Meğer bugünün göçmen düşmanı Elon Musk da düne kadar kaçak göçmenmiş!
ABD'nin dört bir yanında birçok şehirde kurulan gerçek zamanlı suç merkezleri (GZSM) sayesinde, polis masum vatandaşların haklarının korunduğunu savunurken, karşıt görüştekiler ise gitgide artan sivil gözetim konusunda uyarıyor.
ABD’de ‘gerçek zamanlı suç merkezleri’ sistemi denilen yeni bir teknoloji, polisler tarafından sıkça kullanılmaya başladı. Ancak bazı gruplar, bu sistemin insanların mahremiyetine çok daha fazla girildiğini savunuyor. WIRED, bu konuyu her iki tarafın gözünden de irdeledi.
1990’larda Londra, İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) tarafından yapılan bombalı saldırıların ardından, tarihi Londra Şehri’nin etrafına beton bariyerler, kontrol noktaları ile binlerce video kameradan oluşan ve Ring of Steel (Çelik Çember) olarak adlandırılan bir güvenlik ağı inşa etti. Amaç, The New York Times’ın daha sonra ‘kale şehirciliği’ olarak tabir edeceği, Londra Şehri’ne her bir giriş ve çıkışın kontrolünün sağlandığı bir sistem kurmaktı.
11 Eylül 2001 saldırılarından sonra, New York’u terörizme karşı korumak isteyen şehir planlamacıları da Londra’da uygulanan işte bu sisteme ve kale şehirciliğine yöneldiler. ABD kolluk kuvvetlerinin, analiz edilmek ve suça ilişkin daha büyük bir resim oluşturmak üzere, federal düzeyde istihbarat paylaştığı füzyon merkezleri halihazırda birkaç yıldır mevcuttu. Ancak yetkililer bu sefer, füzyon merkezlerinin yerelleştirilebileceği ve yerel kolluk kuvvetlerinin, tek bir şehirden gelen çok sayıda istihbaratı toplayıp analiz edebileceği bir sistemin mümkün olup olamayacağını sorgulamaya başladılar.
2005 yılında, New York Polis Departmanı merkezindeki ortak bir sisteme bağlı CCTV (kapalı devre televizyon) ve otomatik plaka okuyucularından (ALPR) oluşan ve 11 milyon dolara mal olan geniş bir ağ kurarak ilk ‘Gerçek Zamanlı Suç Merkezi’ni (GZSM) oluşturup bu yolda ilk adımı attılar. O zamandan beri GZSM’ler, Miami’den Seattle’a, ABD genelinde istikrarlı bir şekilde yaygınlaştı. Dijital haklar alanında faaliyet gösteren Electronic Frontier Foundation’ın (EFF), polis gözetim teknolojilerini yakından takip eden Gözetim Atlası projesi, şimdiden ülke çapında 123 GZSM olduğunu belirledi ve bu sayı giderek artmakta.
Her GZSM birbirinden az da olsa farklılık gösterse de temelde işlevleri aynı: Bir şehir genelinde gözetim verilerini toplayarak bunları canlı bir suç tablosu oluşturmak için kullanmak. Polis departmanlarının sahip olduğu teknolojiler CCTV’den silah ateşleme sensörlerine, sosyal medya takibinden dronlara ve vücut kameralarına kadar uzanıyor. Utah’ın Ogden şehrinde polis tarafından 9 metrelik bir ‘suç zeplini’ uçurma fikri bile ortaya atıldı. Çoğu durumda, polis sistemlerinin topladığı görüntüler, yüz tanıma teknolojisinden geçirilip elde edilen veriler genellikle öngörücü polislikte kullanılıyor. Hatta bir GZSM’ye sahip olan Florida Pasco County’de, bölge şerif ofisinin bu öngörücü polislik sistemi, güvenlik güçlerini, posta kutusu numarası eksikliği ve biçilmemiş çimler gibi küçük kural ihlalleri için sakinleri sürekli olarak tacize varacak düzeyde gözetim altında tutmaya teşvik edecek raddeye vardı.
Erik Lavigne, Teksas’taki Fort Worth Polis Departmanı’nda dedektif ve Ulusal GZSM Derneği’nde iletişim direktörü. Geçen yıl GZSM’lerin sayısında bir patlama yaşandığını çünkü güvenlik güçlerinin, bu sistemin daha nokta atışı polislik yapmalarına yardımcı olduğuna inandıklarını söylüyor. Önceki yıllardaki sıradan polislik yaklaşımını, adeta bir balık ağı atıp bir şeyler yakalamayı ummaya benzetiyor. “O zamanlar elimizde olan imkânlarla en işe yarayan sistem buydu. Ancak bunun sonucunda kaçınılmaz olarak toplumu kendinizden uzaklaştırıyorsunuz çünkü sadece kötü adamları değil, hayatlarını yaşamaya çalışan masum insanları da durduruyorsunuz” diyor. “Gerçek zamanlı suç merkezi bir neşterdir. Bu sayede artık yanlış insanları yakalamıyoruz.”
