Depremde evini kaybetmişti: Yaşadığı konteynere 500 metre mesafedeki binada ölü bulundu
6 Şubat felaketinin üzerinden altı ay geçti. Hatay halkı şimdi felaketin sonuçlarıyla ve bölgede yürütülen temizlik faaliyetlerinin uzun vadeli çevre ve halk sağlığı etkileriyle boğuşmak zorunda kalıyor. Hatay'daki asbest tehlikesine The Guardian da duyarsız kalmadı.
Akdeniz kıyı şeridinden Hatay’a doğru giderken ufukta tepeler gibi görünen yapılar, yaklaştıkça moloz dağlarına dönüşüyor. Bu moloz yığınları öylesine büyük ki adeta kendi topografyalarını oluşturuyor. Betondan metalleri ayıran mekanik pençenin arkasından ince, soluk bir toz bulutu yükseliyor. Zehirli bulut, 6 Şubat depremlerinde yerlerinden edilen insanların kaldığı kampın üzerine sürükleniyor.
Yıkılan evlerin kalıntılarından çıkarılan değerli metallerle dolu kamyonlar il genelinde zikzaklar çizerken, binlerce hasarlı bina yıkılmaya devam ediyor. Bunu da sokakları kaplayan toz bulutları izliyor. Kayıplarının yasını tutmaya devam eden Hataylılar, avukatların ve aktivistlerin de desteğiyle, özel şirketlerin molozları nehirlere, yaban hayatı koruma alanlarına ve yerleşim yerlerine dökmesine izin veren yerel yetkililerle amansız bir mücadeleye girişti.
Bir çorbacı dükkanının sahibi olan Yılmaz Can, kavurucu sıcakların hakim olduğu bu yaz döneminde pencerelerini açamamaktan duyduğu hayal kırıklığıyla alnını silerek The Guardian’a, “Bu molozlar tehdit oluşturuyor. İçinde asbest ve ceset parçaları var” diyor. Moloz yığınına sadece birkaç metre mesafedeki konteyner kampın sakinleri, akşamları enkazı kaldırmaya daha fazla makine geldiğinden dışarı çıkmayı bıraktıklarını söylüyor. Tozun kampı sardığını belirten bölge sakinleri, göz enfeksiyonları ve nefes alma güçlüğü çektiklerini dile getiriyor.
Can’ın kanserojen bir madde olan asbestle ilgili korkuları hiç de abartılı değil. İki ay önce Türkiye Çevre Mühendisleri Odası’ndan (ÇMO) bir ekip, Samandağ’daki moloz yığınları da dahil olmak üzere Hatay’daki çöplerden alınan sekiz numuneyi analiz etti ve hepsinde asbest bulgusuna rastladı. Örneklerin dördünde, asbestin en yaygın formlarından biri olan ve 2010 yılında Türkiye’de yasaklansa da deprem bölgesi de dahil olmak üzere yasaktan önce inşa edilen evlerde ve çatı kaplamalarında yaygın olarak kullanılan krizotil tespit edildi.
Molozları kıran şirketlerin tozun yayılmasını engellemek için su püskürtmesi gerekiyor. Ancak Hatay’da bu tür önlemler nadiren alınıyor. CMO, çöplüklerin yakınında yaşayan herkese maske takmalarını tavsiye ederek, ‘atık yönetimindeki kötü uygulamalar nedeniyle bölge halkının gelecek yıllarda çok ciddi halk sağlığı sorunlarıyla karşı karşıya kalacağı ve aynı zamanda kirlilik ve ekolojik tahribatın meydana geleceği’ uyarısında bulunuyor.
Avukat Ecevit Alkan, Samandağ’daki yığına daha çok moloz getiren kamyonların gürültüsü sebebiyle sesini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalarak The Guardian’a, “Şirketlerin işini kolaylaştırmak için yollara yakın yerleri seçtiler. Sırada bir okul var ve kullanılmaya devam ediyor. Molozların içinde aklınıza gelebilecek her şey var: petrol, tıbbi atıklar, ceset parçaları, ölü hayvanlar. Bir evde olması muhtemel her şey parçalanarak buraya getirilmiş” diyor.
