Vali açıkladı: Muş’ta köpeklerin saldırdığı 79 yaşındaki kadın kuduz değil
Siverek’te kuduz hastalığından hayatını kaybeden Mimar Lütfü Seray’ın abisi Eyüp Seray, “Başkalarının da başına gelmesin” diyerek yaşananları 10Haber’e anlattı. Okurken hem üzülecek hem de ders çıkaracaksınız.
Şanlıurfa Siverek’te yaşayan Mimar Lütfü Seray (30) kuduz tedavisi gördüğü hastanede 12 Temmuz’da hayatını kaybetmişti. Seray’ın önce sokak köpeği tarafından ısırıldığı iddia edilmiş ama sonra sahibi olduğu Sibirya kurdu tarafından ısırıldığı ortaya çıkmıştı. Fakat olayda bir tuhaflık vardı çünkü ısırıldıktan sonra Seray’ın dört doz aşısı da yapılmıştı. Biz de 15 Temmuz’da 10haber’de “Dört doz aşı nasıl kurtaramadı?” başlığıyla olayı haberleştirdik ve doktorlara ihtimalleri sorduk. Doktorların üzerinde mutabık kaldığı olasılıklar şunlardı: “Köpek aşısız”, “Yüz, el, kol, baş-boyun gibi ısırıklarda aşıyla birlikte uygulanması gereken immünglobulin hastaya verilmemiş olabilir”, “İlk doz aşıda gecikme yaşanmış olabilir.”
Haberi o gün hazırlarken Mimar Lütfü Seray’ın ağabeyi Eyüp Seray’a ulaşmış ve detayları öğrenmek istemiştim. Fakat Eyüp Seray, taziye nedeniyle konuşamayacağını ve uygun bir zamanda bana döneceğini söylemişti. Eyüp Seray, dün (22 Temmuz) aradı, “Kardeşim gitti, geri gelmez ama başkaları aynı acıyı yaşamasın” dedi ve yaşananları tüm detaylarıyla anlattı.
En baştan başlayalım isterseniz, kardeşiniz köpeği ne zaman almıştı?
Kardeşim yaklaşık bir yıl önce 40-50 günlükken köpeği internet üzerinden Diyarbakır’da tanımadığımız bir hayvanseverden sahiplendi. Isırılma olayından 20-30 gün önce de köpeğini ahbap olduğumuz Mustafa Tüysüz’e verdi. Köpeğin yeni sahibiyle kardeşim sık sık telefonda konuşuyordu. Bu görüşmelerden birinde yeni köpek sahibi kardeşime, “İki gündür köpek çok saldırgan, kimseyi yanına yaklaştırmıyor” deyince kardeşim köpeği görmeye gidiyor. Hakikaten köpeğin saldırgan olduğunu görüyor, bunun üzerine veterineri arıyorlar. Veteriner de “Köpek kızgınlık döneminde olduğu için ya da yer değiştirdiği için böyle davranıyor olabilir. Getirin, bir bakalım” diyor. Kardeşim ve yeni sahibi köpeği veterinere götürmeye karar veriyor. Yolda köpeğin dişi kardeşimin alnına çarpıyor, bu sırada patileri boyun kısımlarında çiziklere yol açıyor. Ve nihayet veterinere ulaşıyorlar.
Tam tarih verebilir misiniz, hangi gün oldu bu olay?
12 Haziran Pazartesi… Veterinerde köpek, kardeşim dışında herkese karşı çok saldırgan olduğu için veteriner, “Ağızlık takmadan köpeğe müdahale edemem” diyor. Kardeşimin yardımıyla köpeğe ağızlık takılıyor. Veteriner, köpeğin kızgınlık döneminde olup olmadığını kontrol etmek için vajinasına dokununca köpek kendini kaybediyor, bir şekilde ağızlıktan kurtuluyor ve veterineri ısırmaya çalışıyor. O sırada kardeşim araya giriyor ve köpek, kardeşimi kolundan dişliyor. Olay sırasında orada bulunan herkes başka yere kaçıyor. Biri dışarı koşuyor, diğeri kendini tuvalete kilitliyor, biri üst kata çıkıyor. Kardeşim bir şekilde köpeği zapt edince Mustafa Tüysüz (köpeğin yeni sahibi) kardeşime, “Köpekte kuduz olabilir, her ihtimale karşı hastaneye gidelim” diyor. Kardeşim de “Gerek yok, bir pansuman yaparız, geçer” diye karşılık veriyor. Yeni sahibi kardeşimi ikna ediyor ve hastaneye gidiyorlar.