Lavigne, aynı zamanda her kameranın aslında bir bölgeyi gözetleyen sabit bir memurun yerine geçtiğini ve bu şekilde sahada daha fazla personel istihdam etmek yerine GZSM’lerin daha ucuz bir alternatif olduğunu dile getiriyor. Lavigne bu sistemin etkinliğine de dikkat çekerek, GZSM’lerdeki analistlerin başa çıkabileceklerinden daha fazla suç kaydettiklerini ve özellikle Fort Worth GZSM’sinin araç hırsızlıklarının azalmasında önemli ölçüde rol oynadığını söylüyor.
Fakat bununla birlikte, GZSM’lerin etkinliğine dair kanıtların çoğu hâlâ anekdot niteliğinde ve gerçekten ne kadar etkili olduklarına dair gerçek bir çalışma eksikliği var. Detroit’te Ulusal Adalet Enstitüsü tarafından yapılan bir çalışmada, Detroit Emniyet Müdürlüğü GZSM’sinin bir parçası olan Yeşil Işık Projesi’nin, bu proje kapsamında okullar, kiliseler, özel işletmeler ve sağlık merkezleri de dahil olmak üzere 550’den fazla yere yerleştirilen kameralar sayesinde bazı bölgelerde mülke verilen zararı azaltmaya yardımcı olduğu, ancak şiddet içeren diğer suçları önlemede hiçbir etkisi olmadığı sonucuna varıldı. Fakat polis departmanları her şeye rağmen bu sistemin işe yaradığını savunmaya devam ediyor.
Ne derece gözetleme yapabildiklerini bile bilmek bir yana, çok az vatandaş GZSM’lerin varlığından haberdar; bu nedenle sistem kamuoyu denetiminden çok az nasibini alıyor ve çoğu zaman fazla kontrole tabi olmadan faaliyet gösterebiliyor. Gözetim teknolojilerinin ABD Anayasası’ndaki Birinci ve Dördüncü Temel Hakları nasıl etkileyebileceği konusunda uzun zamandır endişeler mevcut, ancak EFF’de bir araştırmacı olan Beryl Lipton, GZSM’ler aracılığıyla tüm bu verilerin tek bir yerde toplanmasının bu endişeleri ‘aşırı derecede artırdığını’ dile getiriyor.
Lipton, “Bu sistem, insanların kişisel bilgilerinin bir dizi farklı canlı video kaydı aracılığıyla toplanıp biriktirilmesine yol açıyor” diyor. “Polisin bu bilgilere erişim kolaylığındaki çıtayı gerçekten düşürüyorlar… Uygun denetim ve kontrol mekanizmaları olmadan bu tür büyük veri tabanları olduğunda, kolluk kuvvetleri bunları kendi amaçları doğrultusunda kullanabilir; bu oldukça endişe verici bir durum.”
Bu verilerin depolanması ve kullanımına ilişkin düzenlemeler ise büyük ölçüde yetersiz kalıyor. Lipton, örneğin, GZSM tarafından toplanan verilerin farklı yargı yetki alanları arasında paylaşılabileceğini, çünkü donanım veya yazılım için sözleşme yapılan üçüncü tarafların da veri toplayıp paylaşacağını söylüyor. “Bu şirketlerden bazıları iyi niyet gösterip verileri, saklama planlarına uygun olarak silecektir pek tabii ancak buna uymayanların olduğunu da gördük” diyor. “Plaka okuyucu veri tabanları gibi büyük veri tabanlarında, bu bilgiler bazen polis departmanlarının haberi olmadan ve yargı kuralları ihlal edilerek paylaşılıyor.”
Şirketler bu verilerin güvenli bir şekilde saklandığını iddia etse de bu bir garanti değil. 2020 yılında bilgisayar korsanları, ABD genelindeki füzyon merkezleri için veri depolama sağlayan web geliştirme firması Netsential’dan 200’den fazla yerel, eyalet ve federal kurumun iç yazışmalarını, mali kayıtlarını ve bunu gibi daha birçok bilgiyi çaldı. Sızan veri hazinesi daha sonra ‘#BlueLeaks’ olarak adlandırıldı.
Lipton, “Bu kadar fazla bilginin bir yerlerde depolanıyor olmasıyla ilgili haklı endişeler var” diyor ve ekliyor: “Bunların diğer sahip olduğumuz sistemlerden daha güvenli olduğuna inanmamıza yetecek hiçbir açıklama yok. Ve halihazırda diğer sistemlerde de sık sık açık bulunup, ülkedeki kolluk kuvvetlerinin sürekli siber saldırıya uğradığını biliyoruz.”
Lipton’un en büyük endişesi, vatandaşları uzaktan takip etme ve bu verileri eyalet sınırları ötesinde paylaşma yetkisinin, örneklerinde de görüldüğü gibi, protestolara ve siyasi örgütlenmelere katılan ya da üreme sağlığı hizmetlerine erişen kişileri hedef almak için kullanılabileceği. “Korkutucu bir ‘gerçek zaman’ unsuru söz konusu olduğu için bu sorunlar daha da derinleşiyor” diyor. “Bu, evinizden dışarı adım attığınız anda kolluk kuvvetlerinin sizin her hareketinizi takip eden canlı video görüntülerine bağlanabilme ihtimalinin çok yüksek olduğu anlamına geliyor.”
