Büyümeyen hasılaya methiye
Bu yılın son 3 ayında ortalama 500 bin ton buğday ithalatı yapılırsa bu yıl yaklaşık 11 milyon tonla yeni bir rekora imza atacağız. Bu rakam 100. yıllık Cumhuriyet ve anavatanı ülkemiz olan buğdayda bir utanç sertifikası olarak kalacaktır.
Türkiye son 33 yıldır ortalama 20 milyon ton civarında buğday üretiyor. 1990 yılında ülke nüfusu 36,7 milyon iken bugün 86 milyon nüfus, 5 milyon sığınmacı ve her yıl ortalama 50 milyon turisti misafir eden bir ülke için üretilen buğdayın yetmediği aşikar.
Ak Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında buğday ekim alanları 93 milyon dekar idi. Son 21 senede 27 milyon dekar azalarak 66 milyon dekara kadar düştü. Peki, üretim nasıl oldu da 20 milyon ton civarlarında kaldı. Burada geliştirilen tohumluklar, tarım teknolojileri ve gübre kullanımının ve birim alanda elde edilen verimin artması ile sağlandı.
Üretimin sabit kalması, ekim alanlarının daralması, artan nüfus ve ticarette buğday ihtiyacının karşılanması için ithalata başvurdu. Burada çözüm basitti; ithal et, işle ve sat. Buğdayda 2000 ve 2002 yıllarında ihracatçı olan Türkiye, 2003 ve 2004 yılında ithalat yapmaya başladı. 2005 ve 2006 yıllarında ise tekrar ihracatçı konumuna dönen Türkiye, 2007 yılından sonra dünyanın buğday ithal eden sayılı ülkelerinden biri haline geldi.
İktidar bu durumu “buğday ithal edip, bunu un, makarna, bulgur, irmik ve bisküvi gibi ürünlere dönüştürerek artı değere dönüştürdüğü” şeklinde savunurken muhalefet ise yurt içinde yapılacak altyapı yatırımları ve çiftçilere verilecek desteklerle üretimin yurt içinden karşılanacağını iddia eder geldi.
Elbette ülkemizin ürün alıp satması ve bundan para kazanmasına aklı başında olan hiç kimse karşı çıkmaz. Ancak öyle bir dünyadan geçiyoruz ki, pandemi, savaş, ekonomik krizler ve üstüne hayatımıza giren küresel ısınma ve iklim değişikliği ülke gıdasının yurt içinden karşılanması gerektiğini ortaya koydu.
Peki bu neden gerekli? Son 5 yıllık buğday ticaretini incelediğimizde artık yurtdışından ithal edilen buğdayın yurtiçinde tüketildiğini rahatlıkla görebiliyoruz. Bu yılın bitmesine 3 ay kalmasına rağmen 2019 yılından bugüne kadar yurtiçinde ithal 13,5 milyon ton buğday tüketildi. Demek ki artık işleyip satmıyoruz, buğday ürünlerini yurtiçinde tüketiyoruz. Kısaca ürettiğimiz buğday artık bize yetmiyor.
Makalenin başlığında Cumhuriyetin 100. yılında buğday ithalatında rekor kıracağımızdan bahsettik. Türkiye 2019 yılında 9,8 milyon ton buğday ithalatı ile Cumhuriyet döneminin ithalat rekorunu kırmıştı. O yıldan 2023 yılına kadar 8 milyon ton ile 10 milyon ton arasında buğday ithal ediyor. Bugüne kadar hiç 10 milyon ton barajını geçmemişti. Ta ki bu yıla kadar. Bu yılın ilk 9 ayında 9,4 milyon ton buğday ithalatı yapıldı. Bu yılın mayıs ayına kadar yaklaşık 2 milyon ton buğday ithal eden Türkiye, her ne kadar sonraki aylarda azaltmış olsa bile ithalata devam etti. Bunun nedeni ithalatçı firmaların yurtiçindeki buğday fiyatlarının yurtdışına göre yüksek kalmasından kaynaklanıyor. Bu nedenle Toprak Mahsulleri Ofisi ile serbest piyasa arasında uçurum denecek şekilde fiyat farkı oluştu.
Konuya dönecek olursak, bu yılın son 3 ayında ortalama 500 bin ton buğday ithalatı yapılırsa bu yıl yaklaşık 11 milyon tonla yeni bir rekora imza atacağız. Bu rakam 100. yıllık Cumhuriyet ve anavatanı ülkemiz olan buğdayda bir utanç sertifikası olarak kalacaktır.
Peki, ne yapmalıyız?
2050 yılında 105 milyon olacak bir nüfus ve sığınmacıların ülkede kalacağını da göz önüne alarak, bugün 50 milyon, yarın 80 milyon turistin de ihtiyacını da karşılayacak bir üretim modeli oluşturmalıyız. Bunun için kuraklığa dayanıklı yeni çeşitlerin geliştirilmesi, mevcut sulanan alanların ve yeni açılacak alanların kapalı devre sulama sistemine geçilmesi ve en önemlisi çiftçinin devletin arkasında olması gerektiğini bilmesidir.
Madem tarım sektörü en az savunma sanayii kadar stratejik bir sektör diyoruz, ülke olarak bir an önce harekete geçmeliyiz. Ülkemizin gıda savunmasını yabancı şirket ve devletlere teslim edemeyiz.