Konut fiyatları 10 aydır geriliyor
Türkiye ekonomisi geçen yıldan bu yana ücret-fiyat sarmalının içinde. Yüksek enflasyon nedeniyle maaşlara ara zam geliyor, sonra da tüm ürünlere... Dr. Murat Üçer'e göre sarmalı kıracak tek araç daha kararlı ve daha sıkı para politikası ama bunun uygulanması içinde bulunduğumuz konjonktürde çok zor.
Türkiye ekonomisi geçen yıldan beri ilginç bir sarmalın içinde dolanıyor. Sarmalın başlangıç noktasını geçen yıl temmuz ayında yüksek enflasyon nedeniyle asgari ücrete ara zam yapılması körükledi. Memur ve emekli maaşlarına her yıl temmuz ayında enflasyon farkı veriliyordu ancak asgari ücrete de ara zam yapmasıyla özel sektörde de yılda iki kez zam verilmeye başlandı. Hal böyle olunca, üreticiler de maliyetleri gerekçe göstererek iğneden ipliğe her şeye zam yapmaya başladı. Vatandaşların satın aldığı her şeyin fiyatı artınca maaşları yeniden eriyerek eski düzeye geldi. Enflasyon daha da yükseldi, ücretlere yeniden zam yapıldı, yeniden her şeyin fiyatı arttı… Peki bu sarmalı durdurmak mümkün mü? Turkey Data Monitor Kurucu Ortağı, Global Source Türkiye Danışmanı ve Koç Üniversitesi yarı zamanlı Öğretim Üyesi Dr. Murat Üçer’e sorduk:
-Yüksek enflasyon nedeniyle geçen yıl ilk kez temmuz ayında asgari ücrete ve özel sektör çalışanlarına verilmeye başlanan ara zam ekonomide bir sarmal yarattı. Ücret zammının ardından iğneden ipliğe her şeye zam geliyor, bu enflasyonu artırıyor, enflasyon artınca maaş zamları yine 6 aylık oluyor. Ekonomi literatüründe bu “ekonomik model”in bir adı var mı?
Literatürde “ücret-fiyat sarmalı” diye bir şey var tabii. Bu özellikle 1970’lerde ABD başta olmak üzere batıda yaşanan enflasyonist dönemde ortaya çıkan bir dinamikti. Malum pandemi sonrası enflasyon beklenenden çok daha sert yükselince ve beklenenden daha yapışkan veya kalıcı olunca, bu konu veya tehdit tekrar birçok ülkenin gündemine oturdu. Ancak bizim durum biraz farklı tabii; bizde para politikası hâlâ “doğru yerde” olmadığı için -ve açıkçası benim tahminimce yakın gelecekte de doğru yerde olamayacağı için- çıpa tamamen kaybolmuş vaziyette. Bir de tabii bu sarmala bizde kuru, hatta belki vergi artışlarını da eklemek lazım. Kurda zayıflama görece çabuk bir şekilde ve ciddi oranda enflasyona yansıyor; son dönem bu “geçişkenlik” iyice arttı. Tüketici vergileri de enflasyon olarak geri geliyor. Uzun lafın kısası biz zaten sarmala girdik sarmalı kıracak en etkin araç para politikası ama o da son dönem bazı olumlu gelişmelere rağmen—tam hakkını vererek kullanılamaz durumda.