Polis tarafından özellikle bu amaç için kurulan teknolojilerin yanı sıra, GZSM’ler daha da geniş çaptaki mevcut gözetleme ağlarından da faydalanmakta. Okullar ve üniversiteler gibi kamu kurumları ile özel sektöre ait kameraların veri sağlama hususundaki işbirliği, güvenlik güçlerinin aksi takdirde özel arama izni gerektirebilecek kameralara direkt erişim sağlamasının önünü açarak, GZSM’lerin geliştirilmesinde çok önemli bir rol oynadı. Geçen yıl GZSM’lerine entegre edilen kamera sayısının üç katına çıkarak 15 bin 329’a ulaştığı Atlanta’da ise yine dört yükseköğretim kurumu – Clark Atlanta Üniversitesi, Spelman Koleji, Morehouse Koleji ve Morehouse Tıp Fakültesi – kampüslerine, Atlanta GZSM’sinin direkt erişimine açık ve içinde beş ALPR’nin de bulunduğu toplam 700 bin dolar değerinde kamera sistemi kurdu.
‘ABD Kamu Güvenliğinde en yaygın kullanılan ve en güvenilir sitemin Gerçek Zamanlı Suç Merkezi platformu’ olduğunu iddia eden Fusus, özel CCTV kameralarına bağlanabilen ve yerel GZSM’ye entegre edilmelerini sağlayan bir donanım bile satıyor. Fusus, şirketin kendi tanımıyla tüm çeşitli teknolojileri ‘tek bir çatı altında’ birleştiren bir çözüm satıyor. Taser elektroşok tabancaları ve vücut kameraları üreten Axon şirketinden aldığı 21 milyon dolarlık yatırım da dahil olmak üzere gözetim teknolojisi sağlayan çeşitli şirketlerle ortaklıklar kuran Fusus, bu teknolojilerden elde edilen tüm verileri analistler için tek bir GZSM platformuna entegre etmeyi vaat ediyor.
Memphis Polis Departmanı gibi Fusus’la çalışan polis departmanları, ev sahiplerini ve yerel işletmeleri, kameralarını bir GZSM’ye bağlamalarını sağlayan ve fiyatları 350 ila 7 bin 300 dolar arasında değişen fususCORE donanım paketleriyle birlikte yıllık 150 dolarlık abonelik satın almaya teşvik ediyor. Fusus, bununla kalmayıp Amazon’un Ring kapı zillerinin bir GZSM’ye anlık canlı yayın veri aktarımını mümkün kılan bir teknoloji bile geliştirdi.
Polis teşkilatının yeni teknolojilerden faydalanması ve ‘daha akıllı’ hale gelmesi için yapılan baskıların artmasıyla beraber Lipton, daha çok teknolojinin her zaman daha akıllı teknoloji anlamına gelmediğine dikkat çekiyor. “Aksine bu sadece her zamanki gibi yoksul ve azınlıkların yaşadıkları bölgelerin daha yoğun bir gözetim çemberinde tutulmaya devam edileceği anlamına geliyor” diyor. Lavigne’nin GZSM’ler sayesinde artık hatalı tutuklamalar yapılmayacağı iddialarına rağmen, yakın zamanda New Orleans Polis Departmanı, siyahi bir adamı GZSM’lerinden sadece 15 dakika boyunca izledikten sonra yanlışlıkla silahı olduğu sonucuna vararak tutukladığı için dava edildi. Nihayetinde departmanın 10 bin dolar tazminat ödemesiyle davada anlaşmaya gidildi.
Lipton, aralıksız gözetimin vatandaşların haklarının ihlali olduğunu savunarak bu teknolojilerin kullanımının sınırlandırılmasını istiyor. Yüz tanıma teknolojisinin ise tamamen yasaklanması gerektiğini belirtiyor. “Hiç kullanmamamız gereken bazı gözetim unsurları var” diye dile getiren Lipton, “Yüz tanıma teknolojisini neredeyse hiçbir yerde kullanmamalıyız… Bunun gibi gerçekten bireyselleştirici herhangi bir teknolojiyi uyguladığınız anda, insanların tüm mahremiyeti ihlal edilmiş oluyor.” EFF ve ACLU gibi topluluklar ve örgütler ise, gözetim teknolojilerini seçilmiş yetkililerin ve toplulukların kontrolü altına sokan Polis Gözetimi Üzerinde Topluluk Kontrolü (CCOPS) yasalarını savunmakta. Oakland gibi şehirler bu kontroller konusunda başarı yakalamış durumda olsalar da, ülke çapında kısıtlamalar olmadan, GZSM’lerin yükselişi muhtemelen habersiz halkın çevresinde önlenemez bir biçimde devam edecek.
Çeviren: Hazal Çömez