10-07-2023
İsmet Berkan

Yaşadığımız şeye ‘Kültür savaşı’ demek, onu hafifletmek mi?

Yaşadığımız şeye ‘Kültür savaşı’ demek, onu hafifletmek mi?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin onarıp yeni bir sanat merkezi olarak İstanbul’a kazandırdığı Haliç kıyısındaki Feshane’de açılan bir sergiye tepki geldi.

Bu tepkiler iktidar yanlısı medyanın ve sosyal medyanın etkisiyle köpürdü. Sonunda Feshane’nin bulunduğu bölgenin belediyesi olan Ak Partili Eyüp Belediyesi’nden Ak Partili siyasilere kadar bir grup gelip Feshane’nin önünde protesto gösterisi yaptı.

Protesto ettikleri şeyler, sergide yer alan bazı eserlerdi. Onlara göre bu eserler ‘Milli ahlakla ve değerlerle bağdaşmıyor’du, sergi tamamen kapatılmalıydı.

10Haber’de günler önce biz bu haberi verirken başlıkta ‘kültür savaşı’ ifadesini kullandık. Daha o sabah bir dostum mesaj yazdı, ‘Buna kültür savaşı denmez, dinci saldırı denir’ dedi.

Haklı mıydı?

Aynı gruplar dün bir kez daha Feshane’nin önüne gidip gösteri yaptılar, serginin yasaklanmasını istediler.

Yasak isteyenler tam olarak neyi istediklerini gayet iyi biliyorlar: İfade özgürlüğünü kısıtlamak, sansür getirmek…

Bunu istedikleri için utanmıyorlar da. Kendi ahlak anlayışlarına sığmayan şeylerin yasaklanmasını istemekten çekinmiyorlar.

Yıllar önce, yönetmen Mustafa Altıoklar’ın ‘İstanbul Kanatlarımın Altında’ adlı filminde padişah 4. Murat’ın eşcinselliği ima edildiği için dönemin Refah Partili Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Kabatepe bu filmin Kayseri’de gösterilmesini yasaklamıştı. Ama o zaman Kabatepe’nin kendisi dahil kimse çıkıp göğsünü gere gere yasağı savunmamıştı, bir mahçubiyet vardı. 

Artık bu ahlak bekçiliği ve bu uğurda yasağı sansürü savunmak konusunda kimse mahçupça falan konuşmuyor, aksine göğsünü gere gere yasağı ve sansürü savunuyor. Yeni Türkiye ve yeni normalimiz bu maalesef.

Kendilerine ‘sivil toplum kuruluşu’ diyen ama çoğu hükümete yakın olduğu için kamu kaynaklarından da yararlanan 25 dernek ve vakıf Balıkesir’de geçen yıldan sonra bu yıl da ortaya çıktı, konserlerin yasaklanmasını istedi. Dün Burhaniye kaymakamlığı bu isteği yerine getirdi, Hande Yener’in vereceği konser iptal edildi.

Eğlenmeyi, gülmeyi, hoşça vakit geçirmeyi yasaklamak, herkesi kendi taassuplarında yaşatmak istiyorlar anlaşılan.

Burhaniye, Edremit Körfezi kıyısında, her biri birbirinden güzel ondan fazla kıyı kasabasından biri. Necmettin Erbakan’ın tatil için yazlık evini buraya yapmasıyla dindar/muhafazakarlar arasında ‘moda’ bir yer haline geldi. Ama Edremit Körfezi’ne en güneyde Ayvalık’tan en Kuzey’de Küçükkuyu ve Ayvacık’a kadar bakacak olursak, yaz aylarında aşırı kalabalık hale gelen bu bölgenin son derece kozmopolit olduğunu da görürüz.

Hemen burnunun dibindeki Midilli adasıyla da sıkı bağları olan bu körfez ve eğlence yasağı bir arada duramayacak iki kavram aslında. Ama devlet gücü kullanmak için ‘sivil toplum’ kisvesine giren gruplar, kendi güçlerinin çok ötesinde bir etkiye sahipler burada. Geçen yıl çok sayıda festival ve konser engellenmişti, bu yıl da sezonu Hande Yener’le açtılar.

