Türkiye’den yurt dışına göç, uygarlık erozyonunu hızlandırıyor
Belki 15 yıldır Londra’da evi olan bir ahbabım var, geçenlerde sona eren 10 yıllık vizesini yenilemek için konsolosluğa başvurmuş ve red cevabı almış.
Etrafınızda eminim görüyorsunuz, Schengen vizesi alamayanlar, Amerikan vizesi için bir yıla yakın bekleyenler, alamayanlar. İngiltere vizesi alamayanlar.
Geçen gün 10Haber’de vardı, Schengen vizesi redleri Türkiye’de yüzde 50’yi aşmış. Vize alamayanlar arasında Avrupa ile ticaret yapan iş insanları da var, orta üst sınıfa mensup olup zaman zaman turistik amaçlı Avrupa’ya gitmek isteyenler de.
Vize redlerinin özellikle salgın sonrası dönemde çok arttığını artık hepimiz biliyoruz.
Ama artan tek şey vize redleri değil. Madalyonun öteki tarafını da görmek lazım. Bir de Türkiye’den yurt dışına yasal veya yasadışı yollarla göçün de çok arttığını biliyoruz.
Bu kez gidenler işçi değil
Göç edenler bu kez Avrupa’ya, İngiltere’ye veya Amerika’ya işçi olmaya, benzincide çalışmaya veya garsonluğa gidenler değil. Göç edenler, çoğunlukla orta üst sınıfa mensup olanlar, bir yabancı dili konuşanlar, sahip oldukları mesleği yurt dışında da yapabileceğini düşünenler, genellikle Türkiye’nin okumuş yazmış ve bir ölçüde de maddi imkanı olanlar.
Esasen Avrupa’nın Schengen vizesi redlerinin artışında da, İngiltere ve ABD’nin vize verirken çok eli sıkı davranmaya başlamasının ardında da bu yatıyor: Geçmişte buralara göçmen olarak gitmesi hiç de beklenmeyen, o yüzden de düne kadar bu ülkelerden görece kolayca vize alabilen toplum kesimleri bugün göç arayışında.
Schengen vizesi de, diğer vizeler de esasen son derece aşağılayıcı şeyler. Sizden evinizin tapusunu, banka hesaplarınızın dökümünü, gelir belgelerinizi istiyorlar. Bunların neden istendiği çok belli: Sizin o ülkeye göç etmeyeceğinizden emin olmak istiyorlar ve sizin geride bırakmak istemeyeceğiniz bir madde varlığınız olduğunu öğrenmeye çalışıyorlar.
‘Bu Türkleri değil şu Türkleri istiyorum’ diyen Alman Büyükelçisi
Bundan 26-27 yıl önceydi. O zamanlar da adı Türkiye’de bazı tartışmalara karışmış olan dönemin Almanya Büyükelçisi ile Ankara’daki konutunda öğlen yemeği yemiş, sohbet etmiştim. Yemek bitti, ayağa kalktık, konutun penceresinden Almanya’nın Ankara’daki Başkonsolosluğu’nun önündeki vize kuyruğu gözüküyordu, ‘Bir buna bakın’ dedi Büyükelçi bana, kapıda bekleşenler çoğunlukla belli ki Almanya’da çalışan Türk işçilerinin buradaki yakınları akrabaları vs idi. Dış görünüşleri ve giysileri bunu anlatıyordu.
Büyükelçi sonra kolumdan tuttu beni ve konutun öteki ucuna götürdü, oradaki camdan da Amerikan Büyükelçiliği’nin Paris Caddesi’ndeki konsolosluk bölümünün girişi gözüküyordu. ‘Bir de buna bakın’ diye devam etti, ‘Bizim kapımızda da bunlar olsa keşke…’ Amerikan konsolosluğunun kapısındaki kuyrukta neredeyse hepsinin beyaz yakalı çalışanlar olduğu anlaşılan ‘öteki Türkiye’ mensupları vardı.
Ben bu açıkça ırkçı tarife itiraz ettim. Büyükelçi kararlıydı. ‘Turist olarak geleceğe veya bilgisi ve görgüsüyle Almanya’ya katkıda bulunacaklara neden itiraz edelim’ dedi.
Vize imtiyazlısı kimse kalmadı
Bugün Almanya (ve bütün Avrupa) buna da itiraz ediyor işte. Türkiye’de yabancı ülkelerden kolayca vize alma konusunda imtiyazı olan hiçbir toplumsal grup kalmadı, bunu söyleyebiliriz. (Çoğu gazeteci meslektaşımız da artık ya vize alamıyor ya da aylar boyunca vize bekliyor.)
Açıkça söylenmiyor belki ama bu vize sorununun kökünde Türkiye’den Avrupa’ya giderek yoğunlaşan beyaz yakalı göçü yatıyor. Türkiye’nin orta üst sınıfları (veya diploması itibarıyla doğal olarak gelecekte bu sınıfta yer alacağını düşünenleri) geleceklerini yurt dışında aramak istiyor.
Göçün gerekçesini tartışmak faydasız
Bu yoğun isteğin arkasında ekonomik gerekçeler de var, siyasi gerekçeler de. Esasen bütün bu gerekçeler bir büyük bütünü oluşturuyor. Gerekçelerin haklılığı veya haksızlığını sabahlara kadar tartışmak mümkün ama bu tartışmayı yapmanın kimseye bir faydası yok.
Bence tartışmasız olan şey, bu göçü durdurmanın yolunu bulmak. Çünkü Türkiye’nin binbir zahmetle ve büyük yatırımlar yapılarak okumuş yazmış meslek sahibi olmuş kesimleri göç edenler veya etmek isteyenler. Bu gerçek bir kanama ve bu kanamayı Türkiye durduramazsa hep birlikte kendi geleceğimizi kaybedeceğiz.
Zaten ciddi bir uygarlık erozyonu yaşıyoruz, göçü durduramazsak erozyon daha da hızlanacak.