Serdar Turgut mizah yazılarına başladı ama bu başlangıç ona nedenini bilmediği biçimde penisini düşündürtmüş. O da oturmuş bu durumu sorgulamış.
Ertuğrul abi bana ilk kez ‘tekrar mizah yazmaya başlamalısın’ demesinden bu yana en azından 25 yıl geçmiş olmalı. Lafını net hatırlıyorum çünkü hemen her yıl söyledi aynı lafı bıkmadan usanmadan.
içimden onun haklı olduğunu hissetsem de mizaha başlamayı erteledikçe erteledim bugüne kadar.
benim yaşımda her hangi bir işi bu kadar ertelemenin ne kadar riskli bir şey olduğunu bilsem de bugüne kadar uymadım tavsiyesine
dikkat ediyor musunuz, benden 8 yaş daha büyük olmasına rağmen onun yaşı hakkında bir şey demiyorum.
bir projeyi bekletmenin onun yaşı açısından da riskli olabileceğini düşünmeyi kısa süre önce ondan ‘ben artık orta yaş krizine girmiş olabilirim’ lafını duyduktan sonra tamamen bıraktım.
Şunu bilin ‘Ertuğrul Özkök ve yaş’ meselesi hakkında düşünmeye başladığınızda -ki bunu kimseye pek tavsiye etmem- hayatın gerçekliğinden çıkıp yavaştan alaca karanlık kuşağına geçiyorsunuz. 75 yaşına rağmen konuşurken sanki ergenlikten geçen hafta çıkmış ve orta yaşa yeni başlamış hissine kapılıyorsunuz.
benim babam da böyleydi. 85’inci yaş gününde rakı içip şarkı söylerken arada bana ‘henüz ihtiyarlamaya başlamadım’ demişti. buna ne zaman başlayacağını, alacağım cevaptan korktuğum için, sormadım.
sonra 94 yaşında vefat etti. tabii bunu duyunca kimse Özkök’ün de aynı türde bir güzel sürprizi bize o yaş civarında yapacağını filan düşünmesin.
Çünkü kendisine çok iyi bakıyor. ben diyeyim 10 bin adım siz deyin 15 bin adım yürüyor her gün diğer egzersizlerinin yanında.
babamın en büyük egzersizi rakı bardağını yanındaki sehpadan alıp ağzına götürmekten ve sol eliyle de tütmekte olan piposunu tutmaktan ibaretti. 94 yaşında vefat ettiginde hayatı boyunca 30 tona yakın rakı içmişti. viskiler de bir o kadardır herhalde.
babam yürümekten ve sokakta koşan, hızlı yürüyen insanlardan nefret ederdi (açıkça söylemem gerekirse galiba insanlardan nefret etmek için pek bir sebebe de ihtiyacı da yoktu. genelde insanlıktan hoşlanmıyordu ve bunu 94 yıl boyunca elinden geldiği her fırsatta onlara da söyledi)
ondan da özelikle aşırı nefret etmesin diye Ertuğrul abinin her gün en az 10 bin adım yürüdüğünü babamdan saklamıştım.
babam bir gün Ankara Kuğulu Park’ta kendince aşırı hızla yürürken bir sokak köpeği, onun yürüme hızının düşüklüğünü yanlış anlayıp, sabit duruyor diye algılayıp bacağına işemişti. Aşırı hızlı yürüyüşü bu düzeydeydi, durumu anlayın işte.
25 yıldır mizaha dön tavsiyesini duyduktan sonra sonunda tavsiyesini tutmaya karar verdim. Kararı verince birbiri ardına panik ataklar geçirmeye başladım. beynim aşırı dozda eroin çekmiş bir Woody Allen beyni gibi endişeliydi. bir ara benim bakışlarımdan korkan eşim Rana tımarhaneyi bile aramaya kalkıştı, elinden son anda aldım telefonu çünkü bu halde tımarhaneye gidersem bir daha katiyen geri dönemezdim.
bunca yıldır mizah yazmaya direnmemin benim dışımda bazı nedenleri tabii ki vardı ama ben de eğer bir gün yeniden mizah yazmaya başlarsam bunun mutlaka oto-sansürsüz olması gerektiğine karar vermiştim.oto-sansürsüzlük imkanı sonunda doğdu ama…..
…….bir de engel olarak benim hatırı sayılır türde olan bir çok psikolojik sorunlarım da vardı.
örneğin yıllardır bir türlü açıklayamadığım bir tuhaf nedenden dolayı ben Ertuğrul Özkök’ün ağzından ne zaman mizah lafını duyarsam elime olmadan penisimi düşünmeye başlıyordum.
bu ağır ve vahim sonuçları olması gereken hastalık 25 yıl önce bir sorun yaratmayabiliyordu.
