Başkan Karahan’dan yabancı yatırımcıya: Yurtiçi talep normalleşiyor
Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisine gelen talep üzerine, 'Ben Maliye Bakanımın işine karışmıyorum' sözünü hatırlatarak, "O kadar güveniyor. Onun için biz bu programı uygulamakta kararlıyız' dedi.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ekonomi gündemine ilişkin Bloomberg’e konuştu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçen gün kendisiyle ilgili olarak “Ben Maliye Bakanımın işine karışmıyorum” dediğini hatırlatan Şimşek, “O kadar güveniyor. Onun için biz bu programı uygulamakta kararlıyız” dedi. Kur korumalı mevduata (KKM) ilişkin bilgiler de veren Şimşek, sistemden çıkış konusunda ciddi bir ilerleme sağlandığını söylerken “Bence para politikasındaki bu normalleşme ile birlikte herhangi bir teşvike ihtiyaç olmadan KKM’den çıkış tamamlanacaktır. KKM’nin getirdiği en büyük teşvik vergi istisnasıdır. O konuda da önümüzdeki sene bir değerlendirme yapacağız” dedi. Şimşek’in ekonomi gündeminin diğer konularına ilişkin verdiği mesajlar şöyle oldu:
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile çok iyi bir diyaloğumuz var. Bütün bölgeyle siyasi ilişkilerimiz çok iyi. BAE ile olan, yaz boyunca devam eden ve sonuçta da bir programla sonuçlanan diyaloğumuz özünde Türkiye’nin önceliklerini baz alıyor. Birinci en büyük kalem yeşil dönüşüm. BAE ile Enerji Bakanlığımız potansiyel olarak önümüzdeki yıllarda 27 milyar dolarlık bir yatırıma hazır olduklarını söylediler. Bu ne zaman somut bir gidişe dönüşür? Siz de biliyorsunuz, bu yatırım işi biraz kısa soluklu bir iş değil.
İkincisi dijital dönüşüm… Bu da bizim öncelikli konulardan bir tanesi. Türkiye’de büyük ölçekli veri merkezi yok. Bu alanda bir ilgileri var. 5 ile 7 milyar dolar arası bir rakamdan bahsediyorsunuz. Üçüncü olarak biz tabii depremin finansmanını önceliklendirdik. Orada da 8,5 milyar dolarlık bir alan açıldı bize. Son olarak da ihracatın finansmanı için 3 milyar dolarlık bir alan açıldı.
Depremin finansmanını biz kısmen dışarıdan özel tertip tahvil ihracı ile düşünüyoruz. Vade olarak muhtemelen 10 yıl civarında olur. Yani uzun vadeli olur. Fiyatlama, normal piyasa fiyatlaması çerçevesinde olur. Büyük ihtimalle, eğer ihtiyaç hasıl olursa trançlar halinde olur. Yani hemen zaten harcama durumu yok. Dolayısıyla istersek bu yılın sonundan önce o imkandan kısmen yararlanırız.
Bizim birincil önceliğimiz, Türkiye’de makro finansal istikrar, özellikle de fiyat istikrarı boyutuyla başarıyı sağlamak ve böylece Türkiye’nin uzun vadeli büyüme potansiyelini ve performansını yükseltmek. Yani kalıcı refah için biz fiyat istikrarını önceliklendirdik. Yatırımcılar bunu ben inanıyorum ki görüyorlar. Önümüzdeki dönemde de bu gördükleri üzerine de hareket etmeye başlayacaklar. Bizim yatırımcılarla çok iyi bir diyaloğumuz var.
Bu, fon akışına dönüşüyor mu? Nereden baktığınıza bağlı. Birincisi, yılın ilk 5 ayına bakın. Portföy girişleri anlamında eksi 2,9 milyar dolardı. Haziran-eylül dönemine bakın, 4,9 milyar dolarlık bir giriş var. İkincisi özel sektör ve kamunun uluslararası piyasalardan finansmana erişiminde ciddi bir artış var. Türkiye’nin tahvil endeksi spread’ine baktığınız zaman, gelişmekte olan ülkelere göre mayıs sonrası çok güçlü bir performans var.
