Aşağı Avusturya’da ‘İsrail’in var olma hakkı’nı kabul etmeyen vatandaşlık alamayacak
Dünyanın anbean takip ettiği savaşın 24'üncü gününde de şiddet sarmalı kesintisiz sürdü. İsrail'deki çalışma izinleri iptal edilen binlerce Gazzeli işçinin, akıbeti belirsizliğini korurken Filistin Sendikalarından Pinochet Şili'sini kanatsız bırakan direnişin örneğiyle birlik mesajı geldi.
İsrail’in, Hamas operasyonu ardından Gazze’ye yönelik dur durak bilmeyen bombardımanı, satranç tahtasındaki bir sonraki hamle için diplomatik yarış başlattı. Halklar da her zaman olduğu gibi, insani boyut için harekete geçti. Tıpkı yıllar öncesinde İskoçyalı işçilerin Şili’deki katliama dur demesi gibi… Bugün de sokaklara destek ateşini önce işçiler attı, ardından yüzbinlerin bitmeyen öfkesi kendini dünyanın dört bir yanında serbest bıraktı. Sokaktaki kitlesel destek gösterileri Filistinli sendikaların ortak çağrısıyla daha da keskinleşti.
Dünya genelinde birçok sendika da halkların destek gösterilerine katıldı. Filistinli sendikalar ortak çağrılarında Şili örneğini verdiler. Bu örnek ki dünyadaki ölüm makinelerinin üretiminde büyük bir greve giden barış yanlısı işçilerin imzasını taşır.
ABD İsrail’e 14 milyar dolarlık askeri yardım için kolları sıvadı. 14 milyar dolarlık askeri yardım denince aklımıza gelenler; savaş uçakları, tanklar, ve daha nice son teknoloji ölüm makineleri. Her ne kadar savaşların durması için gözler her zaman Birleşmiş Milletler’e ve hükümetlere dönse de tarihin sarı sayfaları arasında kalan, unutulmaya yüz tutmuş nice direniş var. Filistinli sendikaların ortak çağrısında dile getirdiği işçi sınıfı direnişlerinden bahsediyorum; Washington’un Tel Aviv’e göndermek için kollarını sıvadığı nice ölüm makinelerinin geçtiği fabrikalardan…
İşte o sarı sayfaları biraz karıştırdığımızda kendimizi 1973 yılında bulacağız. Şili’de Devlet Başkanı Salvador Allende’nin çok güvenerek atadığı General Augusto Pinochet’in kanlı darbesine ve Şili’den binlerce kilometre uzaktaki İskoçya’da İşçi Sınıfı’nın, Pinochet cuntasının savaş uçaklarını yerde bırakan kitlesel hareketine. 3 bin kişinin öldürüldüğü ya da kaybedildiği, 30 bin insanın işkenceden geçirildiği, binlercesinin ise yerinde edildiği Pinochet Şili’sinde başkanlık sarayının bombalandığı anlar anımsanır elbet. İşte o başkanlık sarayını bombalayan savaş uçakları, o yıllarda bir işçi direnişiyle adeta kontak kapattı. Sadece İskoçya’daki Rolls Royce fabrikasında onarılabilen “Hawker Hunter” uçaklarının motorları, işçilerce kara listeye alındı ve dört yıl boyunca onarılmayı bekledi. İskoçyalı işçiler sayesinde Şili cuntasının hava kuvvetleri büyük bir darbe aldı adeta kanatları kırıldı.
Bu ve buna benzer nice örnek varken Filistinli sendikalar da ortak bir çağrı yayınladılar. Özellikle işçilerin İsrail için silah üretimine son vermesi vurgusu yapan çağrının 5 maddesi dikkat çekiyor:
1-İsrail için silah üretiminin reddedilmesi,
2-İsrail’e silah satışı ve sevkiyatının reddedilmesi
3-Diğer sendikaların da bu yönde önergeler vermesi,
4-İsrail’in acımasız ve yasadışı kuşatmasının uygulanmasında yer alan ve sözkonusu sendikalarla sözleşmeleri olan şirketlere karşı harekete geçmek.
5-Hükümetlere İsrail’e finansmanı durdurmaları için baskı yapmak.