çünkü o eski günlerde penisim hatırlanmaya biraz değer bir durumdaydı. bugün için maalesef aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
hatta mizaha başla tavsiyesini sonunda tutmaya karar vermemin önemli bir nedeni de onun bana bu lafı önümüzdeki yıllarda da söylemesini engellemekti.
çünkü zaten can çekişmekte olan ve gün geçtikçe de bence ortadan tamamen kaybolmaya başlayan bir organı ilerde yine hatırlamaya tahammül edemeyebilirdim.
penisimi neden kaybetmeye başladığımı biraz sonra açıklayacağım ama ilk önce Ertuğrul Özkök’le mizah kavramları yan yana geldiğinde durmadan penisi hatırlamak hastalığımdan kurtulmak için yıllar önce gittiğim psikiyatristte yaşananları anlatmalıyım size.
aslında hastalığımdan kurtulmak için psikiyatriste başvurmam belki de gereksiz olabilirdi. çünkü doktorun bu tepkimin nedenini bir penis kıskançlığına bağlaması muhtemeldi.
çünkü Ertuğrul Özkök’ün testosteron düzeyinin 623 olduğunu Misak-ı milli sınırları içinde yaşayan ve Türki cumhuriyetlerdeki insanlar da biliyor.
eh tabii bir insanın testosteron düzeyi bu düzeyde olduğunda penisinin de bu düzeye uyumlu bir hali de olması gerekir değil mi. yani bunu varsayabiliriz herhalde. çünkü bu düzeydeki bir testosteron ile penis arasında aşırı bir uyumsuzluk olduğu takdirde o adamın çoktan çıldırıp içindeki enerjiyi bir şekilde atmak için seri cinayetlere başlaması kaçınılmaz bence. eğer leşlerini iyi saklamıyorsa veya Dahmer gibi onları yemiyorsa Ertuğrul abinin bildiğim kadarıyla bu güne kadar bir vukuatı yok, yani arada bir sapıtsa da sinirleri sağlam gibi.
ve elbette ki hayır onun testosteron düzeyini devamlı aklımda tutarak hayatımı yaşamıyorum tabii ki. bunu sürekli akılda tutmak sinir bozucu olabilirdi benim açımdan çünkü onun düzeyi ile benimki arasında 823 birim fark var. benim ki eksi 200 düzeyinde olduğundan umarım hesabı doğru yapmışımdır.
mesaj atıp sordum düzeyini ve sorar sormaz da aşırı pişman oldum. sadece 623 sayısını bildirmekle kalmadı başkaları hakkında da bana katiyen istemediğim bilgiler verdi. anladığım kadarıyla yüksek testosteronlular kulübü diye bir şey var olmalı ve üyeleri de sıkça bir araya gelip testosteron dedikoduları yapıyor olmalılar.
çünkü Ertuğrul Özkök’ün, Emin Çölaşan’ın testosteron düzeyini bu kadar net ve kesin ezbere bilmesinin başka açıklanabilir makul nedeni olamaz.
bir kulüpte buluşup bunları konuşmalarının dışında bazı makul açıklamalar da geldi aklıma tabii ki ama her ne kadar oto-sansürsüz yazacağım dediysem de bazı hassas konulara girmek istemem.
Çölaşan’ın da yanına bence kimse yaklaşmasın çünkü Özkök’ün dediğine göre onun testosteron düzeyi 700 miş. Size bir şey söyleyeyim mi bence bu düzeydeki testosteronu tatmin edecek bir penis henüz bugüne kadar var olamadı. bu yüzden Çölaşan eğer denilen doğruysa çok yakında tamamen delirebilir.
Yine Özkök’ün dediğine göre size bir diğer tavsiyem de eğer bir gün yolunuz Sözcü gazetesine düşerse Rahmi Turan’ın kapısının önünden de geçmemeye çalışın çünkü denildiğine göre onun düzeyi herkesten çok daha fazlaymış.Testosteron Süpermeni gibi bir şey o yani.
gelelim 20 yıl önce gitmiş olduğum psikiyatrist kadında yaşadıklarıma.
Analiz ve ağır dozda ilaçla, hatta şok tedavisiyle bile tedavi edilmem imkansız olacağını bilmeme rağmen kadına gitmeyi sürdürdüm çünkü bacakları olağanüstü güzeldi.
ve evet diğer var olanların yanında bacak fetişizmim nispeten bana fetişlerim arasında en az zarar verebilecek olanıydı. hatta şunu söyleyebilirim ki fetişlerimin hiç bir tanesi başka insana zarar verecek şeyler değil. sadece kendime yönelik potansiyel zararlı fetişlerim var. örneğin sahibem çok sivri topuklu bir ayakkabı giyebilir veya aramızda kararlaştırdığımız güvenli ‘durma’ kelimesini söylememe rağmen kadın beni duymayabilir ve kırbaçlamayı sürdürebilir, bunun gibi rutin ve artık vasat olmaya başlamış şeyler işte benim fetişlerim.
