‘Kara pazartesi’nin ardından piyasalar toparlanma eğiliminde
Faizi ilk aşamada yüzde 15 seviyesine taşıyıp adım adım artışlara devam edileceğini söylemenin tercümesi şu: Kedi kuyruğunu kovalamaya devam edecek. Evet, kedinin kuyruğu. Çünkü kurda yaşanan sert artış bir süre sonra kaçınılmaz biçimde enflasyona yansıyacak.
Merkez Bankası’nın yeni Başkan Hafize Gaye Erkan riyasetindeki ilk Para Politikası Kurulu toplantısı hayal kırıklığı yarattı. Yaşanan hayal kırıklığını salt faizin artış miktarıyla açıklamak yeterli olmaz. Her şeyden önce kararı önceki dönemin tüm garip ve yıkıcı uygulamalarına imza atan Para Politikası Kurulu üyelerinin almış olması başlı başına bir garabet. Buna bir de iletişim açısından müthiş zayıf bir karar metni eklenince, yeni dönemin ilk kurul toplantısında dağ fare doğurmuş oldu.
Piyasanın tepkisi sertti, dolar 25 TL’nin üzerine sıçradı. Eski Merkez Bankası Başekonomisti Hakan Kara’nın sözleri çarpıcı: “Tarihinin en yüksek faiz artışını yaptığın gün kuru böyle sıçratabilmek herkese nasip olmaz.”
İktidar cephesinden gelen temel argümanlar şöyle: “Faiz artışının çok yüksek oranlı olmaması ve metinde kademeli artışlara devam edileceğinin söylenmesi, ekonomik aktörleri koruma amaçlı. Ayrıca bu dönemde faiz tek araç olmayacak, enflasyonla topyekün mücadele edilecek…”En sonda söylenmesi gerekeni en başta söyleyeyim: Bu söylemler gidilen yolun ne olacağını ve neden başarısız olacağını şimdiden ortaya koyuyor.
Öncelikle kimsenin inanmadığı resmi enflasyonun bile yüzde 40’ların üzerinde olduğu, piyasa faizlerinin ise kopup gittiği bir ortamda Merkez Bankası’nın açıkladığı yüzde 15 politika faizi “kademeli bir artış oranına” değil, olsa olsa “izin alınabilen faiz oranına” işaret eder.
Faiz artışının ekonomik aktörler, reel sektör vs. düşünülerek kademeli yapıldığına dair iddia da anlamsız. Bu şartlarda faizi ilk aşamada yüzde 15 seviyesine taşıyıp adım adım artışlara devam edileceğini söylemenin tercümesi şu: Kedi kuyruğunu kovalamaya devam edecek.
Evet, kedinin kuyruğu. Çünkü kurda yaşanan sert artış bir süre sonra kaçınılmaz biçimde enflasyona yansıyacak. Merkez Bankası’nın sınırlı faiz artırımı politikası enflasyonu artırıp sonra peşinden yetişmeye çalışmak anlamına gelecek.
Kedinin kuyruğunu kovalaması sarmalı budur ve bu sarmala dün itibariyle girilmiştir.
“Faiz tek araç değil”den Berat Albayrak döneminden hatırladığımız “Enflasyonla topyekün mücadele” söylemine kadar iktidar cephesinin dile getirdiği argümanların Türkçe meali ise şöyle: “Faiz konusunda elimiz serbest değil. O nedenle fiyat kontrollerinden yurtdışından kaynak bulmaya kadar, faiz dışı çözümler üretmek zorundayız”.
Dünden beri Merkez Bankası’nın faiz kararını konuşuyoruz ama aslında Mehmet Şimşek’in Birleşik Arap Emirlikleri seyahati ile dünkü yazımda incelediğim Hazine ve Maliye Bakan yardımcıları atamaları da en az faiz kararı kadar önemli.
Dünden beri yaşanan gelişmeler bize şunu anlatıyor: İktidar kapsamlı bir programdan ziyade öncelikle günü kurtaracak hamleler (Körfez’den para vb.) peşinde. Ve güçlü bir program hazırlayacak veya hazırlanmış bir programı başarıyla hayata geçirecek bir yönetim kadrosu da kuramıyor. Şimşek’e dair umutlar büyük ama Birleşik Arap Emirlikleri’nde Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın yedeği görüntüsünde verdiği fotoğraf, beklentilerin aşırıya kaçtığını gösteriyor.
Bu arada faiz dolar tartışmalarından Türkiye’nin asıl meselelerine sıra gelmiyor. Yüksek teknolojinin ihracat içindeki payı 20 yıldır yerinde sayıyor, verimlilikte yıllardır ilerleme yok, elektrikli araç, sürücüsüz araç, yapay zeka gibi teknolojilerde Türkiye yine nal topluyor, konut almaya gelenler hariç doğrudan yabancı sermaye yatırımları neredeyse sıfıra inmiş durumda.
Daron Acemoğlu’nun dediği gibi: Türkiye’nin önündeki en büyük tehlike, böyle vasat bir şekilde devam etmek.