Hastaneye aynı gün gidiyorlar değil mi, söylendiği gibi 48 saat geçmiyor?
Hayır, aynı gün… Olay 12 Haziran’da oluyor, kardeşim 12 Haziran’da köpeğin yeni sahibiyle beraber Siverek Devlet Hastanesi’ne başvuruyor. Burada kardeşime toplam dört doz kuduz aşısı olması gerektiği söyleniyor ve ilk doz kuduz aşısını o gün oluyor. Ayrıca tetanos aşısı da yapıyorlar. Aşının ardından kardeşim, köpeğin yeni sahibi ile veterinere oturmaya gidiyor ve köpeğin akıbetini soruyor. Veteriner, “Köpeği iğneyle sakinleştirdim. Yarı uyku halinde” cevabını veriyor. Kardeşim o sırada öfkeyle “Kendi sahibini ısıran köpekten hayır gelmez. Köpeği istemiyorum” diye sitem ediyor. Mustafa Tüysüz bunun üzerine belediye çalışanlarından birini arayıp “Barınaktan biri gelip köpeği alabilir mi?” diye yardım istiyor. Belediye çalışanı “Tamam” diyor, ardından barınak yetkililerini arayıp “Böyle bir vaka var, köpeği gidip alın” diye ricada bulunuyor. Fakat belediye çalışanı köpeğin cins bir köpek olduğunu öğrenince barınak görevlilerine “Barınağa götürmeyin. Güzel bir köpek. Madem istemiyorlar ben ona bakarım” diyor. Ve köpek barınak yerine belediye çalışanına teslim ediliyor.
Kardeşinizde ilk belirtiler ne zaman görülmeye başladı?
Isırıldıktan üç gün sonra… Kardeşim, “Abi kolumda karıncalanmalar, ağrılar oluyor” deyince ben de “Seni hastaneye götüreyim” dedim. Kardeşim de “Abi zaten bugün ikinci doz aşımı olacağım, o zaman doktora anlatırım” dedi. Tam tarih 15 Haziran.
Peki o gün dediği gibi hastaneye gidiyor mu?
Evet, Siverek Devlet Hastanesi’ne giderek ikinci doz aşısını olup şikayetlerini anlatıyor. Doktor, “Aşıyı dört doz yaptırırsan seni korur merak etme, psikolojik olarak kendini rahatsız hissediyorsun” karşılığını veriyor ve kardeşimi gönderiyor. Sonradan telefonunu incelediğimizde kardeşimin internet geçmişinde tam o sıralar kuduzla ilgili araştırmaya yaptığını gördük…
Üçüncü doz aşıyı ne zaman oluyor?
19 Haziran’da… Dördüncü dozunu ise 26 Haziran’da yaptırması gerekirken dört gün gecikiyor ve 30 Haziran’da aşıya gidiyor.
Neden dört gün gecikiyor?
Kendini iyi hissetmediği için… Doktorlardan öğrendiğimize göre önemli olan ilk üç dozun vaktinde yapılması, dördüncü dozdaki dört günlük gecikme bir şeyi değiştirmeyecekmiş.
“Kendini iyi hissetmediği için son doz aşıya geç gitti” dediniz, sebebi kuduz belirtileri miydi?
Kolunda karıncalanmalar ve ciddi ağrılar varmış. Hatta 30 Haziran Cuma günü son doz aşısını yaptırmaya giderken doktora bu yakınmalardan bir kez daha söz ediyor. Doktor yine “Köpek ısırıklarında yapılması gereken dört doz aşıyı yaptıktan sonra korkulacak bir şey yok” karşılığını veriyor. Ve kardeşim eve dönüyor.