Okey, doktor kadın beni bir kaç seans sorguladıktan sonra sıra bilinçaltımdaki fantezileri sorgulamaya geldi . anlattıklarımı Ertuğrul Özkök ve penis kıskançlığı durumuna nasıl bağlayacaktı bilemiyorum ama açtım ağzımı ve yumdum gözümü.daha doğrusu arada bir gözümü hafiften açıp bacaklarına bakıyordum, bu bacaklara sahip otoriter bir kadının benim sahibem olacağını umuyordum ve anlattığım fantezilerimin kadını bu işe teşvik edeceğini bile düşünmeye başlamıştım.bu nedenle anlatırken biraz abartmış da olabilirim.
hatta bilinç altı ile bilinç üstüm altüst olmuş beynimde bir ara kadını Sahibe olarak da düşledim ve belki inanmayacaksınız doktora direkt bakarak aniden ‘Sahibem imdat’ diye de haykırdım. ‘imdat lafı’ hayalimdeki sahibe ile güya tespit edilmiş güvenli parolaydı.
kadın ben konuşmaya başladığımda masasını toplamaya başlamıştı zaten, bir de ‘Sahibem imdat!’ diye haykırınca da içinde tabanca olması gereken masasının gözünü de açık tutmaya başladı.
konuşmamı ona gülümseyerek bakarak bitirirken beni klinikten kovdu ve bir daha da katiyen gözüne görünmememi yoksa beni direkt tımarhaneye attıracağını söyledi.
sonra öğrendim ki benden duyduklarından sonra psikiyatriyi tamamen bırakıp yurt dışına kaçıp gitmiş.ne olur ne olmaz diye bana adı verilmeyen bir ülkede garsonluk yaparak mutlu ve sakin yaşıyormuş
penisimin neden kaybolduğu anlatmadan bitirmeyeceğim tabii ki.
Özkök beni son arayıp ‘mizaha hemen başla’ dediğinde hastalığım tekrar nüksetti. aslında unutmaktan memnun ve huzurlu olduğum penisim tekrar uzun aradan sonra maalesef aklıma geldi.
Uzun zamandır görüşemiyoruz bir bakayım şuna, ne halde acaba dedim ve bir göz atmaya giriştim.
Penis büyütmek için bazı yöntemlerin, ilaçların olduğunu, bunları ne kadar da embesilce bulsam da, porno sitelerindeki ilanlardan biliyordum ama bir penisin böyle büyümesi kapasitesi olabilse dahi bir penisin bende olduğu gibi böylesine küçülmesi ve neredeyse ortadan tamamen kaybolacak hale gelmesinin de makul bir nedeni olmalıydı. son baktığımda-ki emin olun bu gerçek bir son olacak- Haziran ayının Istanbul’unda penisim birden eksi 60 derece dondurucu havaya filan teşhir olmuş gibi bir haldeydi.
güvendiğim dostlarıma bir penis gerçekten kaybolabilir mi ve bunu nedeni ne olabilir diye sormaya başladım.
bir dostum maruzatımı duyunca bana makul görünen bir açıklama getirdi.
bütün mesele penisim ile beynim arasındaki iletişimden kaynaklanıyormuş, ben onların bu bağlantılarının çoktan tamamen kopmuş olduğunu sanırken meğerse hala daha bir iletişim varmış aralarında.
yapılan açıklamaya göre benim penisim bilinçaltımdaki seks fantezilerinden haberdar olunca ‘dünyada hiç bir insanın bunları yapmasına, sonuçta sadece kendisine zarar verecek de olsa, izin verimemeli’ diyerek intihar etmeye başlamış ve yakında tamamen otadan kalkacakmış.umarım o tamamen ortadan kalkınca yönetim yanlış anlayıp LGBT hainliğimden dolayı beni içeri filan atmaya kalkışmaz.
23 Aralık 2024 - Yanı başımızdaki tehlikenin bilemiyorum farkında mıyız?
22 Aralık 2024 - Düşünmeyi besleyen tartışma… Yeniden
21 Aralık 2024 - Yılbaşı yaklaşırken
20 Aralık 2024 - Sokak sanatının büyük sanatçısı
19 Aralık 2024 - Serdaramus’un 2025 yılı için 10 Beyaz Türk kehaneti