Haftanın kitabı: Bir ilk roman ve kaçaklar
William Gay, 'Ebedi Ev'de içki kaçakçılığının para ve güç sağladığı, yasaların işlemediği, insanların olup bitene boyun eğdiği bir Güney kasabasındaki zorlu hayata dair bir hikaye anlatıyor. Western kalıplarını kullanarak çarpıcı roman ortaya koyuyor
Tennessee eyaletinin ücra bir kasabası. Bir zamanlar Beyaz Kukuletalılar’ın -Ku Klux Klan’ın- terör estirdiği topraklar. Sene 1932. Nathan Winer isimli bir çiftçi, bölgeye yeni taşınan ve kaçak içki imalatı yapan Dallas Hardin ile tartıştığı sırada, bu vicdandan, ahlaktan nasibini almamış, yasalardan ise hiç korkusu olmayan adam tarafından öldürülür. Dallas Hardin, Nathan Winer’ın cesedini yakınlardaki dipsiz bir kuyuya atacak ve Winer’ın akibeti önce ailesi, sonra kasabalılar için meçhul kalacaktır.
Western filmlerindeki kötü adamın bir roman içerisinde vücut bulmuş hali olan Dallas Hardin’i şöyle tasvir etmiş William Gay: “Hardin’in tilki suratı her zamankinden ince, her zamankinden kurnazdı, soğuk sarı gözleri daha bir sürüngenimsiydi. Ya da belki köpek balığımsıydı, kesintisiz bir hırsla dolu bir ifade hariç cansız ve bomboş. Bir köpek balığı nasıl beslenirse Hardin de yaşamını öyle sürdürüyor, dikkatini çeken her şeyi gövdeye indiriyor, sıcak ve karanlık midesine yolluyor, içinde beslenebileceği ne varsa emiyor, beslenemediklerini de tükürüp atıyordu. Sinsi gülüşün, yılların ona giydirdiği efsanelerden örülme kumaşın ardında mücevher gibi bir kötülük çekirdeği vardı. Hardin bu efsanelerde şeytanın, çocukluk kâbuslarının dişli pençeli canavarlarının yerini alıyordu.”
Sonraki bölümde 1943 yılına atlıyor hikaye. Kasabanın kontrolü neredeyse tamamen Dallas Hardin’in elinde. Kasaba sakinlerini kah şiddete başvurarak kah evlerini kundaklayarak yıldıran, şerif yardımcısına ve yargıca verdiği rüşvet sayesinde yasal sorunlarla hiç karşılaşmayan, işlettiği batakhanede içkiden elde ettiği kazancı kadın satarak çoğaltan Hardin, yıllar sonra öldürdüğü adamın oğlu ile karşılaşır.
Onun adı da Nathan Winer’dır. 10 yıl önce babasının ortadan kaybolmasının ardından acılı bir anne tarafından büyütülmüş, şimdilerde 17 yaşında, ağırbaşlı, kelimeleri boşa harcamayan, akıllı ve dürüst bir genç…
Hikaye Dallas Hardin ve Nathan Winer -kötü ve iyi- arasındaki çatışmaya doğru ağır ağır ilerlerken diğer karakterler de görünürlük kazanıyorlar. Nathan’ın ilk ve son kaçış şansı olduğunu fark eden Hardin’in üvey kızı Amber Rose, Hardin’in sefil bir hayata zorladığı Amber Rose’un annesi Pearl, ormandaki kulübesinden kötülüğün kasabaya çöküşünü izleyen William Tell Oliver, kıt akıllı Çalçene Hodges, kasabanın dürüst şerifi, rüşvetçi yardımcısı ve diğerleri, hep birlikte kaderlerinin kesişeceği bir sona doğru yuvarlanıyorlar…
‘Ebedi Ev’in şahıslar kadrosunu oluşturanlar Tennessee’nin kırsal kesimlerinde yaşayan, genellikle eğitimsiz ve yoksul insanlar. William Gay, aynı sahneleri farklı karakterlerin bakış açılarından vererek toplumdaki farklı zihniyet biçimlerini, inanışları, hurafeleri de gösterebilmiş. Küçük bir kasabadaki hayatın tasvirinde ortaya çıkan hayvani güdülerle yaşayan, bencil, kaba, yırtıcı bir toplum tablosu. Herkesin geçim derdine düştüğü böyle bir tabloda insanın ve doğanın şiddeti hayatın en belirleyici unsuru oluyor. Dramatik gerilimi yaratansa intikamın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin yarattığı merak duygusu…
Ülkesinde bile 2000’li yıllardan sonra ünlenen William Gay, Türkiye’de tanınan bir yazar değil. Tennessee’de doğmuş biri olarak ‘Güneyli yazar’ sıfatıyla anılması doğal ama William Gay’in Amerikan Güney Edebiyatı içerisine yerleştirilmesinin asıl nedeni Tennessee kırsalıyla kurduğu güçlü ilişki kadar Güney Gotiği denilen edebi türe olan bağlılı. Öyleki bir ABD’li eleştirmen onun ismini Barry Hannah, Cormac McCarthy ve Harry Crews’la birlikte “Güney mahşerinin yaşayan dört atlısı” arasına yerleştirecektir.