Bu arada belirtiler yine devam ediyor değil mi?
Evet, dördüncü dozdan sadece iki gün sonra yani 2 Temmuz Pazar günü kardeşim mimar arkadaşlarıyla beraber daha önce ayarladıkları pikniğe gidiyor. Yolda kardeşim ateşleniyor, bunu havanın çok sıcak olmasına bağlıyor ve piknik yerine vardıklarında kardeşimin ateşi giderek yükseliyor. Sonra piknik alanında biraz ferahlamak için suya giriyor. Fakat daha kötü oluyor, fenalık geçiriyor. Bunun üzerine arkadaşları, “Pikniği iptal edelim, seni hastaneye götürelim” diyor fakat kardeşim itiraz ediyor: “Gerek yok, eve gidip bir duş alır, kendime gelirim, olmazsa hastaneye giderim.”
Kardeşim yalnız yaşadığı evine dönüyor, evde panik atak geçirmeye ve sudan korkmaya başlıyor. Sonra kalkıp kendi imkanlarıyla Siverek’te özel bir tıp merkezine gidiyor. Orada kardeşime bir serum takılıyor ve şu öneride bulunuyorlar: “Her ihtimale karşı Siverek Devlet Hastanesi’ne gidin, orada ayrıntılı tetkikler yapılsın.”
Kardeşiniz eve mi dönüyor, söylendiği gibi hastaneye mi gidiyor?
Biz dört erkek kardeşiz. Lütfü, diğer kardeşim Ekrem Seray’ı arayarak “Ateşim yükseldi, fenalaştım. Hastaneye gitmem lazım” diyor. Ekrem de kardeşimizi alıp Siverek Devlet Hastanesi’ne götürüyor. “Yaklaşık 20 gün önce köpek ısırdı. Dört doz aşı oldum. Dördüncü dozu dört gün geciktirdim. Ama kolumdaki karıncalanmalar ve ağrılar giderek artıyor. Ateşim yükseldi, suya girdim, bu olayın ardından evde panik atak geçirdim” diyor. Bunun üzerine kan tahlilleri yapılıyor ve film çekiliyor. Tetkikler çıkınca “Sonuçların temiz, korkulacak bir şey yok. Yaşadıklarınız köpekten kaynaklanmıyor, nörolojik ya da psikolojik başka bir rahatsızlığınız olabilir. İleri inceleme için pazartesi günü Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gidin” diyorlar.
Peki gidiyor mu?
Evet, ertesi gün yani 3 Temmuz Pazartesi günü iki erkek kardeşim Lütfü’yü kendi arabalarıyla Diyarbakır’a götürüyor. Siverek Devlet Hastanesi’nden “Köpekle ilgisi yok, nörolojik ya da psikolojik olabilir” dedikleri için bizimkiler 20 gün önce yaşanan köpek ısırığından hiç söz etmiyorlar. Yine tahliller, beyin MR’ı yapılıyor, hepsi temiz çıkıyor. Oradaki doktorlar da “Nörolojik olabilir. Bir nöroloğa görünmesinde fayda var” diyorlar. Bunun üzerine tekrar Siverek’e döndüler. Kardeşimin gittikçe kötüleştiğini görünce o akşam üç kardeş oturduk, Lütfü’yü Gaziantep’te özel bir hastaneye götürmeyi kararlaştırdık. O hastanede babam daha önce tedavi görmüştü, iyi profesörler vardı… Ertesi gün sabah 6.00’da uyandığımızda kardeşimin durumu çok ağırlaşmıştı.
Ne tür yakınmaları vardı?