Bütün bunlar bir yandan Türkiye’nin son 200 yıldır yaşadığı ama son 5-6 yılda çok fazla şiddetlenen ‘kültür savaşı’nın parçası ve bu savaşta geldiğimiz nokta. 

Dediğim gibi yasak talep etmekten, sansür istemekten eskiden utanılırdı, artık açık açık yapılıyor. Bu da ‘kültür savaşı’nda bir tarafın kendini galibiyete yakın hissettiğini gösteriyor.

Dünyanın her yerinde kültür savaşlarının bir tarafında az veya çok dini taassup da yer alır. Türkiye’de dini taassubun bu savaşın başlıca unsuru olduğunu hepimiz biliyoruz.

Bu konserler serbestçe yapılır, hatta içki firmaları bu konserlerin sponsoru olurken Türkiye daha az dindar bir ülke değildi; hatta aksine pek çok araştırma söylüyor, daha dindar bir ülkeydi. Din elden gitmedi.

Bugün konserlere yasak isteniyor ve bu talep yerine getiriliyor diye daha dindar da olmuyor, yine araştırmalar gösteriyor, son 20 yılda Türkiye’de dinden kopuş var, deizm yayılıyor.

Bugün bakınca, din kılıklı bir taassubu savunanlar kendilerini bu savaşın kazananı olmaya çok yakın görüyor olabilirler ama bugünkü hırçınlıkları ve utanmasız yasakçı tutumları belki de orta-uzun vadede kaybedeceklerini görmelerinden kaynaklanıyor.

Dün Ertuğrul Özkök’ün hatırlatması çok yerindeydi: Bu devlet zamanında Türk sanat müziğine ve arabeske savaş açtı ve kazanamadı, bugün de kazanamaz.

Yalnızlık çağının acı haberi

Yalnızlık çağının acı haberi

Yoğun şehirleşme, eskiden bildiğimiz akrabalık ve komşuluk ilişkilerinin gevşemesine, zayıflamasına neden oluyor.

Bu sabah 10Haber’de gördüğüm bir haber, oturup uzun uzun düşünmeme neden oldu. Haber, İzmir’in Konak ilçesinde, yani şehrin tam da merkezinde yaşanan son derece acı bir olayı anlatıyordu.

88 yaşındaki anne yatalak hastaydı ve 52 yaşındaki oğlu da ona bakıyordu. Oğul kalp krizi geçirdi, belki de annesinin gözlerinin önünde çırpınarak öldü. Hareket edemeyen anne ne oğlu için yardım çağırabildi ne kendisi için. Çünkü birkaç gün içinde anne de açıktan ve bakımsızlıktan öldü. Polis anne-oğulun cesetlerini 11 gün sonra buldu. Komşuların aklına onları kapısını çalmak gelmemişti.

Maalesef böyle şeylere ülkemizde daha sık rastlanır oldu. Birkaç ay önce, Marmaris’te bir adam öyle evinde aylardır ölü olarak bulundu. Kimse kapısını çalmamış, tek bir akrabası bile merak edip aramamış, ‘Günlerdir ulaşamıyorum, bir şey mi oldu acaba’ diye düşüneni olmamıştı.

İnsan ne diyeceğini bilemiyor böyle durumlarda.

Bir Aedes sineğimiz eksikti, o da oldu

Bir Aedes sineğimiz eksikti, o da oldu

Özgür Gökmen Çelenk iki gündür İstanbul’un yeni baş belası Aedes sineği ile ilgili son derece aydınlatıcı bilgiler içeren haberler yazıyor.

Bu yeni tür sivri sineği artık hepimiz biliyoruz. Sarı çizgili bu sinek, bizim bildiğimiz sivri sinekler gibi sadece geceleri ortaya çıkmıyor, gündüz de saldırıyor ve ısırıyor.

Sinek Türkiye’ye iki yoldan girmiş ve İstanbul’da fena halde yayılmış durumda. Bu sineğin ülkemizde pek de bilinmeyen sarı humma veya deng humması gibi hastalıkların taşıyıcısı olduğunu biliyoruz. Şimdilik bu hastalıklara rastlanmadı ama bundan sonra rastlanmayacak değil, çünkü sinek çok yaygın ve çok kolay ürüyor.

Sanki yeterince belamız yokmuş gibi başımıza bir de Aedes sineği çıktı.