Öğrencisini ötekileştiren öğretmene çifte ceza
Türkiye’de şiddet sarmalı durmak bilmiyor. Şiddet haberlerine ‘idam’ sesleri eşlik ediyor. Geçmişte bir idam kararına imza atan eski yargıç ve savcı Ruşen Gültekin, “İdam bir ceza değil, ancak orta çağda olur. Siyasilerin suçlarını örtmek için kullandığı popülist söylemler” değerlendirmesini yaptı.
Türkiye son günlerde bitmek bilmeyen şiddet olaylarını konuşuyor. Silahlı baskınlar, kadın cinayetleri, hayvana eziyet haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. İstanbul’da yoğunlaşan kriminal olaylara yurdun dört bir yanındaki şiddet olayları eşlik ediyor.
Şiddet vakalarına karşı toplumun bir kesiminden özellikle sosyal medyada ‘idam’ çağrıları yapılıyor. Aslında Türkiye idam cezasına uzak değil. Türkiye’de ölüm cezası 1920’de Meclis’in kuruluşundan resmen kaldırıldığı 2004 yılına kadar yürürlükteydi. Ölüm cezası fiilen 1984 yılında kalktı. O tarihten resmen kalktığı tarihe kadar hiçbir ceza Meclis tarafından onaylanmadığı için infaz edilemedi. Bu 64 yıllık dönemde ise infazı gerçekleştirilen idam sayısı 712’dir.
İdam cezası 2004 yılında kalktı ama meydanlardan ‘idam’ sloganları hiç eksik olmadı. Çoğu zaman idamı kaldıran Ak Parti’nin mitinglerinde ‘idam isteriz’ çağrıları yapıldı. Bazen şehit cenazesinde, bezen infial yaratan bir istismar davası sırasında, bazen de şiddet olayları yükseldiğinde cılız da olsa ‘idam’ seslerini duyduk. Siyaset arenasında idamla ilgili en net sözleri hep MHP lideri Devlet Bahçeli söyledi, MHP’nin cezanın geri gelmesini onaylayacağını belirtti.
Ceza ve infaz sisteminin temel amacının caydırıcılık ve suçluyu ıslah etmek olduğunu düşünürsek idam cezasının ıslah etmeyi amaçlamadığı ortada. Öte yandan idamın uygulandığı ülkelerdeki ceza istatistikleri idamın uygulanmadığı ülkelerden daha iyi durumda değil. Türkiye özelinde de idam cezasının kalkması hiçbir suç istatistiğini fırlatmış değil.
Bir başka boyutu ise idam cezasını geri getirmek için anayasa değişikliği gerekiyor; o da hukukçulara göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çekilmeden olmuyor. İdam cezasını kaldırırken verilen taahhütler var. Sözleşmenin 6’ncı maddesi ve ek protokolleri bağlayıcı. Avrupa Konseyi’nin 47 üyesinin hiçbirinde idam cezası yok. Dolayısıyla Avrupa perspektifinden tamamen kopuş anlamına geliyor.
İdamın geçmişi ve özetle içeriğine ilişkin tartışma böyle. Tüm bunlara rağmen son 48 saatte yaşanan şiddet olaylarının ardından özellikle sosyal medyada ‘idam’ sesleri yükseldi. Bunlardan en ilgi çekici olanı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı Oktay Saral’a ait. Saral, Esenyurt’taki tekel bayisini basan failin fotoğrafını eklediği bir paylaşıma “Bu namussuz için ve onlara ortaklık eden alçaklar için yaşasın İDÂM..!Kısasta Hayat vardır aksi halde ailelerin yüreği soğumaz” notunu ekledi.
Gündemdeki idam tartışmasını eski yargıç ve savcı Avukat Dr. Mehmet Ruşen Gültekin’le konuştuk. Gültekin, 1998 yılında Bandırma Ağır Ceza Mahkemesi’nde görev yaptığı sırada önüne bir dosya geldi. Dosyada bir erkek, 4 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz edip, öldürmüştü. Gültekin’in de içinde bulunduğu heyet idam kararı verdi. Gültekin, o kararı ve sonrasını şöyle anlattı:
“O yıllarda bu ceza olduğu için veriyorduk. Zaten 1984 yılından sonra Türkiye’de idam cezası hiç uygulanmadı. Yani Meclis, siyaset onaylamadı bu cezaları. Aslında idam bir ceza değil. İnfaz sisteminde var, bir ceza değil yani. Bunu tartışmak orta çağ zihniyeti. Bu orta çağda olur. Öç almak. Ceza sisteminin iki amacı var, caydırıcılığı sağlamak ve ıslah etmek. Bunların yanından bile geçemiyoruz.”
Siyasetten gelen ‘idam’ sesleri için ‘popülist söylemler’ değerlendirmesini yapan Gültekin, “Görüyorum Cumhurbaşkanı Başdanışmanı falan da yazmış. Tamamen kendi suçları örtmek için ortaya atılan bir şey. Bir ülkede her yıl infaz kanununda değişiklik yapılır mı? Bu infaz kanunundaki her değişiklikte içeride müebbet hapis cezası almış insan yararlanıyor. 3-5 sene sonra aramızda oluyor. Türkiye’de ceza adalet sistemi çökmüştür, yoktur. Bunun temelinde de cezaevlerinin dolması var. Zaten cezaevleri ağzına kadar dolu. Mahkumlar insan haklarına aykırı şekilde yatıyor. İçeride yatan adamı nasıl ıslah edeceksin” diye konuştu.
Cezaevlerinin kapasitesinin tamamının dolu olduğunu belirten Gültekin, “Covid izinlerini 2023 Temmuz’una kadar uzattılar. Şuanda cezaevinde olması gereken 1 milyonun üzerinde insan dışarıda. Bir o kadarı yeni infaz düzenlemesiyle çıkacak. Dakika başı infaz kanununu değiştiriyorlar. Yargıyı önce cemaatleştirdiler, sonra siyasallaştırdılar. Türkiye’de cezaevleri siyaseten güçlü olanların şehrine yapılıyor. Gelir gelsin diye. Böyle bakılan bir ülke olabilir mi?” dedi.
Türkiye’de cezaların popülist söylemlerle artırıldığını belirten Gültekin, “Özellikle cinsel suç meselesinde cezalar artırılsın dendi. Siyaset popülist politikalarla buna boyun eğip ’20 yıla çıkarıyoruz’ dedi. Suçu önleyici tedbirler alınmalı. Kadına şiddet konusuna bakalım. İstanbul Sözleşmesi tartışmaya açılıyor. Bu suçun önünü açıyor” diye konuştu.
Gültekin, cezaların çok yüksek olduğunu ancak verilen cezaların infaz edilmediğini belirtti. “Hiçbir hakim verdiği kararın infaz edildiğini görmüyor” diyen Gültekin “Ben biri hakkında 4 yıl ceza veriyorum ama biliyorum ki yatmayacak. Türkiye’de 6 senenin altında ceza alanlar cezaevine girmiyor. Boşuna yapıyorum o dosyayı” örneğini verdi.
Gültekin adli para cezasının da mevcut durumda ‘örtülü affa’ dönüştüğünü şöyle anlattı:
“Bakın ayrı bir rezalet. Adli para cezasının günlüğü 2005 yılında 20 TL olarak belirlendi hala 20 lira. O zaman 15 dolara denk geliyordu şimdi 0.80 dolara denk geliyor. Şimdi insanlar sosyal medyada yazıyor ‘Hakaret et abi, ben ettim, ödedim, 1000 lira’. 15 kat artmış olsa 15 bin lira olurdu. Bu da örtülü af.”