Kolu çok ağırlaşmıştı, tamamen uyuşmuştu, kolunu kaldıramıyordu, kan ter içindeydi. Kulakları çok hassas hale gelmişti. “Bazen kulağım çok hassas, tüm sesleri duyuyorum, karıncanın sesini bile… Bazen de hiçbir şey duyamıyorum” diyordu. Biz de onu “Merak etme, seni Gaziantep’teki hastaneye götüreceğiz. Orada hastalığına bir teşhis konulacak, tedavin yapılacak” diye teskin etmeye çalışıyorduk. Sabah erkenden hemen özel aracıma bindik ve Gaziantep’teki hastaneye gitmek için yola koyulduk.
Gaziantep’teki hastaneye gidince neler oldu?
Nöroloji doktorunun polikliniğine gitmek yerine direkt acilden giriş yaptık. Yine biz, dört doz aşıya güvenerek ve daha önce doktorların “Nörolojik ya da psikolojik olabilir” bilgisiyle hareket ederek orada da köpeğin ısırdığını bildirmedik. Acil doktoru tahlilleri ve beyin MR’ını tekrarladı, sonuçlar yine temiz çıktı. Fakat acil doktoru “Tetkikler temiz ama hastanızın durumu iyi değil. Ben acil doktoruyum, yapabileceklerim sınırlı. Kardiyoloji, nöroloji ve enfeksiyon uzmanını bilgilendireceğim. Onlar da bakacak” dedi. Kısa süre sonra üç branştan da doktor gelip kardeşimi gördü. Kardiyoloji doktoru yeni tahliller, yeni filmler isteyip gitti. Nöroloji uzmanı da aynı şekilde… Enfeksiyon uzmanı ise kendi uzmanlığı açısından yeni bir kan tahliline gerek olmadığını söyleyerek bir polis sorgusundaymışız gibi bize sorular sormaya başladı. “Ne içti”, “Nereye, hangi arabayla gittiniz?”, “Kolunda, alnında ve boynunda izler görüyorum, bunlar neden oldu?” Biz de tüm soruları yanıtladık, 20 gün önce köpek tarafından ısırıldığından ve aşılarından bahsettik.
Enfeksiyon uzmanı kuduzdan hemen şüphelendi mi?
Evet, birdenbire bütün soruları köpek üzerine yoğunlaştı. Köpeğin akıbetini sordu. Olan biteni anlattık. Bize “Dört doz aşı olmuş bir hasta yüzde 100’e yakın korunur. Ama tüm belirtiler kuduza işaret ediyor” dedi. Ardından “Isırıkları kol ve elinde. Alnında diş izi var, boynunda çizikler… Aşının yanında yapılması gereken immünglobulin (kuduz antikoru) yapıldı mı?” diye sordu. Biz de “Bilmiyoruz” dedik. Siverek Devlet Hastanesi’nde çalışan bir arkadaşımızı arayarak bu uygulamanın yapılıp yapılmadığını sorduk. Gelen yanıt şuydu: “Bu serum hastanemizde bile yok.”
Daha sonra enfeksiyon doktorumuz, bir hocasını arayarak “Köpek ısırığı hikayesi var. Dört doz kuduz aşısı olmuş ama immünglobulin uygulanmamış. Isırılan yerlerde çok fazla dikiş var” bilgisini verdi. Hocası, “Milyonda bir ihtimal de olsa kuduz şüphesi olan vakaların izolasyonlu yoğun bakıma alınması gerekiyor” dedi. Ve o hastanede izolasyonlu yoğun bakım olmadığını öğrendik, bize Adana Şehir Hastanesi ve Gaziantep’te bir başka özel hastane seçeneği sunuldu.
Hangi hastaneyi seçtiniz?
