Netflix kendi reklam sunucusunu kuruyor: Google ve Amazon’la rekabet edecek
Google bugün 25 yaşına giriyor. Bir zamanlar interneti güzelleştirmek amacını güden blog yazarlarının para kazanma kapısı olan Google, bugün reklam gelirlerini artırmak için SEO'ya sığınan binlerce siteye esir oldu. The Verge Google'ın yıllar içinde değişen anatomisini ele aldı.
Google’da aranan ilk kelime Stanford’un eski rektörü Gerhard Casper’ın adıydı. Hikayeye göre 1998 yılında Larry Page ve Sergey Brin, bilgisayar bilimcisi John Hennessy’ye Google’ı ilk kez tanıttı. Casper’ın adını, dönemin en büyük arama motoru olmasa da en iyisi olarak kabul edilen AltaVista’dan ve Google’dan aradılar. AltaVista’da Casper yazınca hayalet Casper ile ilgili sonuçlar çıkarken, Google’da gerçekten de Gerhard Casper ile ilgili bilgiler çıktı.
Google’ın sonuçlarını AltaVista’nınkilerden farklı kılan şey, sonuçları sayfalar arası link miktarına göre düzenleyen PageRank algoritmasıydı. Eğer sitenize diğer yetkin siteler tarafından bağlantı verilirse, kimsenin atıfta bulunmadığı rastgele bir blogdan daha üst sıralarda yer alabiliyordunuz.
Aynı yıl kullanılmaya başlayan Google, kısa süre içerisinde hem interneti kullanma şeklimizin hem de internet kültürünün ayrılmaz bir parçası haline geldi. Öyle ki bu engin arama motorunun son 25 yıldaki etkisini anlatmak o kadar da kolay bir iş değil. Bununla birlikte The Verge, ‘Google’ın zirve’ döneminin sona erdiğini, ermese bile bunun çok yakın olduğunu iddia ediyor. Neden böyle düşündüğüne göz atalım:
Google’ın bir zamanlar olduğu kadar doğru ve yetkin olmadığına dair giderek büyüyen bir şikayet dalgası var. Meta’nın Facebook ve Instagram gibi kapalı algoritmik ağlarının yükselişi, 2010’lu yıllarda Google’a meydan okudu. Daha yakın bir zamana gidecek olursak TikTok gibi eğlence tabanlı video yayınları kendini göstermeye başladı ve bu yayınlar artık yeni nesil internet kullanıcıları tarafından öncelikli arama motoru haline geldi.
Google Search, 20 yıl boyunca internet içeriğinin gelgitlerini ve akışını belirleyen görünmez bir güç oldu. Şimdiyse piyasaya çıkışından bu yana ilk kez merkezde olmadığı bir dünya gerçekten mümkün olabilir. Bir çağın sonu ve yeni bir çağın eşiğinde olabiliriz.
Arama motorunun piyasaya sürülmesinden üç yıl sonra PageRank algoritması bazı sitelerce farklı amaçlarla kullanılmaya başladı. Mesela Hugedisk.com adlı bir mizah sitesi, ilk kez Ocak 2001’de eski ABD Başkanı George W. Bush yanlısı ürünler satan bir internet sayfasına link vererek Google’da ‘aptal o***** çocuğu’ diye aratıldığında söz konusu sitenin en üst sırada çıkmasını sağlamış. O dönemde siteyi yönetenlere Bush’un avukatlarından ihtarname gelince korkup bağlantıyı kaldırmışlar.
O dönemde bir açıklama yapan Google sözcüsü, arama sonuçlarında ‘anormallik olduğunu’ söylemişti ancak bu anormallikten kaynaklanmıyordu. Bu, 25 yıllık şirketin PageRank’in sağladığı sonuçları manipüle etmek isteyen kullanıcılarına karşı ilk savaşlarından biriydi. The Verge’e konuşan blog yazarı Philipp Lenssen, o dönemler böyle şeyler yapmanın popüler olduğunu söyleyerek, “Sevmediğiniz siyasetçiyi ve birkaç küfrü alın, bunları en üstteki Google Image’de birleştirin ve amacınıza ulaşın. Genelde gülmek için yapılan bir şeydi” dedi.
Bugün arama optimizasyonu bir kişisel çıkar meselesi haline geldi. Yeni içeriklerin URL’leri anahtar kelimelerle dolu. Dikkat ederseniz YouTube’daki video başlıkları da öyle. Büyük Instagram hesaplarının paylaşımlarının sonunda etiketlerden geçilmiyor. Gençler, TikTok videolarına ‘#fyp’ etiketi ekliyorlar. Bu etiketin videolarını yabancıların anasayfalarına çıkarma olasılığını artırdığını düşünüyorlar.
