu gol sadece stattaki ev sahibine mensup Sarı-Lacivertlileri değil, İstanbul Saracoğlu’ndaki Sarı-Lacivertli taraftarları da heyecan ve sevince boğuyordu kuşkusuz. Lakin 38’de tekrar sahne alan Icardi, yenilen goldeki hatasını telafi edercesine adrese teslim bir orta yapan Kerem Aktürkoğlu’nun gayretini boşa çıkarmadı ve Ankaragücü ağlarını bir kez daha havalandırdı.
Skor üstünlüğüne yeniden eline geçiren Galatasaray devreyi 2-1 önde kapadı. Galatasaray adına ‘Şampiyonluk’ unvanının ‘resmiyet’ kazanması için mücadelenin ikinci perdesinin de mutlu mesut bitmesi gerekiyordu. Nitekim devrenin başında Taylan kalecisine doğru verdiği pasta adeta Icardi’yi gördü ve az kalsın mücadelede ikinci ‘asist’ini yapıyordu ki Arjantinlinin vuruşu bu kez kaleye paralel biçimde geçti gitti. Karşılıklı ataklarla iki takım da rakip kaleleri yokladı uzun süre ve nihayetinde, oyuna sonradan dahil olan ve bugüne kadar oyun aklından çok fiziği ve süratiyle öne çıkan Barış Alper Yılmaz, Kerem’in pasında karşı karşıya kaldığı Gökkan Akkan’ı geçerek durumu 3-1’e taşıdı. 78’de köşe atışından gelen topta Sergio Oliviera kafasıyla adeta şampiyonluğu getiren skoru ‘resmi’leştirdi ve Galatasaray böylelikle 23’üncü zaferine ulaştı. Uzatma bölümlerinde Ali Sowe’un şutunu Muslera’nın çıkarması da maçtaki son kayda değer hareketti. Bir de konuk ekibin son bölümdeki bir atakta Djokanovic yerdeyken oyunu sürdürme gayreti olmasıydı (ki Kerem’in vuruşu auta gitmese pozisyon golle sonuçlanacak ve durduk yerde yeni bir tartışma başlayacaktı) ‘centilmenlik’ adına daha iyi olurdu.
Dünkü maça ilişkin öne çıkan bir-iki not da şöyleydi: Mertens ve Oliviera uzun süredir olduğu gibi yine kötü performanslarıyla göze battılar; Portekizli attığı golle bir nebze kendisini affettirdi diyebiliriz. Ayağı iyi olan ve tekniğiyle dikkat çeken Kazım Can ise üst üste yaptığı hatalarla hem takımının atağa kalkarken kontra yemesine yol açtı hem de özellikle 44’te kaptırdığı golle Ankaragücü’nün beraberliği yakalamasını sağlıyordu. Bu pozisyonda Ghayas Zahid’in vuruşu üst direkten dönerken Galatasaray şanslıydı diyebiliriz.
Evet, sezon henüz bitmedi ama Sarı-Kırmızılar şampiyon… Okan Buruk faal futbolculuğunda yıllarca formasını giydiği camiasındaki ilk sezonunda ‘mutlu son’a ulaştı ve lig tarihinde iki farklı takımla şampiyon olan hocalar kervanına katıldı (diğerleri Tomislav Kaloperović, Branko Stanković, Christoph Daum, Mircea Lucescu; Mustafa Denizli ise üç takımla bu unvanı taçlandıran tek isim). Bize düşen ilk elde Buruk’un başarısını elbette tebrik etmektir. Ama bence takımına sezon boyunca iyi top oynattırmadı, elinde son derece verimli, üst düzey liglerde kendilerini göstermiş yıldızlardan oluşan bir oyuncu grubu vardı, onların maç içinde kendilerini göstermeleri ve klaslarını ortaya koymalarıyla gelen sonuçlar üst üste bindi ve şampiyonluk ipi göğüslendi.
Bu topluluk içinde de ‘Aslan payı’ elbette Mauro Icardi’nindi. Arjantinli, ligimiz için son derece üst düzey bir kaliteye sahipti ve üzerine düşeni fazlasıyla yaptı, golleriyle takımını şampiyonluğa taşıdı. Üstelik attıklarından birçoğu da ‘jeneriklik’ti… Düne ait Okan Buruk adına bir de ‘vefasızlık’ notu düşeyim: Ligin ilk haftalarında takımı ve kendisini taşıyan, şampiyonluk yolunda ayakta tutan Gomis’i, aralarında sonradan yaşanan tartışmaya rağmen dün en azından skor 4-1’ken oyuna sokmasını beklerdim… ‘Büyük hoca’ olmanın yolları biraz da bu tür hareketlerden geçiyor…
Futbol tarihinin (bence diyeyim) gelmiş geçmiş en iyisi olan Diego Armando Maradona’nın aramızdan ayrılmasının ardından önce Messi’li Arjantin şeytanın bacağını kırdı ve ‘Katar 2022’yi ‘şampiyon’ unvanıyla kapadı. Sonrasında takımı Napoli, tam 33 yıl sonra Serie A’nın zirvesine çıktı. Nihayetinde ‘Türkiye Süper Ligi’nde de Galatasaray’ı bir Arjantinli zafere taşıdı. Sarı-Kırmızılı taraftarların ‘Aşkın Olayım’ şarkısı eşliğinde gönüllerinde taht kuran bu büyük yıldızı ben de ‘Çek bir Arjantin’ diyerek kutlayayım. Gelecek sezonki kaderi ne olacak, şimdilik bir soru işareti ama şurası kesin: Bir daha ligimize böylesine ‘efektif’ bir golcü gelir mi, bilinmez.
Sinema tarihinin unutulmaz müzikallerinden “Singin’ in the Rain”e gönderme yaparsak Galatasaray dün 90+5 dakikayı “Yağmurda ‘Şampiyonluk’ şarkısı”nı söyleyerek tamamladı. Bir Yahya Kemal Beyatlı anekdotuyla bitireyim: Hatırlayacaksınız büyük şair vakti zamanında “Ankara’nın en çok İstanbul’a dönüşünü severim” demişti. Sanırım Galatasaray camiası da bundan böyle “Ankara’nın en çok İstanbul’a ‘Şampiyon’ olarak dönüşünü severim” diyecek…