Çok vakit kaybetmemek için Gaziantep’teki özel hastaneyi… Hepimiz şoktaydık. Bize daha önce gittiğimiz iki devlet hastanesinde de “Nörolojik ya da psikolojik bir nedenle olabilir” dedikleri için hep bu sebepler üzerinde duruyorduk. Kuduz aklımızın ucundan bile geçmiyordu. Orada kuduzun önemini fark ettik. Biz kedi, köpek ısırıklarında hastaneye bile gitmezdik. Doğrusu, kuduzun bu kadar ölümcül olduğunu bilmiyorduk. Bu arada Gaziantep’teki ikinci özel hastaneye gittiğimizde oradaki doktor da “Hastanın e-nabız’ında immünglobulin yapılmamış görünüyor. Sorun bundan kaynaklandı muhtemelen” dedi. Ardından kuduzun spesifik bir testinin olmadığını, bulgular üzerinden tanı konulduğunu, net teşhis için beyninden parça alınması gerektiğini ve yalnızca virüs beyni ele geçirdiğinde MR’da bulgu görülebileceğini söyledi. Zaten ertesi gün renkli MR çekildi ve kardeşimin beyninde enfeksiyon tespit edildi. Bulgular kuduzun kuluçka süresiyle uyumluydu. Beyin enfeksiyonu nedeniyle kardeşimin kan değerleri altüst olmaya başladı. Ayrıca nöbetler geçiriyordu, kasılmaları ve korkuları olduğunu söylediler. Ve kardeşim uyutuldu… Sonra diyaliz işlemi gibi bir tedavi uyguladılar, kanını temizleyip vücuduna geri verdiler. Enfeksiyon uzmanı “Yapılması gereken her şeyi yaptık” dedi ve 10 günlük bir yoğun bakım süreci sonunda kardeşimi kaybettik. 12 Haziran’da köpeği ısırdı, 12 Temmuz’da da hayatını kaybetti…
Başınız sağ olsun tekrar, sabır dilerim…
Allah razı olsun.
Kuduz, kesin vefat nedeni olarak kayıtlara geçti mi?
Kardeşimi kaybettiğimiz hastanedeki doktor bunun bir adli vaka olarak dosyaya geçeceğini, Siverek Devlet Hastanesi’nde ihmal olduğunu, antikor serumunun verilmediğini ve yaranın tek bir zımba tarzında ya da hafif bir dikişle kapatılması gerekirken tamamen dikildiğini, bunları savcıya bildireceğini ve gerekli soruşturmanın başlatılacağını söyledi. Hastaneden gelen raporla kuduz virüsü, kesin vefat nedeni olarak kayıtlara geçti, test sonuçları halk sağlık merkezi ile paylaşıldı. Olayla ilgili yetkili kurumlar soruşturma başlattı.
Peki köpeğe ne oldu?
Dün öğrendiğimize göre (21 Temmuz Cuma) köpek belediye çalışanına teslim edildikten birkaç saat sonra ölüyor ve köpek çöp konteynırına atılıyor. Bakın, burada da büyük bir ihmal var. Köpek barınakta gözetim altında tutulsa ve ölüm bilgisi kayıtlara geçse kuduz teşhisi daha erken konulacaktı. Çünkü köpeğin ısırma hikayesi var ve kuduz olan köpekler 10 gün içinde ölüyor. Fakat biz köpeğin birkaç saat sonra öldüğünü kardeşim hayatını kaybettikten tam 9 gün sonra öğrenebildik.
Yeni sahibinde kaldığı sürede köpeğin dışarıyla teması olmuş mu?
Evet olmuş, çok netleştirmesek de bölgede daha önce iki ineğin de öldüğü söyleniyor. Onlar da ineklerinin ölüm sebebini bizim köpeğe bağlıyor. Yine bölgede bir dere yatağında bir atın öldüğü, sebebinin de kuduz olduğu söyleniyor. Ama atın sahibi “Hayır, benim atım yılan tarafından ısırıldığı için öldü” diyor. İnanın, neyin ne olduğunu bilmiyoruz. Şimdi kimsenin günahını almak istemiyorum, bir şey desem konu farklı yerlere gidebilir. Ama Siverek İlçe Tarım Müdürlüğü’nün yetkilileri araştırma yapıyor.
Kardeşiniz ısırılmadan önce köpeği evine götürmüş olabilir mi? Belki de köpeğin salyasıyla daha önce teması oldu…
Hayır, kardeşim köpeği yeni sahibiyle 12 Haziran’da veterinere götürüyor. O gün ısırılıyor ve aynı gün aşı oluyor.