Yerel yetkililerin temizlikte güvenlik yerine hıza öncelik vermesini eleştiren Alkan, doğru bir afet yönetiminin çöplük alanlarının depremden önce seçilmesi anlamına gelmesi gerektiğini vurgulayarak, “Yetkililer bize önce buranın molozlar için geçici olarak kullanılacağını ve bir süre sonra başka bir yere taşıyacaklarını söyledi. Ama hiçbir yere götürmüyorlar. Sorun şu ki yalan söylemenin sonuçlarını da çekmiyorlar” diye belirtiyor.
BM’nin tahminlerine göre depremlerde 210 milyon ton moloz ortaya çıktı. Türk yetkililer ise en az 200 bin binanın yıkıldığını söylüyor. Nur Dağları ile Akdeniz arasında, hem zeytinlikler hem de portakal bahçeleriyle bereketi bol bir şehir olan Hatay, her üç depremden de kötü etkilendi. İl halkı depremin ardından hükümetin Hatay’ı bilerek ihmal ettiğini ve bu şehre gelen yardımların da diğer illere kıyasla çok daha geç ulaştığını belirtiyordu. Hataylıları şu an endişelendiren mesele ise temizlik çalışmalarının hayatta kalanların sağlıklarını tehlikeye atması.
“Yetkililer Samandağ’daki molozların yarısını bile temizlemedi. Korkumuz yığının daha da büyümesi, tüm bu molozlar nereye dökülecek, nereye sığacak?” diyen Can, insanlar çöplüğe karşı protesto düzenlediğinde güvenlik güçlerinin biber gazı ile halkı dağıttığını söylüyor.
Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş, depremlerden hemen sonraki günlerde seçildiğini söylediği moloz yığma alanları için AFAD’ı suçluyor. Savaş’a göre, zehirli molozların taşınması esnasında gerekli özenin gösterilmemesi ve ortaya çıkan tozun toplumu sarması, ‘hızlı çalışıp para kazanmaya’ çalışan işçilerin marifetiydi.
Başta zararlı mikropartiküller ve asbest olmak üzere enkaz içeriğinin tehlikesinden haberdar olduğunu ve bu durumdan endişe duyduğunu söyleyen Savaş, “Bu son derece karmaşık bir mesele. Bir yandan insanlar işlerine dönmek istiyor ve yıkılan binalardan hızla kurtulmamız gerekiyor. Öte yandan molozları dökmek için ideal bir yer yok. Ancak molozların daha dikkatli, çevreye ve canlılara daha az zarar verecek şekilde kaldırılması gerekiyor” diyor.
Alkan, Hatay barosundan diğer avukatlar, çevre mühendisleri ve Türk Tabipler Birliği ile Hatay hükümetine karşı dava açarak yerleşim bölgelerine, sulak alanlara, zeytinliklere ve yerinden edilmiş insanların kaldığı kampların yakınlarına moloz dökülmesinin derhal durdurulmasını talep etti. Dava dilekçesinde, Samandağ’daki çöp döküm sahasının asbest, ağır metaller, kanalizasyon ve tıbbi atık içerdiği ve sahanın yetkililerce kabul edilen sınırların çok ötesine genişlediği belirtiliyor.
“Bu dava tarihe düşülmüş bir nottur” diye vurgulayan Alkan, “İnsanlara asbestten kaynaklanan hastalık teşhisi konulduğunda mahkemeye başvurduğumuz dilekçe akıllara gelecek. Yetkililerin doğru olanı yapmasını istiyoruz. Yapmazlarsa seçimlerinin sonuçları olacağını anlamalarını istiyoruz” diyor.