Ömer Türkeş ölüm yıldönümünde Sabahattin Ali’yi anlatacak
Gazeteci yazar Gökçer Tahincioğlu 'Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm' kitabında 75 yıl önce öldürülen Sabahattin Ali'nin, dönemin istihbaratı MAH tarafından adım adım takip edildiğinin belgesini yayınladı. 10Haber'e konuşan Tahincioğlu "Ali cinayeti bir derin devlet operasyonuydu" diyor.
Kitapta yer alan belgenin, cinayetin resmi soruşturmasındaki Ali Erekin tarafından işlendiği anlatısını çökerttiğini söyleyen Tahincioğlu "Belge Sabahattin Ali'nin işkenceyle öldürüldüğü yönündeki iddiaların ağırlık kazanmasını sağlıyor" diyor.
Türk öykücülüğünde çığır açan, romanları klasikler arasına giren, şiirleri dillere pelesenk olan usta yazar Sabahattin Ali, 1948 yılında 41 yaşındayken sırrı hala çözülemeyen bir cinayete kurban gitti. Öyle bir cinayet ki bu Ali’nin bir mezarı bile yok bugün. Cinayetin üzerinden 75 yıl geçtikten sonra gazeteci ve yazar Gökçer Tahincioğlu, İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘Sabahattin Ali’yi Ben Öldürdüm’ kitabında dönemin istihbarat kurumu Millî Emniyet Hizmetleri’nin (MAH) Sabahattin Ali’yi adım adım takip ettiğinin belgesini ortaya koydu.
Bu belge, cinayetin nasıl işlendiğine dair kabul edilen resmi anlatıyı boşa çıkarırken, cinayetin failinin de kim ya da kimler olabileceğine işaret ediyor. 10Haber olarak Tahincioğlu’na ulaştık ve “Sabahattin Ali’yi kim öldürdü’ diye sorduk. Tahincioğlu “Sabahattin Ali cinayeti bir derin devlet operasyonudur. Kitapta yayımlanan belge bunu kanıtlıyor” diyor.
Tahincioğlu “Sabahattin Ali cinayetiyle ilgili iki anlatı var. Resmi anlatıya göre MAH ile bağlantılı olan Ali Ertekin’in Sabahattin Ali’yi milli hislerle öldürdüğü yönünde. Ertekin yıllar boyunca bu ifadesini tekrarlıyor. İkinci iddia ise Ali’nin sınıra kadar gittiği, orada işkenceyle öldürüldüğü yönünde. İşte bu iki iddiadan hangisi doğru?
Elimizdeki belge MAH’ın cinayetten çok önce adım adım Sabahattin Ali’yi takip ettiğini gösteriyor. Kimle görüşmüş, kimin evinde kalmış, Ali’nin evinde kim kalmış, o kiminle temas etmiş tek tek fişlenmiş ve rapor edilmiş. Bu belge bir anlamda Ali Ertekin’in Ali’yi milli hislerle öldürdüğü anlatısını çürütüyor. Çünkü devletin adım adım takip ettiği bir yazarın sırrı hala çözülemeyen bir cinayete kurban gitmesi pek düşünülemez. Devlet Ali’nin Bulgaristan sınırına kadar gitmesine göz yumuyor sonra da cinayet işleniyor” diyerek belgenin ikinci iddiaları, yani Ali’nin işkenceyle öldürüldüğü seçeneğinin güçlendirdiğini söylüyor.
Bu iddialar karşısında yaptığı araştırmalar üzerine birtakım ifadelere de yer veriyor Tahincioğlu. Artık hayatta olmayan emekli Korgeneral Nevzat Bölügiray’ın 2009’da yayımlanan ‘Geçmişten Geleceğe’ adlı kitabınındaki bilgileri hatırlatıyor ve Bölügiray’ın herhangi bir isim olmadığını Cumhuriyet tarihinde ismi geçen, anılan askerlerden olduğunu söylüyor.
Bölügiray anılarında 1948 yılında geçen bir cinayetten bahsediyor. Edirne Sınır Taburu’nun bulunduğu Harbiye Kışlası’nda bir gece polislerin kışlaya bir sivil getirdiklerini, MAH’tan zata mahsus yazılı bir belgeyle polislerin bu sivili askerlere teslim ettiklerini anlatıyor. Bölügiray MAH’ın yazısında yer alan “kimseye gösterilmeden sınır dışı edilsin” sözlerinin anlamının, “adamı yok edin” demek olduğunu söylüyor. Üsteğmen Fevzi’nin bu mesajı alıp o sivili öldürdüğünü ve o sivil gibi üç kişinin daha o yıllarda öldürüldüğünü belirtiyor. Tahincioğlu Bölügiray’in öldürülen kişinin kimliğini hiçbir zaman açıklamadığını söylüyor ama anlatılanlardan bu kişinin Ali olabileceğini düşünüyor.