Türkiye’nin CDS’leri… Geçen sene 900’e çıkmasından bahsetmiyorum, bu senenin önemli bir kısmında 600’e yakın, bir ara 700’leri bulmuş, 700’ün üzerine çıkmış. Şu anda 330’lar civarı. İlgi olmasa bu çerçevede bir fiyatlama olmaz.
Kur oynaklığı… Şu anda gelişmekte olan ülkelerin oynaklığının en düşük bandına yakınız.
Rezerv birikimi… Mayısta 98,5 milyar dolardı, 36 milyar dolar civarında brüt rezervde artış var. 2014’ten beri en yüksek rezerv seviyesine ulaştık. Diyebilirsiniz ki, swaplar şöyle böyle… Yerel bankalarla olan swap onların ihtiyacına binaen yapılıyor. Çünkü döviz kredisi talebi sınırlı ama TL kredi talebi duruyor. Yani benim için önemli olan, yurt dışı swaplardan ari rezerv o da pozitif hem de güçlü pozitif.
Ben inanıyorum ki önümüzdeki aylarda özellikle de yerel seçimler sonrasında Türkiye’nin varlıklarına talep çok ciddi bir şekilde artacak. Yani Türkiye’ye fon akışı ciddi bir şekilde artacak.
Ben nihai faiz oranına ilişkin yorum yapmam. Çünkü Merkez Bankası’nın uhdesinde olan bir konu. Burada biz hep kurala dayalı gideceğimizi söyledik. Para politikasında da sonuçta enflasyonun çıpalanması lazım, kural bu. Onun nasıl yapılacağı bilinen bir şey.
Cumhurbaşkanımızın tespiti doğru. Bizim gibi dezenflasyon programı uygulayan ülkelerde, dezenflasyonda başarı genelde kurda reel değerlemeyi beraberinde getirebiliyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği bu. Ben, prensip olarak kur konularında seviyeye ilişkin çok yorum yapmam. Çünkü bizim bir seviye hedefimiz yok ve Türkiye şu anda dalgalı bir kur rejimine sahip. Burada lira değerli mi, değil mi tartışmasına da prensip olarak girmek istemiyorum. Ama şu bir gerçek; bu sene cari açığa altın hariç bakarsanız, milli gelirin yüzde 1.4’üne denk geliyor. Dolayısıyla sürdürülebilir bir cari açık, yani dış borcun milli gelire oranını artırmayan bir cari açık, şu anda sağlanmış durumda. Analistler tartışmaları eğer temel göstergeler üzerinden yapacaksa, bu hususu da kaçırmamaları lazım.
Şimdi döviz piyasasında göreceli bir normalleşme var. Kurdaki oynaklık, gelişmekte olan ülkelerdeki oynaklık bandının alt seviyesinde. Enflasyonun hala yüksek olduğu bir ülkede zaten nominal bir istikrar söz konusu olmaz. Şimdi kurda nominal istikrar öngörümüzün bir parçası değildir. Reel kurda istikrar, evet. Ama bu tür programlar reel kurda değerlenmeye yol açıyor mu? Evet. Biz başından beri şunu söyledik; rezerv birikimine gideriz ama piyasa koşulları el verdiği ölçüde dedik. Dolayısıyla biz rezerv birikimini yaptık.
Sadece kur korumalıdan dönüşlerde Merkez Bankamız döviz talebini karşıladı. Onun ötesinde şu an itibarıyla bir müdahalemiz söz konusu değil, olmayacak.
Kur korumalıya gelince… Kur korumalıdan çıkış sürecimiz fiilen başlamış durumda ve çok ciddi bir ilerleme sağladık. Bence para politikasındaki bu normalleşme ile birlikte herhangi bir teşvike ihtiyaç olmadan KKM’den çıkış tamamlanacaktır. KKM’nin getirdiği en büyük teşvik vergi istisnasıdır. O konuda da önümüzdeki sene bir değerlendirme yapacağız. Rezerv birikimi bu şekilde devam ederse tabii ki sürecin hızlandırılmasına ilişkin bir değerlendirme olabilir.
