Almanya Başbakanı Scholz’dan ırkçı anket hakkında açıklama: Onların hepsi bizim çocuklar
Avrupa ülkeleri, AB'nin ortak göçmen politikasından ayrı olarak kendi önlemlerini alıyor. Bir yanda İtalya Arnavutluk'ta kontrol merkezi kurarken, diğer yanda Almanya göçmen politikasını katılaştırdı. Esas sorun ise her iki adımın da AB kurallarına uygun bir şekilde uygulanıp uygulanamayacağı.
Avrupa’daki ülkeler, göçmenlere yönelik kendi önlemlerini almaya başladı. Birleşik Krallık kaçak göçmenlerin karaya çıkmasının önüne geçmek için insan hakları gruplarının “deniz hapishanesi” olarak adlandırdığı bir gözetim merkezi sistemini yürürlüğe sokarken, İtalya kendisine sığınan göçmenleri Arnavutluk’taki merkezlere yerleştirme planı yapıyor. Tüm bunların ortak çıktısı örgütlerin eleştirisi olurken, yeni adım Almanya’dan geldi: Şansölye Olaf Scholz ve bakanları göçmenlerle başa çıkmak için daha sıkı önlemler alma konusunda anlaşmaya vardı.
Alman hükümeti Berlin’de sabahlamalarına neden olan yoğun bir toplantı gerçekleştirdi ve bu görüşmelerin sonucunda Scholz, göçmenler için sosyal yardımların kısıtlanarak yerel toplulukların daha fazla federal fon kazanacağını ve iltica prosedürünün de bu yolla hızlanacağını söyledi. Ancak koalisyon hükümeti bu kararı açıklarken hiç mutlu görünmüyordu.
Hükümetin bir parçası olan Yeşiller Partisi’nin üyeleri, sosyal yardımların kesilmesinin sığınmacıların yoksulluk içinde yaşamasına neden olacağını söylerken, Scholz da bu kararın Almanya için “tarihi bir an” olduğunu söyledi. Yeşiller Partisi’nin göç uzmanı Julian Pahlke ise Die Zeit’a verdiği demeçte, “Bu sadece sosyal gerilimlerin artmasına yol açacak ve entegrasyonu zorlaştıracak” dedi.
Bu önlemler arasında neler var? Sığınmacılar, yardımların en azından bir kısmını kredi olarak alacak yani nakit paraya erişimleri kısıtlanacak. Alman hükümeti bu önlemin kısmen insan kaçakçılarına yapılan ödemelerin önüne geçmek için gerekli olduğunu söylüyor ancak aynı zamanda göçmenlerin aldıkları para desteğini yine Alman ekonomisi içinde harcamasını mümkün kılması yönünden önem taşıyor. Sığınmacıların masraflarının nasıl finanse edileceği de gözden geçirilecek. Eyaletler sığınmacı başına yıllık 7500 euro alacak. Bu da en çok mülteciye sahip toplulukların en fazla mali desteği alması anlamına geliyor.
Göç meselesi şu anda Almanya siyasetinde kritik bir sorun. Zira aşırı sağ AfD partisi, ülkede ilk kez bir kasabasının yönetimini kazandı, belediye seçimlerinde de oylarında kritik bir artış gözlemlendi. İspanyol gazetesi El Pais, AfD’nin yönetime geçtiği Sonneberg kasabasına gelerek buradaki insanlarla konuştuğunda aldıkları cevap genel olarak şöyleydi: “Irkçı değiliz ancak göçmenlere, Alman halkından daha fazla destek verilmesi bizi AfD’ye zorluyor.” Bu da hükümeti, özellikle Suriye, Afganistan ve Türkiye’den gelen göçmenlerin sayısını azaltmak için baskılıyor.
Resmi istatistiklere göre bu yılın ocak ve eylül ayları arasında iltica başvuruları geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 73 oranında artarak 250 bini aştı ki bu sayıya, 2022’de Rusya’nın işgali sebebiyle ülkelerini terk etmek zorunda kalarak Almanya’ya gelen ve sığınma başvurusu yapmalarına gerek kalmayan 1 milyondan fazla Ukraynalı dahil değil.
Scholz bu yeni politikanın “nefes alan bir sisteme geçiş” olarak nitelendiriyor ve önlemlerin sayısının artmasıyla bütçe arasında bir paralellik kurarak, “ne kadar çok önlem o kadar çok para, ne kadar az önlem o kadar az para” diyor.
