İsrailli esirlerin aileleri Netanyahu’nun ofisine yürüyor
İsrail ve Filistin arasındaki savaş 6'ncı gününe girdi. Savaşın başlangıcından bu yana dünyayı adeta iki kutba bölen olaylardan öncesini ve Filistin'i Batı Şeria'da araştırma yapan İrem Aydemir ile konuştuk.
7 Ekim Cumartesi 06:35. Bu tarih ve saat, İsrail ve Filistin arasında uzun yılların ardından yaşanan en kanlı çatışmaların başladığı, bölge içinde birçok dengeyi değiştirecek gelişmelerin art arda gerçekleştiği bir savaşın başlangıcı oldu. Hamas, savaşçılarını paraşütlerle ilk hedefleri olan Supernova Festivali’nin yapıldığı alana indirdi. Müzikseverlerin haftalardır heyecanla beklediği festival alanı, insanların yardım çığlıklarının yankılandığı bir kaos ortamına dönüştü. Tüm dünya bir anda gözünü İsrail ve Filistin’e çevirdi. İsrail’in maruz kaldığı en büyük saldırı başlamıştı.
Festival alanında yüzlerce İsrailli öldürüldü, birçok insanın korku dolu çığlıklar eşliğinde Hamas savaşçıları tarafından rehin alındığı görüntüler, tüm dünyayı büyük bir şoka soktu. Hamas’ın ‘Aksa Tufanı’ operasyonu, İsrail’in Demirden Kılıçlar operasyonuyla beraber, Ortadoğu’da yeni bir savaşın başlamasına neden oldu. Her iki tarafta da masumlar öldürüldü, rehin alındı, sevdiklerinden ayrıldı. Dünyadan İsrail’e çok sayıda destek mesajı, birbirini ardını izledi. Filistin içinse durum bambaşka bir hal aldı, öldürülen masumların ‘rutinleştiği’ öldürülen insan bir çocuk olmadıkça ‘yok sayılan’ artık sadece ‘rakamlardan ibaret bir hale evrilmiş’ Filistin dramı ve haklı mücadelesi, radikal İslamcıların başlattığı operasyonla Hamas’la bir tutulur hale geldi. Radikal İslam dolayısıyla, Hamas’a destek vermeyenler ya da veremeyenler ve Filistin’i sadece Hamas’tan ibaret görenler, sadece bir yılda onbinlerce sivilin öldürüldüğü topraklara sırt çevirdiler. Öte yandan Hristiyan Filistinlilerin varlığını yok sayan ve sadece ‘din kardeşi’ bağlamıyla taraf tutanlar da yine Filistin mücadelesinin sadece Hamas’a indirgenmesine oldukça büyük etkisi olanlardan.
Savaşın artık 6’ncı günü ölü iki tarafta da binlerle ifade edilir oldu, dünya Filistin ve İsrail arasında bir seçim yapmak zorunda bırakılanların diplomasileriyle yürüyor. Olan sivillere olurken Gazze ve Batı Şeria’ya karşı tutum önyargılara hapsolmaya devam ediyor.
İşte bu nedenle, işgal altındaki Batı Şeria’da bulunan 15 bin Filistinlinin yaşam mücadelesi verdiği Cenin Mülteci Kampı’nda yaklaşık bir yıl boyunca kültürel direniş üzerine araştırma yapan Siyaset Bilimci İrem Aydemir ile konuştuk. Filistin anılarını 10Haber için anlatan Aydemir, Cenin Mülteci Kampı’nda bir misafirhanede geçirdiği günleri anlatmaya başlamadan evvel, kalmış olduğu binanın saldırı nedeniyle Temmuz ayında yıkıldığını dile getiriyor.
Hamas’ın işlediği insanlık suçları, Filistinlilerin 75 yıldır maruz kaldıklarının üzerini kapattı. O nedenle hatırlatmak amacıyla soruyorum; tüm bunlardan evvel Cenin’de günlük yaşam nasıldı?
Günlük hayat çok zor koşullar devam ediyordu ve ediyor orada. Sözkonusu savaşla gündeme geldi ama öncesi için hatırlatmak lazım, insanların suya erişimi Batı Şeria’nın genelinde zaten çok büyük bir problemdi. Aynı zamanda gıdaya erişim, elektrik kesintileri, su kesintileri bunlar da zaten çok fazla yaşanan durumlardı. Ben oradayken sürekli bu kesintilerin neden olduğu zorluklarla mücadele etmek zorunda kaldık. Duşu, suyu ısıtıp öyle alırdık. Sıcak suyu geçtim normal su akışı da kolay erişilebilir şeyler değil Filistinliler için. İnsanlar hayatlarına devam edebilmek adına mücadele yöntemleri geliştirmişlerdi tabii. Evlerinin üstlerinde siyah kocaman tankerler vardı, suları orada depoluyorlardı.