Isırıklar büyük müydü?
Büyüktü… Isırıklar sağ kolunun hem bilek kısmında hem de avuç içindeydi. El bileğindeki hemen hemen bir parmak büyüklüğündeydi, avuç içinde de derin bir ısırık vardı. Bir de veterinere giderken köpeğin dişleri alnına geliyor, köpek patileriyle kardeşimin boynunda çiziklere yol açıyor. Isırık demişken aklıma geldi, normalde ısırık sonrası yara temizliği yapılması gerekiyormuş ama hastanede kardeşime refakat eden köpeğin yeni sahibi Mustafa Tüysüz, yaranın kesinlikle temizlenmediğini ve hemen dikiş atıldığını söylüyor. Peş peşe ihmal var. Yara yeri temizlenmiyor, yapılması gereken immünglobulin yapılmıyor, yaraya tamamen dikiş atılıyor, sonraki günlerde kardeşimin belirtileri ciddiye alınmıyor, başka hastanelere yönlendiriliyor… Biz bu sürecin tüm detaylarını soruşturma dosyasında detaylandırıp savcılığa ileteceğiz.
Kardeşinizin köpeğinin aşısının olmadığı iddia edildi, doğru mu?
Normalde aşıları var ama veteriner, arada bir doz aşının atlandığını söylüyor. Orası hâlâ muamma… Fakat artık bunun bir önemi yok. Diyelim ki aşı gerçekten atlanmış. Elde ve bilekte ısırık, alında diş geçirme, boynunda çizikler var. Her koşulda kardeşime o antikor yapılmalıydı. Biz artık kardeşimi geri getiremeyiz ama başkalarının başına aynı şeyin gelmesini istemiyoruz. Kardeşim gençti, okumuştu, hayalleri vardı, çevresi tarafından çok sevilirdi, kimseyi kırmazdı, hayvanları çok severdi… Kardeşim gitti, geri gelmez. Biz yaşadık, başkaları yaşamasın…
Son söz
Mimar Lütfü Seray’ın başına gelenler, tam anlamıyla bir “kusursuz fırtına” olarak adlandırılabilir. Fırtınanın ilk halkasını köpeğin aşısıyla ilgili şüpheler oluşturuyor. Isırıkların kuduz virüsünün beyne hızlı ulaşması için en ideal bölgeler olan el içi, bilek ve baş bölgesinde olması kusursuz fırtınanın ikinci halkası… Vücudun bu bölgelerindeki ısırıklarda kuduz virüsünün bulaşmasıyla ilk belirti arasındaki sürenin çok azalabileceği, bu nedenle aşının yeterli olmayabileceği ve immünglobulin serumu uygulaması gerektiği tıp biliminin malumu. Üstelik genç mimardaki ısırıklar tehlikeyi daha da artıran türden çünkü bunlar derin ısırıklar. Kusursuz fırtınanın son halkasını ise Siverek Devlet Hastanesi’ndeki uygulama tamamlıyor. Abi Eyüp Seray’ın anlatımına göre hastanede aşıyla yetiniliyor, yara temizlenmiyor ve dikiş standart usullerde uygulanıyor. Merhum mimarın kolunda karıncalanma, ağrı yakınmalarının başladığı gün ise aslında dönüşün olmadığı çaresiz bir sürece girildiği ve tedavilerin o andan itibaren etkisiz olduğu anlamına geliyor. (Bu konudaki tıbbi değerlendirmeleri geçen hafta konuyla ilgili yaptığımız aşağıdaki haberde bulabilirsiniz).
27 Ekim 2024 - Düşmelere dikkat! Demansın erken belirtisi olabilir
26 Ekim 2024 - Kanser ve otoimmün hastalıklarda yeni umut: CAR-T tedavisi
20 Ekim 2024 - Yenidoğan çetesi: Münferit olay mı, sistematik mi? Aileler ne yapmalı?
19 Ekim 2024 - Uykusuz her gece mi? Hafızanıza iyi gelmiyor!