Üslubunu ve anlatım gücünü öne çıkaranlarsa William Gay’i, William Faulkner, Flannery O’Connor, Cormac McCarthy ile birlikte anarlar. Öte yandan Gay’in ‘Ebedi Ev’de de tasvir ettiği Güney, Ersin Caldwell hikayelerindeki kadar karanlık ve acımasızdır. Kırsalın klostorofobik, karanlık atmosferi ve hikayede işlenen konular romanı Güney Gotiği’ne yaklaştırır.
‘Ebedi Ev’de western edebiyatının yankıları Faulkner’ın yankıları kadar yüksek; hem bölgesel edebiyatın değişken doğasını, hem de western mitinin ebedi gücünü barındırıyor. Yukarıda özetlediğim hikayesinden de anlaşılacağı üzere, ‘Ebedi Ev’de western kalıplarını kullanıyor William Gay.
Bize pek ulaşmayan ama Amerikan romanına bir dönem damgasını vurmuş western mitinin Amerikan kültürüne etkisini göstermesi açısından önemli. Gerçekten de bu efsane Amerikan bilincinin derinliklerine yerleşmiştir. Nitekim 1940’lı, 50’li yıllarda büyüyen Gay de, o dönemin en popüler türü olan western tarzına yakınlığını gizlemiyor; “Çocukken, Zane Gray gibi western filmleri yazan diğer insanları o kadar çok okuyordum ki, western hikayeleri yazmayı denedim.”
Söz konusu etki ‘Ebedi Ev’e de yansımış. Romanını “Neredeyse bir western filmi” olarak niteliyor bir söyleşisinde; “Sanırım ‘Ebedi Ev’de okuduğum western romanlarından çok, izlediğim western filmlerinden etkilendim.”
Gay’in favori filminin başrolünde Marlon Brando’nun, kötü adam rolünde Karl Malden’in oynadığı ‘Aşk ve İntikam /
One Eyed Jacks’ (1961) olduğunu da ekleyelim.
Sonuç olarak ‘Ebedi Ev’ William Gay’in onu bir yazar olarak şekillendiren türlere -Faulkner ve McCarthy’nin Güney kurgularının yanı sıra Gay’in izleyerek büyüdüğü western filmlerine- gönderdiği bir selam olarak okunabilir.
Güney’in maskülen erkekleri, geleneksel değerler ile modern güçler arasındaki çatışma, tarımın tasfiyesi gibi daha pek çok temaya değinebilirim. Elbette bu epik iyi kötü çatışmasını, temalarını ve karakterlerini okuyucunun sevip sevmeyeceği konusunda bir şey söylenemez. Ama William Gay’in yazısının güzelliğinde tartışma götürür bir yan olmadığını, özellikle doğa tasvirlerinin mükemmelliğini çekinmeden iddia edebilirim.
‘Ebedi Ev’de karakterleri çevreleyen doğa her zaman var olan, baş döndürücü bir güç olarak tanımlanıyor. İnsanlar bu güce boyun eğdikleri sürece yaşamlarını sürdürebilirler, zira onlar bu uçsuz bucaksız ve güçü sonsuz doğaya serpiştirilmiş kuklalardır. Bunu gösterebilmek adına doğanın yarattığı felaketlerle kişilerin eylemlerini yan yana anlatıyor Gay; çok zengin bir kelime haznesi ve yer yer lirikleşen bir dille… Bu yazma tarzı “Ebedi Ev”de arada bir ortaya çıkan bir anormali değil, roman dilinin normudur. İşte bu dille William Gay “güzelliğe ve şiddete eşit ölçüde bakıyor ve bunların insan kalbindeki yerini ortaya çıkarıyor”…
1941 yılında Tennessee’de doğan William Gay, liseyi bitirdikten sonra ABD donanmasına yazıldı ve Vietnam Savaşı’na katıldı. Yazmaya 15 yaşında başlamıştı ama hayatını marangozluk ve boyacılıkla kazanıyordu. Hayranlık duyduğu Cormac Mccarthy ile dostluk kurması onu edebiyata daha da yakınlaştırdı. Mccarthy ile sık sık görüşüp yazdıklarını okuttu, usta yazardan tavsiyeler aldı.
15 yaşından beri yazmasına rağmen 1998’de iki öyküsünün edebiyat dergilerinde yer bulmasına kadar hiçbir şey yayımlamamıştı. 1999’da ilk romanı ‘Ebedi Ev’ yayınlandı. Gay bu romanla James A. Michener ödülünü kazandı ve büyük bir ün sahibi oldu. Satış gelirleri ikinci bir roman yazmak için cesaretlendiriciydi. 2000 yılının son aylarında yayımlanan ‘Provinces of Night’ ile hikaye anlatma ustalığını kanıtlayacaktı.
2002’de ‘I Hate to See That Evening Sun Go Down’ adlı öykü kitabını yayımladı. Üçüncü romanı ‘Twillight’ (2006) Güney Gotik tarzının iyi bir örneğiydi. 2007 yılında ABD Ford Vakfı Üyeliği’ne seçilen William Gay 2012 yılında geçirdiği kalp krizi sonrasında hayata veda etti. ‘Little Sister Death’, ‘The Lost Country’ ve ‘Stoneburner’ romanları ölümünden sonra yayımlandılar.