Erişim sıkıntıları dışında Cenin’de bir gün nasıl geçiyordu?
Tabii ki insanlar işlerine gidiyor, üniversite eğitimlerine devam ediyorlar. Mesela kadınların Batı Şeria’da üniversiteye gitme oranı çok da düşük değil. Ehliyet alma oranlarının da erkeklere göre çok daha yüksek olduğunu gözlemlemiştim. Yani buna benzer bir sürü örnek verebilirim. Ancak gitmeden önce kafamda farklı bir Filistin vardı. O coğrafyayı deneyimlediğimde aslında bizim de kendimizden daha doğudakilere karşı büyük bir önyargımız olduğunu fark ettim. Tıpkı Batılıların bize önyargısının olduğu gibi.
Günlük hayat devam ediyor… Peki ya baskınlar?
Tüm bu rutin içerisinde asla ne zaman geleceğini kestiremedikleri bir şiddetin endişesi hakim Filistinlilerde. Çünkü işgal güçlerinin (İsrail ordusu) sürekli baskını oluyor. Mesela bir kişiyi bile almak için 150 asker geliyor. Bu bahsettiğim bir kişi 15-16 yaşındaki çocuklar dahi olabiliyor. Bu baskınlar gün ortasında da olabiliyor ama benim orada bulunduğum zaman çoğunlukla sabaha karşı ya da sabahın çok erken saatlerinde gerçekleşti. O zaman da kopan gürültü, silah sesleri ya da biber gazı kokusuyla uyanıyorsunuz. Bu anlattıkların Filistin’de çok yaygın. İnsanlar da bunu normalleştirmiyorlar tabii ki. Ama bununla yaşamayı bir nebze de olsa öğrenmişler.
Onun dışında Ceninle ilgili bir de şunu da söylemekte fayda var. Batı Şeria’da işgalin en şiddetli ve yırtıcı hissedildiği üç yer var. Birisi Cenin, diğeri El Halil öbürü de Nablus. Nablus ve Cenin, özellikle de Cenin İkinci İntifada sırasındaki çatışmalarda en çok zarar gören yerlerden. Hatta İngilizce kaynaklar da direkt Cenin Savaşı diye de geçiyor. (Battle of Jenin) O zamanlarda orası neredeyse yerle bir edildi. Cenin’in öyle bir özelliği de var. Ben orada bulunduğum süre boyunca hem Batı Şeria’yı hem de Filistin 48 yani legal alayıyla adıyla İsrail’de yaşayan Filistinlilerin deneyimlerine tanıklık ettim. İsrail vatandaşı olan Filistinlilerin deneyimlerini gördüğüm zaman ise Türkiye’deki azınlıklar ve yaşadıkları geldi. O yüzden bizim Türkiye’de yaşayan insanlar olarak Filistin’i göz önünde bulundurduğumuz zaman kendi ülkemizdeki haksızlıkları da düşünerek bir tavır sergilememiz lazım. Biz de çünkü Ortadoğu coğrafyasında yaşayan bir toplumuz.
Oslo-Barış müzakeresi sürecinde Batı Şeria’yı A, B, C bölgeleri diye böldükleri bir sistem getiriyorlar. A bölgesi tamamen şehrin otoritesine bağlı. Bunlar şehirlerin merkezleri. Yani bu saydığım şehirler, Ramallah vesaire bütün Batı Şeria’daki şehirleri düşünün. Oradaki şehirlerin merkezlerini kapsıyor. Ve o şehirlerin merkezlerine girerken zaten siz kırmızı kocaman bir tabela görürsünüz. Başında İbranice yazar, sonra İngilizce yazar, en altında Arapça yazar: “Buradan geçerseniz hayati tehlikeniz başlar.” Yani Filistin otoritesine girdikten sonra hayati tehlikenin başladığı uyarısı var. Batı Şeria’nın tamamı Filistin değil. İnsanlar özellikle Türkiye’deki insanlar bunu bilmiyor. Ya da bununla ilgili de araştırma yapma gereği zaten duyan çok az insan var. Filistin deyince mesela Batı Şeria’nın komple Filistin yönetiminde olduğunu düşünüyorlar. Hayır, Batı Şeria’nın sadece yüzde 18’i Filistin otoritesinin yönetiminde. Bunun B bölgesi dediğimiz kısmı karma bölge, C bölgesi dediğimiz ise tamamen uluslararası örgütler, kuruluşlar tarafından yasa dışı olarak nitelendirilen, ilan edilen yerleşimlerden oluşur. Yani İsrail’in ucuza ev diye pazarladığı -bizdeki TOKİ gibi yani- yerleşim bölgelerinden bahsediyorum.
O yerleşim bölgelerinde yaşayanların sivil olmadığı yönünde de iddialar var, ne dersiniz?
Evet, silahlılar bu insanlar. Çok sağcılar, uç, sağın da uç tarafındalar ve Filistinlilere karşı çok ciddi bir düşmanlık besliyorlar.