-Bu sarmalın ortadan kalkması yani enflasyonun düşürülmesi için ne gibi önlemler almak gerekiyor? Türkiye’de yeni ekonomi yönetiminin bu konuda hangi adımları atması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Atılması gereken adımlar belli ama atılabilirliği çok şüpheli, hatta imkansız maalesef, hele ki yerel seçim yaklaşırken. Dünyada her yerde enflasyon özünde merkez bankalarının sorunudur. Dezenflasyon dediğimiz hadise son tahlilde talebi bir müddet arzın altına çekmek -veya teknik tabiriyle “çıktı açığı”nı negatife dönüştürmek- ve zaman içerisinde kazanacağınız kredibilite ile beklentileri hedefe doğru yönlendirmekle ilgilidir- ki fiyatlama hareketleri değişsin, hedefle uyumu hale gelsin. Batıda da pandemi sonrası sektörel dinamikler işi biraz zorlaştırıyor ama orada mesele enflasyon yüzde 3-4 seviyelerinde (dolayısıyla yüzde 2’lik hedefin üstünde) katılaşır mı meselesi- bizden çok farklı yani. Bizde ise artık en az yüzde 50 civarı, “aşırı köpüklü” bir enflasyon konuşuyoruz, bu düzeyde oluşan yeni bir dengeden, ataletten bahsediyoruz. Bunu kırmak için 1980-90’ların dezenflasyon/istikrar programı literatürüne bakmak lazım; bizim kendi 2001 programımızı hatırlamamız lazım. Aslında teknik olarak ne yapılması gerektiği biliniyor: Politika faizini değindiğim gibi doğru yere koymak -bunu gerçekçi bir enflasyon tahmininin üzerinde bir politika faizi olarak düşünebiliriz- ve bunun “sonuçlarını” da -borç dinamikleri, özellikle şirketlerin borçluluğu ve banka bilançolarına etkileri; yoksul vatandaş/emek piyasası üzerindeki etkileri vb.- kapsamlı bir programla yönetmek gerekiyor. 1980’lerde İsrail’de yapıldığı gibi buna bir “gelirler politikası” bacağı filan da eklenebilir- ki biliyorsunuz “heterodoks program” dedikleri de budur. Tabii bütün bunların çok ciddi düşünülmesi, tasarlanması gerekiyor ama sonuçta yüksek enflasyondan nasıl düşük tek hanelere inilir, aşağı yukarı biliniyor. Bizde problem başka yerde: Toplum olarak her açıdan -siyasi, zihinsel, entelektüel, sosyolojik, psikolojik- bu noktadan çok uzağız. Bu arada durum biraz da ironik bence, çünkü kanımca ciddi ve kararlılıkla uygulanan bir dezenflasyon programının maliyeti sanıldığı kadar yüksek olmaz. Hiçbir maliyet olmadan da olmaz tabii. Ama sonuçta mesele “uzun süreli kazanç için kısa süreli ağrı” meselesi. Oysa şu anda durum idare edilmeye çalışılıyor. Bu ayrıca konuşulması düşünülmesi gereken bir konu ama girilen yol en iyi ihtimalle -yani bir türlü sürdürülebilirse- bana biraz 1990’ları andırıyor. Yüksek enflasyon kabulleniliyor ve ekonomi kendini yüksek enflasyon etrafında nominal olarak endeksliyor. Bu sorun, çünkü böyle bir ortamda en iyi ihtimalle potansiyel büyümemiz daha da yavaşlar, zaten düşük verimlilik daha da düşer, vs.
-Bu sarmal Türkiye’nin dışında başka ülkelerde de var mı? O ülkeler hangi önlemleri alıyorlar?
Korkuldu bundan ve konu yakından izleniyor ama şu aşamada genele yayılmış bir problem değil gibi duruyor. İngiltere Merkez Bankası Başkanı İngiltere’nin bu sarmalla karşı karşıya olduğunu açıkça seslendirdi ama ABD ve Avrupa’da bu sarmalın şimdilik kontrol altında tutulduğu düşünülüyor -sonuçta enflasyondan arındırdıktan sonra reel ücretlerde ciddi artışlar yok, genelde ücret artışları enflasyonun gerisinde yani. Bu bağlamda belki sarmaldan kasıt nedir ve en son nasıl gerçekleşti onu da hatırlamakta fayda var. Tüketici enflasyonu yükseldiğinde, çalışanlar buna ayak uydurmak için malum maaşlara zam talep ediyorlar ve alıyorlar; işverenler de artan maliyetleri karşılamak için tüketici fiyatlarını daha da yükseltiyorlar. Sonra yeni ücret talepleri geliyor vs. Bu dinamik uzunca bir süre devam ediyor. Bir de tabii bu durum birdenbire oluşmadı, yine 1970’leri hatırlarsak, birçok faktör bir araya geldi o yıllarda. Örneğin, ABD özelinde yüksek bütçe açıkları, o dönem sürekli siyasi baskı altındaki ABD Merkez Bankası (Fed), yine o dönem sendikaların görece güçlü olması ve tabi iki majör petrol şoku bu sarmalı yarattı. Oysa şu anda koşullar bu kadar kötü değil ve merkez bankaları görece kararlı bir şekilde topa girdiler. Yine de riskler var ama bu risk kanımca enflasyonun tekrar yüksek tek hanelere çıkması riskinden çok, yüzde 3-4’te katılaşması riski.