Biz de bu çağrı ışığında Filistin Genel Sendikalar Federasyonu Genel Sekreteri (PGFTU) Shaher Saed ile konuştuk.
Bu arada bu röportajın, İsrail’de çalışma izinleri iptal edilen Filistinlilerin gözaltı kamplarında tutulduğu iddialarının gündemde olduğu, İsrail’in de Filistinli işçiler hakkında bilgi vermeyi reddettiği bir döneme denk gelmesine de dikkat çekmek isterim.
Saed, Filistinli sendikaların çağrısına yanıtların her geçen gün arttığını ifade ederek özellikle de savunma alanındaki kilit sektörlerin desteklerini artırdığına vurgu yaptı. Filistinli Örgütlerin İsrail’e silah üreten ya da sektörleri öncelediği çağrısına özellikle silah endüstrisi, enerji ve ulaşım alanlarında çalışan sendikalardan gelen desteğin arttığını ifade etti.
“İsrail’e ihracat yapan sanayi sektörlerindeki işçilere yönelik çağrımıza yanıt olarak dost ve müttefiklerimizin eylemleri var. Bu da çağrımızla küresel bir kesişme yarattı. Enerji, silah endüstrisi ve ulaşım gibi alanlardan özellikle destek aldığımızı ifade edibilirim.”
Batılı ülkelerin medyası ve hükümetlerinin olmasa da sendikalarının Filistinlilere dair önemli bir sempatisi olduğunu söyleyen Saed, yaptıkları çağrıya yönelik gelen cevaplar için şu ifadeleri kullandı: “Hükümet ve medyalarının olmasa da uluslararası ve Avrupa sendikaları Filistin halkına büyük bir sempati besliyor. Tabii ki çağrımıza karşılık verirken sivil kayıplarını lanetleyerek (Hamas’ın saldırılarının neden olduğu kayıplardan bahsediyor) uluslararası anlamda bir denge gözetiyorlar. Çünkü onların da işgalci İsrail ile güçlü bağları var.”
Çağrılarına sessiz kalan sendikaların yanında büyük bir destek de geldiğini söyleyen Saed, çekimser kalan sendikaların sergiledikleri duruşun hiçbir zaman “adalete hizmet etmeyeceğini” ifade etti.
Saed, Batı ülkelerinin hükümetlerinin İsrail’e verdiği destek ve halkların tepkilerini nasıl yorumladıkları sorumuza şu yanıtı verdi:
“Prensip olarak sendikalar hükümetleri değil, halkları temsil eder. Sizin de sorunuzda ifade ettiğiniz gibi Filistin halkına yönelik destek gösterileri adeta kitlesel bir devrime evrilecek denli büyük ve kuvvetli. Böylesine büyük bir desteğin büyük bir çoğunluğunun özellikle de Batı halklarından geldiğini görmek bizde de bir umut yaratıyor. Bu umudu şöyle tanımlamam gerekebilir, halkların açtığı yolda hükümetlerinin de tavırlarında bir revizyona gitmesi. İsrail’in savaş suçları işlediği tüm dünya nezdinde açık olan bir gerçek. Filistin tarafına bir yakınlaşma ve destek olduğuna inanıyoruz ve bunu halk gösterilerinde ve sendikaların katılımında pratik olarak görebiliyoruz. Şunu da söylemek gerekirse Avrupa’nın ‘büyük dörtlüsü’ olarak anılan İngiltere, Almanya, Fransa ve İtalya sendikaları da bu gösterilere güçlü bir şekilde katıldı.”
Böyle bir umudu resmetse de Saed yine de Filistin halkının bazı ülkelerden beklentilerinin büyük olmadığının da altını çiziyor.
“Tarihsel bağlamda İsrail’e yakın destek veren bazı hükümetler var ki onlardan çok da büyük bir beklentimiz yok. Mesela Almanya. Almanya hükümeti, mazlumların yanında duran kamuoyunu ve görüşlerini pek de dikkate almıyor.”