Var ama herhalde daha çok olmasını bekliyorsunuz.. Yoksa giriş var. Yatırımcı ilgisi de var. Bir de şöyle bakmak lazım, biz hep yabancı yatırımcı diye olaya yaklaşmıyoruz. Bizim için önemli olan yatırımcılar. Türk vatandaşlarının, vatandaşlarımızın portföy tercihlerinde çok bariz programa inanç yönünde bir değişiklik var. Yoksa bu kadar rezerv birikimi olmaz. Ben neden gelecek sene hızlanır diyorum; şu anda uyguladığımız politikanın sonuçlarının görülmesi zaman alıyor. Para politikası gecikmeyle çalışıyor.
Yani şu anda program çalışıyor, sonuçlarını görüyoruz. Ama özellikle dezenflasyon anlamında bakıyorsanız yıllık enflasyon anlamında bakıyorsanız önümüzdeki yılın ikinci yarısında bu çok bariz olarak ortaya çıkacak. Bu sadece baz etkisinden kaynaklanmayacak, bugün alınan politika kararlarının gecikmeli etkileri o zaman tezahür edecek.
Biz gittiğimiz hiçbir yerden para istemedik. Bunu açık konuşayım. Hatta birçok yerde biz “Biz sizden para istemiyoruz” dedik. Biz ortaklığımız geliştirmek istiyoruz. Bakın piyasa üzerinden Türkiye fonlanıyor şu anda. Türkiye’nin vadesine 12 aydan az kalmış yani kısa vadeli borcu neydi? Yaklaşık olarak 210 milyar dolar. Peki 6-7 aydır biz bunu yönetmiyor muyuz? Bunu yönetirken rezerv artıyor mu? Bakın cari açık var, ciddi bir kısa vadeli borç var. Demek ki biz başarılıyız, para girişi var. Onun için biz olaya öyle bakmıyoruz. BAE dedi ki biz 51 milyar dolarlık bir programa çıkacağız. Biz de çok teşekkür ederiz dedik.
Bizim birincil önceliğimiz getiri eğrisi inşa etmek, orada başarılı olduk. Yani bu yoksa swap piyasası işlevsel olsa da olmasa da çok önemli olmaz. Önemli olan, kredibilitesi olan güvenilir bir para politikası ve bunun bir yansıması olarak getiri eğrisi inşası, yani köprü inşası, bunu yaptık. Swap konusunu önümüzdeki dönem değerlendireceğiz. Doğrusu gerek rezerv, gerek cari açık, gerekse dezenflasyon bunlara bir bütün olarak bakıyoruz. Bu konularda elimiz rahatladıkça birtakım kısıtlayıcı unsurları peyderpey kaldıracağız. Ama size bu konuda bir tarih vermek, yönlendirmek istemiyorum.
Bizim programın özü şu: Doğru politikalar, beraberinde yatırımcı güveni, onunla birlikte makro finansal istikrar kur dahil olmak üzere dezenflasyon ve bu döngünün güçlenerek devam etmesi. Program bu şekilde çalışacak. Kısa vadede biz parasal sıkılaşmanın büyümeyi bir miktar aşağı çekeceğini OVP’de öngördük. Kısa vadede iç talebin yumuşayacağını, yavaşlayacağını programın en başından beri söylüyoruz.
Ancak fon akışındaki hızlanma ile birlikte bu yavaşlamanın sınırlı olacağını düşünüyoruz. İkinci olarak orta ve uzun vadede fiyat istikrarını sağlamış, yani enflasyonu tek haneye düşürmüş ülkenin büyüme potansiyeli çok daha yukarılarda oluyor. Dolayısıyla biz bunu bir çelişki olarak görmüyoruz.
Kısa vadede tabii ki ekonomide yeniden dengelenme ihtiyacı bariz. Bu yeniden dengelenme, iç talebin sınırlanmasını içeriyor. Zaten iç talebi kontrol etmeden cari açığı aşağılara çekmek, enflasyonu ciddi bir şekilde aşağı çekip orada tutmak pek olası değil. O nedenle büyümeye ilişkin tabii ki biz aşağı yönlü riskleri gördük, yansıttık. Bunun ötesinde bir şey olur mu, bakacağız.
