BMGK’da Gazze’nin kaderi belirlendi: ABD ateşkese ‘hayır’ dedi
Dışişleri Bakanı Fidan, Mısır'dan sonra ziyaret ettiği Lübnan'da İsrail'e seslendi. 'Garantörlük formülü' üzerinden 1967 sınırları ve iki devletli çözüm konularına vurgu yapan Fidan, İsrail'e 'yerleşimcilik' konusunun 'hırsızlık' olduğunu söyledi.
İslami Direniş Hareketi (Hamas) ve Filistinli örgütlerin İsrail’e yönelik saldırılarını takiben başlayan savaş devam ederken, diplomasi sahnesi de cephe kadar hareketli günler geçiriyor.
İsrail ve Filistin arasında 11 gündür devam savaşın sona ermesi için yapılan diplomasi trafiğinde dün, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Lübnan ziyareti öne çıktı. Hamas’ın 7 Ekim’deki Aksa Tufanı operasyonuna ilk destek çıkanlardan Lübnan Hizbullahı nedeniyle Tel Aviv ile yeniden ipleri gerilen Beyrut’ta Bakan Fidan İsrail’e seslendi; “Birisinin evine el koyuyorsunuz. Birini getirip oraya koyuyorsunuz, ‘yerleşimci’ diyorsunuz. Bunun adı hırsızlıktır” dedi.
Beyrut’ta Lübnanlı mevkidaşı Abdallah Buhabib ile ortak basın toplantısında konuşan Fidan, İsrail’in 1967’de işgal ettiği Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te uluslararası hukuka aykırı olarak inşa ettiği yerleşimleri işaret etti. İsrail’e ‘yerleşimci değil, hırsızlık’ diyen Fidan, “Buna benzer yalanların artık kabul görmediği son olaylarda da ortaya çıktı. Bu yöntem, ne İsraillilere ne Filistinlilere güvenlik ve barış getiriyor, artık bu yalandan ve yapılan haksızlıkların zulmün kılıflara sokulmasından vazgeçilmesi lazım” diye konuştu.
Hamas’ın operasyonları sonrasında Batı medyasının Filistinlilerin on yıllardır maruz kaldıkları hak ihlallerini unutturduğuna işaret eden Fidan, “Uzun yıllardır hegemonik güçlerin elinde bulunan medya gücüyle oluşturdukları algıyla problemin gerçek tabiatını unutturduklarını, hem kendilerine hem dünyanın geri kalanına büyük bir yalan söylediklerini ve bu yalanı da kurumsallaştırdıklarını görmekteyiz, artık buna bir son verme zamanı geldi” dedi.
Hakan Fidan İsrail’e Türkiye tarafından yapılan uyarıları ciddiye alma temkininde bulunarak Mescid-i Aksa’yla ilgili hassasiyetlere uluslararası toplumun çok yüksek düzeyde dikkat etmesi gerektiğini vurguladı ve ekledi: “Bu savaştan daha büyük savaşlar çıkabileceği gibi tarihi bir barış da çıkabilir.”
Barışın iki devletli çözümle mümkün olduğunu ifade eden Bakan Fidan, “1967 sınırlarına dayalı, iki devletli, Kudüs’ün başkent olduğu bir Filistin devleti konusunda artık uluslararası toplumun, ciddi adım atma zamanı gelmiştir. Savaşın başta Lübnan, Mısır ve Ürdün olmak üzere bölge ülkelerinin istikrarsızlaşmasına yol açacak şekilde gelişmesini engellemek için elimizden geleni yapıyoruz” ifadelerini kullandı.
