İstanbul artık itici kent: Ya kıra ya şehrin dışına dönüş
Azerbaycan'ın 19 Eylül'deki operasyonu ardından Dağlık Karabağ'daki Ermenilerin yüzde 80'den fazlası yaşadıkları bölgeyi terk etti. Dağlık Karabağ sokakları boş kalırken Birleşmiş Milletler ise 30 yıl sonra ilk kez bölgeye bir heyet gönderdi.
Dünyanın gözünün çevrildiği Dağlık Karabağ konusunda Rusya ve Türkiye'nin bundan sonraki manevralarının ne olacağı da merak uyandırıyor.
19 Eylül’deki 24 saatlik Azerbaycan operasyonuyla yeniden zirve yapan Dağlık Karabağ krizi, Ermeni grupların silahlarını bırakma kararı almasıyla sonuçlanmıştı. Ermeni grupların silah bırakma kararı ardından on binlerce Dağlık Karabağ Ermeni’si yaşadıkları bölgeleri terk ederek Ermenistan’a doğru kitlesel bir göç hareketi başlattı.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNCHR) 100 binden fazla Ermeni’nin bölgeyi terk ettiğini açıklamıştı. Bölgeyi terk eden insanlara dair veri paylaşan Birleşmiş Milletler (BM) 30 yıl sonra ilk kez Dağlık Karabağ’a bir heyet gönderdi. BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisinden bölgeye giden ekiplerin Dağlık Karabağ’a varışı, bölgede yaşayan etnik Ermeni kökenli nüfusun yüzde 80’inden fazlasının Ermenistan’a gitmesini takip etti.
30 yılın ardından ilk kez Dağlık Karabağ’daki insani kriz için gözlem ve denetim yapacak olan heyet, Ermenistan tarafından zamanlama konusunda eleştirildi.
Heyetin bölgeye varması ardından Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı sözcüsünden de bir açıklama geldi. AFP’ye konuşan sözcü, BM misyonunun Pazar günü erken saatlerde bölgeye ulaştığını ve temel görevinin insani ihtiyaçları yerinde tespit etmek olduğunu söyledi.
BM, heyet göndereceğini geçtiğimiz hafta açıklamış ve bu kararın Azerbaycan’ın daveti üzerine alındığını belirtmişti. BM Sözcüsü Stephane Dujarric bölgeye 30 yıldır erişimi olmamaları konusuna ilişkin ise “Çok karmaşık ve hassas jeopolitik nedenlerden ötürü” değerlendirmesini yapmıştı.
Ermenistan’ın haber ajansı Armen Press’e göre Dağlık Karabağ’dan Ermenistan’a geçenlerin sayısı 100 bin 437’ye ulaştı.
Ermenistan Başbakanın Nikol Paşinyan’ın basın sözcüsü Nazeli Baghdasaryan da Ermenistan’ı Dağlık Karabağ’a bağlayan Hakari Köprüsü’nden geçen haftadan bu yana toplam 21 bin 043 aracın geçtiğini söyledi.
Ermenistan’a giden tek yol olan dolambaçlı dağ yolu tıkandığı için bazı insanlar günlerce uzun kuyruklarda beklemek zorunda kaldı.
Al Jazeera’den Bernard Smith, Dağlık Karabağ nüfusunun Azerbaycan’ın operasyonu ardından bölgeyi terk etme hızına ilişkin “Bu hız, Ermeni yetkililer ve BM de dahil olmak üzere herkesi şaşırttı” yorumunu yaptı. Yine Al Jazeera’dan Osama bin Javaid de bölgede derin bir sessizlik olduğuna dikkat çekerek atmosferi şu sözlerle anlattı: “Ürkütücü bir sessizlik, boş sokaklar, boş dükkanlar ve boş evler görüyoruz. İnsanlara, Azerbaycan güçleri tarafından zulüm görmeyeceklerine dair güvence verilmesine rağmen bu yerleşim bölgesinde nüfusun sadece bir kısmı kalıyor.”