İtalya Başbakanı Giorgia Meloni de pazartesi günkü açıklamasında deniz yoluyla ülkeye gelen binlerce kişinin Arnavutluk’ta kurulacak kabul merkezlerine yerleştirileceğini duyurdu. Salı günü Il Messeggero gazetesine konuşan Meloni, bu planın “AB üyesi olan ve olmayan ülkeler arasında işbirliği modeli” olarak hizmet edebileceğini söyledi. Anlaşmaya göre göç merkezlerinin yaklaşık 3 bin kişiyle başlayıp yılda 36 bin kişiye çıkması planlanıyor. Meloni bu planın İtalya’ya deniz yoluyla gelen ve bir yıl öncesinin aynı dönemine kıyasla yaklaşık yüzde 65 oranında artan göçmen sayısını azaltmak için gerekli olduğunu söylüyor.
Ancak Uluslararası Kurtarma Komitesi, Roma’nın Tiran’la yaptığı anlaşmayı AB dayanışmasına “yeni bir darbe” olarak nitelendirdi. Komitenin yöneticilerinden biri kararın “insanlık dışı” olduğunu söyleyerek, “Nereden ya da nasıl geldiklerine bakılmaksızın herkesin sığınma başvurusunda bulunma hakkı vardır. İtalya’nın aldığı son karar, bu hakkın altını oyan, insanları onurlu ve saygılı bir şekilde karşılamak yerine Avrupa’ya ulaşmalarının engellenmesine odaklanan endişe verici bir eğilimin parçası” dedi.
Sınır Tanımayan Doktorlar ise bu anlaşmanın AB ülkeleri ile Türkiye, Libya ve Tunus arasında daha önce imzalanan anlaşmaların “bir adım ötesine geçtiğini” söyledi ve, “Amaç artık göçmenlerin ülkelerinden ayrılmamalarını sağlamak değil, kaçıp da denizde kurtarılan insanların Avrupa topraklarına güvenli ve hızlı bir şekilde ulaşmasını aktif bir şekilde engelleyerek uluslararası hukuk ve Avrupa sözleşmelerinde yer alan ‘koruma ve kurtarma yükümlülüğünü’ atlatmak” diye ekledi.
Örgüte göre bu türden önlemler daha önce de denendi ancak uzun vadede etkisiz olduğu kanıtlandı. Uygulamalardan geriye kalan ise gruba göre “insanların tehlikeli yollardan geçerek hayatlarını ortaya koymasının üstüne gözetim altında tutulmanın getirdiği acılar”dan başka bir şey değil.
İtalya’nın planı, AB içinde de şaşkınlığa neden oldu. İçeriden bir yetkili, Avrupa Komisyonu’na Arnavutluk’ta 36 bin kişiye varacak göçmen anlaşması hakkında sadece “bir saat önceden haberlerinin olduğunu” söyledi. Bir yetkili, düzensiz göç konusunda büyük kriz yaşayan İtalya, Yunanistan ve diğer sınır ülkelerine çözüm sunmak üzere tasarlanan göç yasasının müzakereleri daha sonlanmadan Meloni’nin kendi başına harekete geçmesini “çirkin” olarak nitelendirdi.
AB ülkeleri, Brüksel’de eylülün sonunda bir araya gelerek Avrupa’daki göçmen krizini çözmek için kafa kafaya vermişti. Ancak o görüşmeye Almanya ve İtalya’nın birbirlerinin önerilerini reddetmesi damga vurdu ve sonuç olarak uzlaşmaya varılamadı. Bu görüşmelerde İtalya daha sert bir politika isterken, Almanya insan haklarının gözetilmesi gerektiğini savundu. 4 Ekim’de ise bu ülkeler göçmen akınına uğrayan üye ülkenin sığınma prosedürlerini hızlandırabilmesi, diğer üye ülkelerden sığınmacıların bir kısmını alması ve mali yardım gibi dayanışma talebinde bulunabilmesi konusunda bir anlaşmaya varabildi.
Avrupa Komisyonu’ndan bir sözcü, İtalya’dan söz konusu anlaşmayla ilgili detayları istediklerini ve yapılacak herhangi bir düzenlemenin hem AB hem de uluslararası hukuka uygun olması gerektiğini söyledi.
Scholz ise hükümetinin AB’den ayrı aldıkları iltica prosedürünün uygulanmasının mümkün olup olmayacağını değerlendirme sürecinde olduklarını, ancak uzun süredir tartışmalı olan bu konuda karar vermeye henüz hazır olmadıklarını söyledi. Yeşiller’den Pahlke’ye göreyse iltica prosedürlerinin AB’den ayrı yürütülmesinin yasal ve pratik açıdan fiilen imkansız ve dolayısıyla sözde bir çözüm olduğunu söyledi.