Yaşanan çatışmalarla beraber Hizbullah ve İsrail’in karşılıklı ataklarına ve gerilimlerine sahne olan Lübnan’ın Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdallah Buhabib Başbakan Necip Mikati’nin günler evvel belirttiği, “Savaşa girmek istemiyoruz” sözlerini yineledi. Buhabib, İsrail-Filistin çatışmasına yönelik “Sükunetin istikrar sağlamasını istiyoruz” dedi. ,
Lübnanlı Bakan, ülkesinin İsrail’e yönelik şartlarını da sıraladı. Buhabib, Tel Aviv yönetiminden İsrail’in, özellikle Lübnan’ın güneyinde kışkırtmayı artıracak hareketlerden kaçınmasını, bölgede gazetecilerin ve sivillerin öldürülmesinin durdurulmasını istediklerini dile getirdi. Bakan, Lübnan ordusuna bağlı bazı mevzilerin ve bölgedeki bazı köylerin saldırıya maruz kaldığını vurgulayarak İsrail’in Lübnan sınırındaki eylemlerine ilişkin, “Ateşe benzin dökülmesi gibi hareketler. Bizim istediğimiz, bölgede sükunetin sağlanmasıdır” dedi.
Dışişleri Bakanlığı’nın diplomasi rotası, Fidan’ın göreve gelmesiyle farklı bir yöne çevrildi. Bunun ilk adımları da Suriye’ye yönelik operasyonlarda görüldü. Fidan, Bakanlıktaki ‘yeni döneme’ dair çıkan yorumların ardından ‘Garantörlük formülünü’ anlattı. Hamas’ın operasyonları ardından normalleşme sürecinde olunan İsrail’e yönelik çıkışlarıyla gündeme gelen Fidan’a göre ‘Türkiye artık iki ana kulvar’ şemasıyla diplomasi çalışmalarını sürdürüyor. Hürriyet Gazetesi’nden Hande Fırat’ın köşesine taşıdığı ‘Garantörlük Formülü’nü Dışişleri Bakan şu şekilde anlatmıştı: “Gazze’ye insani yardımın girmesi ve sivillerin mümkün olduğunca az etkilenmesine yönelik muhataplarımızla neler yapabiliriz, onun çalışmaları var. İkinci kulvarda da yani bu sarmal durduktan sonra, bunun yaygınlaşmaması için ne yapmamız lazım ve bu kriz aslında kalıcı bir barış için fırsata dönüştürülebilir mi? Bunun arayışları içerisindeyiz, bu fikri sürekli muhataplarımıza aktarıyoruz. İsrail bugüne kadar iki devletli çözüm sürecini askıya aldı. Filistinlilerle değil, diğer Arap ülkeleriyle barış yapmayı kendisine esas meşguliyet edindi. Çünkü onların perspektifinde sivil Filistin devleti yok. Amerikalılarla yaptığım görüşmede gündeme getirdim. Onlar da, ‘Biz de iki devletli çözüm istiyoruz’ diyor. İsrail, eleştirilere aldırmadan kendi politikalarını ilerletmeye alışkın bir ülke. Sonuçta hiçbir yaptırım yok. Uluslararası toplumun İsrail’i iki devletli çözüme zorlayacak bir tavır içerisinde olması gerekiyor.”
Fidan, Ankara gazetecilerine anlattığı Garantörlük formülünde İsrail ve Filistin arasındaki krizde aktörlerin bölge ülkelerinden oluşması gerektiğinin altını çizmişti. Bölgedeki ülkeler, Arap Ligi, İslam İşbirliği Ülkeleri Teşkilatı’nın da buna önem vermesi gerektiğini ifade eden Fidan, “Şu an taraflara garantörlük formülünü ana fikir olarak anlatıyoruz. Çıkış noktamız şu; bu konunun sorumluluğunu, bölge ülkeleri üstlenmeli. Sistematik ayrıca tartışılır. Filistin tarafına garantör olacak ülkelerin bölgeden olması gerektiğini telkin ediyoruz. Buna Türkiye de dahil. İsrail için de başka ülkeler garantör olsunlar. Her iki tarafın da mutabık kalacağı bir antlaşmaya varıldıktan sonra, bunun gereklerinin yerine getirilmesi hususunda garantör ülkeler sorumluluk üstlensin. İsrail bölgede kalıcı barış istiyorsa, kendisinin de güvenliğini istiyorsa Filistinlilerin bir devleti olmalı. Bu bir tekliftir, daha iyi teklifleri olan varsa onları da biz tabii ki değerlendiririz. Eğer Filistinliler içerisinde bu anlaşmanın hilafına davranacak olanlar varsa, garantör ülkeleri tavır koymalı. Yani tersi de diğer taraf için de olmalı” sözleriyle ‘Garantörlük Formülünü’ anlatmıştı.
