‘Seçilmiş kişi’ de çare olmadı…
Fenerbahçe Erkek Basketbol Takımı sezona sakatlıklar açısından fazlasıyla şanssız başladı. Ancak 9 maçta 5 galibiyet ve 4 mağlubiyet alınan, Belgrad seferinden galibiyetsiz dönülen tabloyu sakatlıklarla açıklamak kolaycılık…
Fenerbahçe Erkek Basketbol Takımı EuroLeague’de sezon 9 maçta 5 galibiyetle başladı. Geçen sezonun aynı döneminde 8 galibiyet alan Kanarya bu açıdan geri adım attı. Ancak tek geri adım galibiyet sayısında değil. Sahada daha çok gardların bire birine bakan, forvet ve uzunların sırtı dönük oyunlarından daha az faydalanan bir Fenerbahçe var. Bu düzen değişiminde/bozukluğunda sakatlıkların etkisi yadsınamaz ancak geri gidişi sadece sakatlıklara bağlamak olmaz.
Fenerbahçe 2017’de EuroLeague şampiyonu olurken normal sezondaki 30 maçın yalnızca 7 tanesine tam kadro çıktı. İşe bu tarafından bakarak karamsarlığı bir an olsun kenara bırakmak gerektiği düşüncesindeyim. Her ne kadar yazın yapılan gard transferi forma giymeden sezonu kapasa, faal kadrodan da 5 kişi birden maça çıkamaz hale gelmiş olsa dahi Fenerbahçe’nin bununla savaşmayı öğrenmesi gerekecek. Gelinen noktada yine “Ne olacak bu şubenin hali?” diye yakınılabilir fakat en azından söz konusu sakatlıklar geçen sene olduğu gibi play-off dönemine ya da 2018-19 sezonunda olduğu gibi final-four dönemine denk gelmedi.
Sakatlıkların Fenerbahçe’yi bu denli etkilemesinin bir diğer nedeni kadro mimarisi. Gard bölgesinde her ne kadar Calathes ve Guduric gibi iki top yönlendirici sakatlanmış olsa da top yönlendirme konusunda alternatifsiz kalınması sorun. Zira Marko’nun 3 numaradan süre aldığı düşünülürse, normalde sezon planlamasında olmayan ancak Raul Neto’nun sakatlığı sonrası takımda kalan Calathes’in yokluğunda hücumun bu denli başı kesilmiş tavuk misali kalması kabul edilemez.
Bu noktada uzun vadeli yatırım olarak görünen Yam Madar’ın sezona ‘atletik olmayan Pierria Henry’ gibi başlayıp hücuma şekil verme konusunda noksan kaldığını söylemek yanlış olmaz. Her ne kadar mücadelesi ve enerjisiyle takıma katkı yapsa da Madar’ın Calathes olmadığı dönemde defoları daha belirgin şekilde ortaya çıktı.
Öte yandan Maccabi maçının 8 sayılık fark yakalanan ilk yarısında iki uzunlu sistemin bazı anlarda ne kadar işe yarayabileceği göründü. Bu noktada Sertaç’ın kadroda olması maçın gidişatını etkileyebilir, ikinci yarıda iki uzunun sürelerini bölen Dimitris Itoudis üçüncü uzunuyla beraber bunu yapmak zorunda kalmayabilirdi. Sezon öncesi kampında 4 numara denenen ancak normal sezon başından beri yapılan yatırımın zıttına süre almakta zorlanan Sertaç’ın yaşadığı sakatlık ve uzun rotasyonunda arkada alternatifin olmayışı el zayıflattı. Evet geçen seneki Booker-Jekiri-Motley-Samet rotasyonuna nazaran çok daha kaliteli bir üçlü var. Ancak kağıt üstündeki kalitenin tam anlamıyla sahaya yansıdığını göremedik.
