Halide Edib’in unutulan tablosunun artık belgeseli var
Tirya moru ya da Sur moru Antik Çağ'da bir servete bedeldi. Roma İmparatorları dışında onu kullananların cezası idamdı. Kleopatra takıntılı biçimde bu renge aşıktı. İstanbul'un fethiyle yok olan renk Suriye'deki keşif sayesinde yeniden üretildi.
Bugün daha çok insani dramlarla gündemde olan Suriye geçmişte insanlığın en önemli medeniyet merkezlerindendi. En çok bilineni Palmyra olmak üzere insan yerleşiminin hâlâ devam ettiği Humus, Hama, Halep ve Şam gibi binlerce yıllık kentlere ev sahipliği yapan ülkenin toprakları formülü yüzlerce yıldır bulunamayan altından da değerli bir rengin yeniden keşfine vesile oldu.
Ülkenin batısında, bir zamanların görkemli kenti Qatna’da keşfedilen bir kral mezarı ‘Tirya moru’ ya da diğer adıyla ‘Sur moru’nun altı yüzyıl sonra yeniden elde edilebilmesine imkân sağladı. Zira kentteki boyahanelerde bulunan tarif İstanbul’un fethinden sonra kaybolmuş ve bu renk yüzlerce yıl boyunca bir daha üretilememişti.
Doğu Roma başkenti İstanbul’da rengi kullanma imtiyazı sadece imparatora ve din adamlarına aitti. Benzer bir durum Roma’daki Vatikan için de geçerliydi.
Bir zamanlar sadece Roma imparatorlarının kullanabildiği bu rengi üretmek oldukça zor ve maliyetliydi. Dolayısıyla büyük bir prestij anlamına da gelen rengi kullanmanın bedeli altından da yüksekti.
Tam rakam verecek olursak, milâttan sonra 301 yılındaki bir fermana göre bu rengin bedeli ağırlığının üç katı değerinde altına eşti.
Devrin zenginleri çok istemelerine rağmen Tirya moru rengini elbiselerinde kullanamıyordu. Zira Roma İmparatorluğu sınırları içinde bu rengin olduğu bir elbiseyi giymenin cezası idamdı.
‘Tirya Moru’ adı da rengin üretildiği bugünkü Lübnan sınırları içinde kalan Sur antik şehrinin eski adından geliyor.
İnsanların binlerce yıl boyunca gıptayla baktığı bu renkte eşya o kadar azdı ki mevcut olanlar da zaman içinde yıprandı ve tarihin tozlu sayfalarına gömüldü. 1453’ten sonra da bu rengi bir daha kimse üretemedi; ta ki Qatna’daki krallık mezarında bir leke tabakası arkeologların dikkatini çekene kadar.
Lekelerden örnek alan arkeologlar yaptırdıkları detaylı araştırmada bunun yüzlerce yıldır kayıp olan ‘Tirya moru’ olduğunu tespit etti. Ayrıştırılan pigmentler sayesinde renk yeniden elde edildi. 15. yüzyıldan sonra unutulan tarifinin ardından yeniden üretilebilen renk arkeoloji dünyası kadar sanat ve moda alanında da heyecanla karşılandı.
Ama bir büyük sorun var: Antik çağda bu özel renk üç deniz salyangozu türünün salgılarından üretiliyordu.
Qatna’daki keşfe rağmen ‘Tirya moru’nu günümüzde eski reçeteyle üretmek kolay değil. Çünkü renge katkı sağlayan canlılardan Murex deniz salyangozları kirlilik ve iklim krizi dahil birçok insani etkinin tehdidi altında. Renge kırmızımsı ton veren Stramonita haemastoma Doğu Akdeniz’den çoktan yok oldu. Dolayısıyla ‘Tirya moru’ nihayet yeniden canlanmış olsun ya da olmasın, kesin olan bir şey var: Kolayca tekrar kaybolabilir.
Benzersiz yoğun rengi ve solmaya karşı direnciyle tirya moru Güney Avrupa, Kuzey Afrika ve Batı Asya’daki antik uygarlıklar tarafından çok sevilmişti. İlk kez bir Fenike şehri olan ve bugünkü Lübnan topraklarında yer alan Tir Antik Kenti’nde üretildiği düşünülen renk adını da haliyle buradan aldı. Bölgede renk o kadar seviliyordu ki pelerinlerden yelkene, tablolara, mobilyalara, alçılara, duvar resimlerine, mücevherlere ve hatta mezar kefenlerine kadar her şeyde bu renk vardı.
Tabii bu durum olaya Romalılar el atmadan önceydi. Tirya morunun büyüsüne kapılan Romalılar renge olan tutkuları yüzünden başkentlerini ziyaret eden yabancı bir kralı bile öldürmüştü: Milâttan sonra 40 yılında Roma’yı ziyaret eden Moritanya Kralı, üzerindeki pelerin bu renkte olduğu için amfitiyatroda katledilmişti.