İki devletli çözüm, İsrail-Filistin çatışmasını çözmek için ‘iki grup halk için iki devlet’ olarak bilinen bir diplomatik plan. İki devletli çözüm, Ürdün Nehri’nin batısındaki İsrail Devleti’nin yanında bağımsız bir Filistin Devleti kurulması gerektiğini savunuyor. Ancak İsrail, bu çözüme yanaşmıyor. Son çıkan savaşla birlikte Filistin’e destek veren, itidal ve arabuluculuk çağrısı yapan ülkeler tek çözüm olarak ‘iki devletli çözüm’ vurgusu yapmaya devam ediyor.
1948 yılında İngiliz mandasının çekilmesiyle beraber İsrail’in kurucusu ve ilk Başbakanı Ben Gurion, İsrail Devleti’nin kuruluşunu resmen ilan etmişti. İsrail Devleti’nin kurularak diğer ülkelerce resmen tanınması da bölgedeki sorunların fitili ateşledi. İsrail’in kurulduğu 14 Mayıs 1948 tarihi Filistinliler için ‘Nakba’ yani ‘Büyük felaket’ olarak anılıyor. O dönemde birçok Filistinlinin zorunlu göçe zorlanmasından yıllar sonra, Gazze’deki bir milyonu aşkın kişinin de bugün aynı şekilde Gazze’nin kuzeyini terk etmeye zorlanması ‘ikinci Nakba’ olarak adlandırılıyor.
Sınır konusunda bugün çokça duyulan 1967 konusuna geri dönmek gerekirse, Altı Gün Savaşlarından bahsetmek lazım. 5 – 11 Haziran 1967 tarihleri arasında yaşanan 6 gün savaşlarının ilk gününde İsrail, Mısır’ın güçlü hava filosunu daha havalanmadan bombalayarak yok etti. Eş zamanlı olarak İsrail, Ürdün’e yöneldi. Ürdün hakimiyetindeki Batı Şeria kentlerini birer birer aldı. Beytüllahim, El Halil, Cenin, Nablus ve son olarak da Doğu Kudüs’ü işgal etti.
Beş yüz bin Filistinli, topraklarından sürülerek mülteci durumuna düştü. Aynı gün Mescid-i Aksa’ya İsrail bayrağı dikildi. Ağlama duvarının yanındaki Meğaribe mahallesindeki Müslümanların evleri bir gecede İsrail ordusu tarafından yıkıldı. Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi ise ‘savaş yoluyla toprak elde etmenin kabul edilemezliğini’ işaret eden 242 no’lu yasayı onaylayarak İsrail’in derhal işgal ettiği topraklardan çekilmesi çağrısında bulundu.
Ancak günümüze kadar İsrail, BM’nin bu kararlarını uygulamadı.
Birleşmiş Milletler kararlarına rağmen İsrail, halen bu toprakları elinde tutmaya devam ediyor. İsrail, 1967 yeşil hat sınırını bir ateşkes ve nihai sınır olmadığını gerekçe göstererek Batı Şeria ve Doğu Kudüs’e günümüze kadar 550 bin Yahudi yerleşimciyi yerleştirdi. ‘1967 sınırlarına dönmek’ demek ise yaklaşık 550 bin Yahudi yerleşimcinin Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ten çekilmesi anlamına geliyor. Öte yandan Suriye sınırındaki Golan tepelerini Suriye’ye ya da Filistin’e iadesi anlamına geliyor.