Geldiğimiz noktada bana göre geçen yaz yapılan en büyük hata, Fenerbahçe’nin elinin en güçlü olduğu noktayı daha da güçlendirememiş olması gibi duruyor. Oyun planı Nigel Hayes-Davis ve Dyshawn Pierre üzerine kuruluydu. Bu oyuncuların sırtı dönük oyunları, Hayes-Davis’in yazın Portland Trail-Blazers’la görüşebilecek kadar büyük bir kariyer adımı atması, Pierre’in sahada olabildiği süredeki istikrarı…
Bu denli büyük iki silah olunca bu oyuncuların ters eşleşmeleri temel hücum silahı haline geldi. 3-4 pozisyonunda oynayan iki oyuncunun arkasını sağlamlaştırmak adına hamle yapmak gerekliydi. Özellikle 4 numaradan süre alabilecek bir oyuncu lazımdı. Bu oyuncu Türk Telekom forması giyen Nate Sestina oldu. İlk anda oyuncunun maliyeti dolayısıyla makul görünen hamlenin saha içinde ne kadar yetersiz olduğunu anlamak için Dyshawn Pierre’in her sezon yaşadığı kas sakatlığını yaşaması yetti. Oyuncu ne zaman süre alsa iyi niyetli şekilde eforunu son noktaya kadar gösteriyor. Ancak EuroLeague adına kalite sorunu olduğu açık. O pozisyonuna yapılan hamlenin daha net olması, yabancı hakkının kalite anlamında soru işareti yaratmayacak bir isimle harcanması doğru olurdu.
Benim açımdan en dikkat çekici veri serbest atış sayısı. Bu alanda maç başı 14.9 denemeyle EuroLeague’de 16. sıradaki Fenerbahçe, basketboldaki en rahat sayı bulma noktasını ıskalıyor. Uzunlardan Papagiannis’in temas sevmemesi, kısaların potaya kadar kararlı giden tarzda oyuncular olmamaları bu durumu ortaya çıkarıyor. En fazla çizgiye giden Motley’nin geçen sene yüzde 70’le serbest atış atarken bu sezon yüzde 50 bandına inmesi de bu alandaki verimsizliği tetikliyor. Wilbekin ve Dorsey gibi kısaların bire bir üzerinden orta mesafede bitirdikleri hücumlar, serbest atış çizgisine gidip mücadeleci ve dolayısıyla yorulan takımı saha içinde dinlendirme konusunda da noksan bırakıyor.
Fenerbahçe basketbolunun geçen seneden bu yana geri adım attığı bir diğer departman asist sayıları. Bu alanda geçtiğimiz normal sezonu 7. sırada bitiren Fenerbahçe bu sezon şu ana kadar 13. sırada. Bunda son 2 maçta Nick Calathes’in forma giymemiş olması büyük etken. Ancak kalan gardların oyun karakterini anlamak açısından yine açıklayıcı bir istatistik.
Sosyal medyada şimdiden Dimitris Itoudis’in istifası için çağrı yapan taraftarlar var. Itoudis projesinin uzun vadeli olması umut ediliyordu. Sözleşmesi 2+1 şeklinde yapıldı. Böyle bir noktada kendisiyle yolları ayırmak yapıcı olmaz. Öyle ki son olarak Tarık Biberovic’in travma protokolüne girdiğini de eklersek takım 8. oyuncusunu sakatlığa kurban verdi. Artı olarak Fenerbahçe’nin rakipleri de ciddi defolar barındırıyor. Sezonun gidişatı sağlıklı kalmayı, takımı sağlıklı şekilde izledikten sonra karar almayı kaldırır vaziyette. Koca ligde diğer takımlardan kendini ayrıştıran tek yapı Real Madrid. Onların da temelinde birlikte oynama alışkanlığı yatıyor. Fenerbahçe bırakın birkaç sezondur beraber oynamayı, sakatlıkların etkisiyle henüz bu sezon bir kez dahi bir arada oynayamadı. O yüzden ilk tahlilde sabretmek, zaman tanımak ve sonuçları görmek mantıklı.