Bahsettiğiniz düşmanlığı günlük hayat içindeki örneklerle daha da açar mısınız?
Siz bir Filistin şehrinden başka bir Filistin şehrine yolculuk ederken o yol süresince aslında hala İsrail işgaline tabisinizdir. İsrail yönetiminin keyfi uygulamalarına tabisiniz. Her an her şey olabilir. Sizi alıp götürebilirler. Kimliğinizi de kontrol edebilirler. Sizi yolunuzdan alıkoyabilirler. Duvardan dışarıya çıkmaktan dahi bahsetmiyorum bakın, Batı Şeria’nın içinde hareket etmekten bahsediyorum. Şimdi olay böyle olunca tabii… Bu konu üzerine konuşacak çok şey var.
Evet, biraz da günümüzün gerçekliğine dönelim. Hamas’ın saldırıları Filistin’de nasıl yankı buldu? Filistinliler Hamas’a nasıl yaklaşıyor?
Gazze’de de ben bugün gördüm mesela, yani Hamas’ın attığı füzelerden rahatsızlık duyan, o füzelerin sesini duyunca irkilenleri, ne oluyor diyenleri… Ateş kendi taraflarından olsa da Filistinliler düşen bombalar için endişe duyuyorlar. Hamas’ı destekleyen de var tabii ama bir yandan da desteklemeyenler… Tabii ki Batı Şeria’nın içinde Hamas’ı destekleyen insanlar da çok. Batı Şeria’da, Nablus’ta Hamas üzerine konuştuğum insanlar olmuştu. Nablus da çok çatışmalı bir yerdi.
Filistinliler, sistematik şiddete maruz kalan, sürekli yakınlarını kaybeden insanlar. Filistin’de mesela benim bir iş arkadaşımın kuzeni, iki yıl önce evde bebeğine mama hazırlarken camdan geçen kurşunla öldü. Kadın, evin içinde yani bayağı bebeğine mama hazırlarken öldü düşünebiliyor musunuz? Böyle ölümlerden bahsediyoruz. Sokakta çat diye biri vuruyor, ölüyorsun. Yani çatışma sırasında ölmekten dahi bahsetmiyoruz; okula giden, eve giden, yürüyen, evinin içinde bir şeyler yapan insanları ve yakınları böyle öldü. Filistinlilerin bizim kınayacağımız ve kınadığımız yöntemlere başvurmalarının ardındaki sebepler bunlar. Şiddet olaylarının sistematik devamı.
Bu tabii ki hiçbir şeyi meşrulaştırmıyor. Yani masum insanların ölümünü hiçbir şey meşrulaştıramaz. Ama şöyle de bir gerçek var; sayılara bakıyoruz. 30 binin üstünde Filistinli katledildi mesela. Bunu hiç kimse söylemiyor. Sadece bir yılda. 2023 yılının başında, Ocak ayının ilk haftalarında, geçirdiğimiz gün sayısının bilmem kaç katı ölü vardı Filistin’de.
Gazze’nin yüzde 97’nin üzerindeki su kaynağı zehirli. Yani temiz su, insanların temiz suya erişimi yok. Yani bu da bir katliam. Bunu anlamamız gerekiyor. Bir insan toplumunda 2.2 milyon insanı yaklaşık 350 kilometrekarenin içine hapsedip, bir açık hava hapishanesinde yaşamaya zorlayıp, dışarıya çıkmaya çalışanın da anında katledildiği bir ortamdan bahsediyoruz. Ya da devamlı olarak bomba atılıp, yardımlara ambargo uygulayıp, sonrasında da bu insanların kaderlerine ‘razı’ olmalarını bekleyemeyiz. Filistin’de bir söz vardır, ‘Bir kediyi köşeye sıkıştırırsanız, kaplana dönüşür’ diye.
Filistin’e dair unutamadığınız anı nedir?
Açıkçası, kapımı kilitlememe gerek olmamasıydı. Güvende hissedeceğim en son yerlerden biri olur diye düşünmüştüm. Mesela Türkiye’deyken saçlarımın ucu maviydi. Ben ise orada tuhaf tuhaf bakmasınlar diye kendi rengime boyamıştım yeniden saçlarımı dikkat çekmeyeyim diye. Şimdi düşününce bütün bunlar aslında kadar gereksizmiş, bunu fark ettim. Yani bir kere kapı kilitlememe meselesi beni çok etkilemişti açıkçası. Kimse bana bir zarar vermiyordu. Bir hırsızlık ya da başka bir şiddet olayı ile karşılaşmadım. Ama tabii ki bu benim oradaki deneyimim bir genelleme yapmak doğru olmaz.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Filistin’i desteklemek, Hamas’ı desteklemek demek değildir. Filistin’i desteklemek, antisemitizm değildir. Bunları bizim sabırla anlatmamız gerekiyor.
Filistin Hamas’tan ibaret değildir.