Filistin halkının ve direnişinin sadece İsrail ile mücadele etmediğini vurgulayan Genel Sekreter küresel bir yarışa da dikkat çekiyor:
“Protestolar nispeten Avrupa sendikaları ile başladı ve ilerleyen günlerde buna daha da güçlü bir katılım olacak. Sizler de tanık olacaksınız. Biz Filistinliler olarak sadece İsrail ile karşı karşıya değiliz. ABD, İngiltere, Fransa, Almanya’nın hepsinin büyük güçler olduğunu, küresel kapitalist sistem ve emperyalizmin desteğiyle dünya üzerinde güçlü ilişkilere ve etki sahibi olduklarını hatırlamamız gerek. İşte bu bahsettiğim tüm bu güç ve etkiyle, İsrail hükümeti Filistin’i haritadan silmeye çalışırken bizler de Filistin davasını yeniden zirveye taşıyan uluslararası dayanışma hareketine selamlarımızı iletmeliyiz.”
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’ndan 120 oyla geçen sürekli ateşkes çağrısına da değiniyor Saed, Güvenlik Konseyi gibi bir bağlayıcılığı olmasa da, 120 ülkenin ortak duruşuyla geçen tasarının bağlayıcılığı olan uluslararası toplum nezdinde bir farkındalık yaratma ihtimaline değiniyor:
“Geçtiğimiz günlerde BM Genel Kurulu’nda alınan karara dikkat çekmek istiyorum. BM Genel Kurulu’nun Gazze’de acil ve sürekli insani ateşkes çağrısına yanıt veren güçlü bir kitlesel duruşa tanık olduk. Bu da uluslararası kamuoyunun önümüzdeki günlerde halkımızla daha fazla dayanışma içinde olacağına işaret ediyor.”
Filistinlilerin sadece son zamanlarda yaşanan ve gündem olan savaş dışında gündelik alanlarda yaşadıkları zorlukları da anımsatan Saed, özellikle İsrail’de çalışan Filistinli işçilerin yaşadıklarına dikkat çekti:
“Filistinli işçilerimiz, son olaylardan önce, İsrailli diğer yabancı işçilere kıyasla ayrımcılığa maruz kalıyordu. İşçi hakları korunmuyordu, sağlık ve sigortadan mahrum bırakılıyorlardı. Eşit işe eşit ücret verilmiyordu. Tazminat dahi alamıyorlardı. Onlar bu savaştan önce çalışmaya gittikleri İsrail’de ihlallere maruz kalıyorlardı. İsrail’deki işçilerin yüzde 50’sini istihdam eden inşaat sektöründeki işçilerden örnek vereceğim. Yerel ve küresel anlamdaki sağlık ve güvenlik standartları İsrailli işçilere sağlanırken, Filistinli işçilere sağlanmadı. Ayrıca işçilerimiz, İsrail askeri kontrol noktalarından geçerken ve sınırları geçerken aşağılanma ve fiziksel saldırıya maruz kaldılar. Tutuklanma veya öldürülme tehdidi altında geçen bir hayattan bahsediyorum.”
Son olarak Saed, uluslararası alanda yinelenen mesajlarını Türkiye için de dile getiriyor:
“Son olarak, sizin aracılığınızla Türk kardeşlerimize ve Türkiye’deki emek hareketine Filistin mücadelesiyle dayanışma içinde seslerini yükseltmeleri ve geniş katılım sağlamaları için acil çağrıda bulunmak istiyorum. İhtiyacımız olan bu destek, bizim için önemli bir anlam ifade etmektedir.”
Savaş tüm vahşetiyle sürerken, İsrail’de çalışma izinleri iptal edilen işçilerin ise akıbeti bilinmiyor. On binlercesinin tutuklandığı ya da gözaltında tutulduğu ifade edilse de İsrail hükümeti henüz konuyla ilgili açıklama yapmadı.
Savaştan önce de çalışmaya gittikleri İsrail’de birçok hak ihlaline maruz kalan Gazzeli işçilerin durumu belirsizliğini koruyor. İnsan hakları örgütleri 7 Ekim’de yaklaşık 18 bin 500 Gazze sakininin kuşatma altındaki şeridin dışında çalışma iznine sahip olduğu vurgusunu yapıyor. Çatışmalar başladığında İsrail’de bulunan işçilerin kesin sayısı bilinmese de binlerce kişinin İsrail ordusu tarafından toplanıp bilinmeyen yerlere nakledildiği düşünülüyor.