Ama şunun altını net bir şekilde çizmek istiyorum. Önümüzdeki dönemde ihracatı artırmak birincil önceliğimiz. Eximbank’ın sermayesini yüzde 49 artırdık, daha da artıracağız. İhracatın finansman imkanlarını daha da artıracağız. Bankalara toplumsal kredi notu üzerinden imkanlarının yatırıma ve ihracata yönlendirilmesi sağlanacak.
Makul seviye orta vadede tek hanedir. İdeali düşük tek hanedir bizim için. Yani küresel normların dışında bize uygun bir standart yok. Sonuçta bunu bir kademeli bir enflasyon programı öngördüğümüz için gerçekçi bir düzlemde bakacak olursak, gelecek sene Merkez Bankası’nın tahmini biliyorsunuz yüzde 36 seviyesinde. Sürdürülebilir, yüksek büyüme için dezenflasyon bir ön koşuldur, bir karşı rüzgar değil. Dezenflasyon gerçek manada sürdürülebilir yüksek büyümeyi beraberinde getirecek, onun için bu konuda kaygılı değilim. 2025 sonunda da yüzde 14, 2026 sonunda da tek hane. Ama bizim ideal olarak varmak istediğimiz eşik kesinlikle düşük tek hane. 2010’lu yıllarda bunun eşiğinden döndük. Bu defa bunu başarmak istiyoruz.
Enflasyon muhasebesi uygulanmasına yönelik gündem, biz taslak bütçeyi hazırladıktan sonra ortaya çıktı ve bütçe süreci parlamentoda devam ediyor. O bütçe, o varsayımla yapılmamıştı. Dolayısıyla bizim bankalara, özellikle finans kuruluşlarına, enflasyon muhasebesini 2024’te uygulamaya koymamız halinde bütçede daha önce öngörülmemiş ilave büyük bir açık çıkıyor ortaya.
O nedenle ben Plan Bütçe Komisyonu’nda dürüst davrandım. Bana sordular, ben “Reel sektörün etkisi sınırlı, ama finans sektörü etkisi ciddi olur” dedim. O nedenle büyük bir ihtimalle, yani 2024’te biz tabii ki enflasyon muhasebesine geçeceğiz. Bankalar isterlerse, finans kuruluşları isterlerse enflasyon muhasebesine göre bilançolarını hazırlarlar. Ama vergileme açısından 2024’te uygulama yapmayacağız.
Kesinlikle doğru değil. Ben hep şunu söyledim; ilk yaptığım işlerden bir tanesi BDDK’ya bir duyarlılık analizi yaptırmak oldu. Bugün itibariyle şunun altını net olarak çizmek istiyorum; şu anda bankacılık sisteminde sermaye yeterlilik oranı yüzde 18,5. Kanuni gereklilik yüzde 8. Biz uzun bir süredir geleneksel olarak yüzde 12 altına izin vermiyoruz. Şu anda bankacılık sektörünün sermayesi güçlü. Bana kamuyla ilgili soru sormuşlarsa, kamuda da sermaye yeterliliğinde sorun yok. Ben “ihtiyaç olursa devlet arkasındadır” demişimdir. Zaten bunlar bizim kamu bankaları, bunu demeyeceğim de ne diyeceğim… Şu an için kamuda da ihtiyaç yok. yüzde 12’nin altında herhangi bir banka bu çerçevede yok.
Kendisi geçen bir MKYK’da, yani sonradan da basına yansıdı; gelen bir talep üzerine “Ben Maliye Bakanımın işine karışmıyorum” dedi. O kadar güveniyor. Onun için biz bu programı uygulamakta kararlıyız. Tabii ki kolay değil. Ama kararlıyız ve sonuç alacağız. Türkiye’de şu anda makro finansal istikrara ilişkin riskler azaldı. Bunu piyasalar söylüyor. Peki enflasyon düşer mi? Kesinlikle düşer.