Halbuki 2000’li yılların başındaki blog yazarları, algoritmalar için bu kadar uğraşmak zorunda değildi. PageRank’in optimizasyonuna yardımcı olarak Google’ı daha iyi hale getiriyorlardı. Çünkü o zamanki bakış açısı şuydu: Google’ı iyi bir hale getirirsek interneti de daha iyi kılabilirdik.
Google’ın ilk yıllarındaki Google Groups, Google Calendar, Google News, Google Answers gibi ürün lansmanlarına bakarsanız bu bakış açısını anlamak çok daha kolaylaşır. O dönemlerde blog yazarlığına başlayan bazı kişiler Google’ın en iyi ürünlerinden birinin Google Reader olduğunu söylüyor.
2005 yılında mühendis Chris Wetherell tarafından geliştirilen Google Reader, kullanıcıların bir internet sitesinin içeriğini ve güncellemelerini (RSS feed) almasına ve bu feedleri tek bir okuyucuya eklemesine olanak tanıyordu. 2000’lerin internet kültürünün omuriliğine Google Search dersek, merkezi sinir sistemi de Google Reader’dı.
O dönemler Google insanları internete yazmaya teşvik ediyordu. Böylelikle dünyanın dört bir yanından bilgiler internet ortamında toplu bir halde bulunabilecekti. Ancak her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi Google’ın da blog anlayışının sonu geldi. O dönemler çok sık yapılmayan ‘Google bombardımanları’ kılık değiştirerek, çoğunlukla spam içerikli, anahtar kelimelere göre oluşturulmuş SEO içerikleri halini aldı. Tek bir farkla. Google bombardımanları o zamanlar daha ziyade gülüp eğlenmek için yapılan şeylerdi. Halbuki SEO, bir siteyi bir numarada tutmak ve böylelikle reklam gelirlerini artırmak için uygulanan bir şey.
Peki Google’ın buna bakışı ne dersiniz? The Verge’de 2017’den beri Google’da çalışan arama irtibat görevlisi Danny Sullivan, aramaları optimize etme modelinin Google’dan daha eski olduğunu söylüyor. Nihayetinde ilk arama motoru Google değildi ve insanlar 1997’de bile aramalarda site sıralamalarını manipüle etmek için ‘doorway pages’ denilen alakasız siteler oluşturuyordu. Dolayısıyla Sullivan, Google Search’ü ‘viralliğin tetikleyicisi’ olarak değil, yansıması olarak görüyor.
Sullivan bu konuda, “Hepimizin bir anda aynı Google araması yapmasına neden olacak bir şey düşünemiyorum. Bir şey bir şekilde çok konuşulan bir konu haline gelebilir. Bazen yaptığımız doodle’lar bile en çok konuşulan konu olabilir. İnsanlar merak edip koyduğumuz doodle’ı araştırabilir ancak aramanın kendisi bu viralliğe neden olma niyetini taşımıyor” dedi.
İlginç bir diğer şey ise Sullivan, arama sonuçlarının ilk sayfada yer almak için yarışan milyonlarca internet sitesinin yaptığı şeylerden etkilenmediğini söylüyor. Ona göre Google Search insanları daha fazla arama yapmaya itmiyor. Ama bu konuda neden-sonuç ilişkisini kanıtlamak da çürütmek de epey zor. Sullivan’ın Google’ın internet kültürü üzerindeki etkisini göz ardı etmesine yol açan olgular, tam tersi bir anlama da gelebilir.
Google Reader 2013 yılında kapandı ve blog dünyasının son parçasını da kendisiyle beraber götürdü. Blog yazarları işlerini yapmaya devam ediyor ancak Google Reader olmadığı için içeriklerinin büyük bir kısmını Facebook ve Instagram gibi platformlarda üretmeye başladı.
Açık web’in keşfetme özelliği net bir şekilde zarar gördü. İnsanlar Google’ın görsel arama motorundansa Pinterest’i tercih ediyor. Bunun ötesinde OpenAI’ın büyük başarı kazanan yapay zeka sohbet robotu ChatGPT, Google’ı yapay zeka destekli sohbet robotu arayüzü kullanan bambaşka bir arama motoru oluşturmaya itiyor. Hiçbir şey aynı kalmaz elbette, ancak değişim her zaman iyi yönde olacak diye bir şey de yok.