Dağlık Karabağ nüfusunun yüzde 80’inden fazlasının bölgeyi terk etmesi, Azerbaycan’ın uluslararası alanda kendi topraklarının bir parçası olarak kabul edilen bu bölgeye ilişkin planları konusunda soru işaretleri yaratıyor.
Operasyonun yapıldığı geçen haftadan bu yana bölge, sakinleri tarafından neredeyse tamamen terk edilmiş durumda. 100,000’den fazla Ermeni, Azerbaycan’ın entegrasyon sürecinde “etnik temizlik” yapacağından korktuğu için Ermenistan’a kaçtı ve bu da ciddi bir insani kriz yarattı.
Paşinyan, etnik Ermeni göçünün “doğrudan bir etnik temizlik eylemi ve insanları anavatanlarından mahrum bırakma” anlamına geldiğini iddia etti. Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı bu nitelemeyi şiddetle reddetti; bölge sakinlerinin toplu göçünün “kendi kişisel ve bireysel kararları olduğunu ve zorunlu yer değiştirme ile hiçbir ilgisi olmadığını” açıkladı.
Ancak eski Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Luis Moreno Ocampo, Al Jazeera’ye yaptığı açıklamada yaşananların etnik temizlik olduğunun “aşikar” olduğunu belirtti. Ocampo, “bunun hukuki tanımı soykırımdır” ifadelerini kullandı.
Eski Başsavcı öte yandan Bakü’nün göçün gönüllü yapıldığına dair yorumunun da bir bahane olduğunu kaydetti.
Erivan tarafından askeri ve ekonomik olarak desteklenen ayrılıkçı bölge, özellikle 1988 ve 1994 yılları arasındaki iki savaş sırasında ve 2020 sonbaharında tekrar olmak üzere otuz yılı aşkın bir süredir Bakü’ye karşı çıkıyordu. Tek taraflı bir şekilde ilan edilen Dağlık Karabağ Cumhuriyeti, Ermenistan dahil hiçbir ülke tarafından tanınmamıştı.
Dağlık Karabağ’daki Ermeni ayrılıkçıların lideri Samvel Şahramanyan, 28 Eylül’de bağımsızlık mücadelesine resmen son verdiklerini açıklamıştı. Şahramanyan, Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin 1 Ocak 2024’te feshedilmesini öngören kararnameyi de aynı gün imzalamıştı.
Azerbaycan’ın tartışmalı Dağlık Karabağ’ı geri almak için 19 Eylül’de başlattığı Yıldırım Operasyonu, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 2020’de Rus barış güçlerinin bölge halkını koruyacağı, ateşkesi sürdüreceği ve Dağlık Karabağ ile Ermenistan’ı birbirine bağlayan tek yol olan Laçin Koridoru’na erişimi sağlayacağı yönündeki garantisini yeniden gündeme getirdi
Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) önde gelen gazetelerinden Washington Post, Rusya Barış Gücü’nün Dağlık Karabağ’da başarısız olduğunu yazdı. Robyn Dixon ve Francesca Ebel imzalı analizde Putin’in 2020’deki 44 günlük İkinci Dağlık Karabağ Savaşı’ndan sonra Rusya Barış Güçlerini bölgeye konuşlandırırken verdiği sözleri tutamadığı yazıldı. Hatta Rusya’nın bu neden “alay konusu” haline geldiği de analizde ifade edildi.
2020’deki savaşın ardından Rus barış güçlerinin bölge halkını koruyacağı, ateşkesi sürdüreceği ve Dağlık Karabağ ile Ermenistan’ı birbirine bağlayan tek yol olan Laçin Koridoru’na erişimi sağlayacağı konularının üçünde de başarısız olduğunu yazdı.
Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov’un açıklamalarına da yer verilen analizde, Peskov’un Rusya’nın suçlanmaması konusunda ısrar ettiğine vurgu yapıldı. Göç için “doğrudan bir neden” olmadığını söyleyen Peskov’un “bölgede tekrarlanan savaş ve etnik şiddet döngülerini görmezden geldiği” belirtildi.
Pek çok analist Rusya’nın başarısızlığını Kremlin’in Ukrayna’daki savaş nedeniyle dikkatinin dağılmış olmasına bağlıyor. Analistler, Ukrayna Savaşı’na odaklanmasının Rusya’nın Kafkasya ve Orta Asya da dahil olmak üzere jeopolitik çevresindeki otoritesini ve etkisini zayıflattığı görüşündeler.
Azerbaycan’ın güçlü askeri destekçisi Türkiye’nin, Bakü’nün 1980’lerin sonu ve 1990’ların başındaki ilk Karabağ savaşında Ermenistan tarafından ele geçirilen Dağlık Karabağ ve diğer Azerbaycan topraklarının çoğunu geri almak için kullandığı 2020 savaşında galip gelen bölgesel güç aracısı olarak ortaya çıkmasıyla Moskova’nın etkisi de azaldı.
Ancak diğer analistlere göre Moskova, güvenlik garantisi verdiği Ermenistan’a “ihanet” etti. Analistler Rusya’nın bu “ihanet” ile Azerbaycan ve Türkiye’ye uyum sağladığını belirtiyor. Bazıları Putin’in, Erivan’ın Moskova’ya bağımlılığını azaltmaya çalıştığı için Paşinyan’ı yeni Batılı ortaklar arayışı nedeniyle cezalandırmaya çalıştığına vurgu yapıyor.
Paşinyan’ın destekçileri de Moskova’nın Ermenistan’daki Kremlin yanlısı muhalefeti kullanarak başbakanı devirmek ve Erivan’ı yeniden Moskova’nın saflarına çekmek amacıyla protesto gösterileri düzenlediğini ifade ediyor. Dağlık Karabağ’daki Azerbaycan operasyonu ardından Ermenistan’da binlerce kişi parlamentonun önünde toplanmış ve Paşinyan’a istifa çağrısı yapmıştı.
2021 yılında normalleşme sürecine giren Ermenistan ve Türkiye’nin Dağlık Karabağ sonrasındaki ilişkilerinin nereye evrileceği de merak konusu oldu. Al Monitor’de bir analiz kaleme alan Barin Kayaoğlu, 24 saatlik operasyon ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümetini Erivan’a yönelik “yapıcı bir tutum” izleyebileceğini yazdı.
Azerbaycan’ın güçlü müttefiği Türkiye’nin yapıcı bir tutum izlemesine neden olarak Kayaoğlu, “Ankara’nın bölgedeki en önemli jeopolitik çıkarları arasında Ermenistan ile diplomatik ilişkiler kurmak, Azerbaycan ve diğer Orta Asya Türk cumhuriyetlerine doğrudan ticaret yolları oluşturmak ve kendi ayak izini artırarak Güney Kafkasya’daki Batı ve Rus etkisini azaltmak yer alıyor” diye yazdı.
Kısa ve orta vadeli jeopolitik faydaların ötesinde, Ermenistan’la daha iyi ilişkilerin Ankara’nın küresel prestijini artırabileceğini yazan Kayaoğlu öte yandan Al-Monitor’a adının açıklanmaması kaydıyla konuşan Türk kaynakların açıklamalarını da aktardı. Yazıda Türk kaynakların normalleşme sürecini “hayatta bir kez ele geçecek tarihi bir fırsat” olarak nitelediklerine dikkat çekildi.
Erdoğan hükümetinin Ermenistan’la daha iyi ilişkilerin, Azerbaycan’ın ihtiyaçlarını ve kendi jeopolitik çıkarlarını korumak kadar önemli olduğuna inandığı yorumu da analizde öne çıktı.