Ali’nin işkenceyle öldürüldüğüne dair ikinci bir ayrıntı da Tahincioğlu’na göre Sabahattin Ali’nin aldığı kamyonu kullanan şoför Salim H. ile ilgili. Ali kaçış için kamyon aldıktan sonra bir şoför arıyor. Salim H. kamyon şoförü oluyor. Bulgaristan sınırına giderken kamyonu o kullanıyor. Kamyonda tabii ki Ali Ertekin de var. Lüleburgaz’dan geri dönüyor şoför Salim H. Daha sonra Sabahattin Ali’den bir not alıyor. Ve konuşmaması yönünde uyarılıyor.
Tahincioğlu Salim H.’nin nedense davada üzerinde durulan biri olmadığını söylüyor ama çok önemli bir bilgiyi tanıklığı sırasında anlattığını hatırlatıyor. Bu bilgi de Salim H.’nin Ali’den Lüleburgaz’da ayrıldıktan günler sonra Sabahattin Ali ağzından yazılmış notun ona ulaştırılması. Tahincioğlu “Sabahattin Ali’nin şoför Salim’e böyle bir not göndermiş olma ihtimali yok. Zaten Sabahattin Ali göndermişse, Ali Ertekin tarafından öldürüldüğü senaryosu doğrudan çökmüş demektir” diyor. Bu notun anlamını da “Birileri, Sabahattin Ali ile ilgili olarak zaman kazanmak istiyordu. Öldüğünü gizlemek kolaydı. Ancak ölmemişse, o sırada hayattaysa ve Bulgaristan’a kaçmamışsa, Türk sorgu makamlarının elindeyse bunun bir süre gizlenmesi gerekirdi” diyor.
Bugün birçok kitabı yıllardan beri çok satanlar listesinde yer alan Sabahattin Ali’nin ölümünden sonra kitaplarının 20 yıl yasaklı kaldığını hatırlatan Tahincioğlu “Sabahattin Ali öldürüldü, failleri gizlendi hatta Ali uzun yıllar yok sayıldı. Aslında bir cezasızlık politikasının parçasıydı bu. Birkaç aydının çabasıyla Ali’nin cinayeti gündemde tutuldu. Lakin gerçek bir türlü ortaya çıkamadı” diyor.
Ali Ertekin’in yıllar önce Nokta dergisine verdiği söyleşiyi de hatırlatan Tahincioğlu söyleşide Ertekin’in “Ben evimde yakalanmadım. Gözaltına alındığım günün sabahı kendim Milli Emniyet’in Sirkeci’deki binasına gittim. Sabahtan akşama kadar oturdum. Akşamüstü iki sivil gelip koluma girdi. Savcıya gittik. Savcıdan tutuklama kararı çıktı. Biraz şaşırdım haliyle. Daha sonra Kırklareli’ne gidildip keşif yapıldı. Ortada ölü olduğu için ceza vermek zorundaydılar. Ama ben vatan için hayırlı iş yaptığımdan cezamın hafifleyeceğini sanıyordum. Yargıçlar bile yattığı ile kalır diyorlarmış. Milli Emniyetçiler, biz memnunuz ama elimizden bir şey gelmez, ortada ölü var diyorlardı. Dört yıl yedim. Sonuçta af çıktı. İki yılda kurtuldum. Hapisten sonra gidip Milli Emniyet’ten iş istedim. Cevap vermediler. Bu işler böyle. Önce okşarlar insanı, sonra da ne yaparsan yap derler. Her iş görülünceye kadar…” dediğini söyleyerek aslında Ertekin’in cinayeti üstlenmesinin ve iki yıl yatıp çıkmasının da bu cezasızlık politikasıyla ilgili olduğunu anlatıyor.
Sabahattin Ali, ölüm yolculuğuna 29 Mart 1948’de çıktı. Hangi gün öldürüldüğü belli değil. Cesedi 16 Haziran 1948’de bulundu. Ali Ertekin, Aralık 1948’de gözaltına alındı. Kaç gün istihbaratta, kaç gün poliste kaldı, belirsiz. Cinayet, 12 Ocak 1949’da basına yansıdı. Sabahattin Ali’nin mezarının yeri hâlâ belli değil.
Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali, yıllar önce babasının katilinin devletin arşivinde saklı olduğunu söylemişti. O arşiv hiçbir zaman açılmadı. Acaba Tahincioğlu’nun kitabında yayınladığı MAH belgesi o arşivin bir parçası mı?