Kılıçdaroğlu’ndan ikinci ‘Bay Kemal’in Tahtası’ videosu: 50 üretim üssü kuracağız
Türkiye İstatistik Kurumu ekonomik büyüme rakamlarını açıkladı. Evet yıllık büyüme yüksek ama çeyreklik büyüme rakamı ciddi yavaşlamayı işaret ediyor. Ekonomi yavaşlayınca işsizlik de artar. Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan buna ne diyecek?
Ekonominin bu yılın üçüncü çeyreğinde yani Temmuz, Ağustos, Eylül aylarında yüzde 5.9 büyüdüğünün açıklanması, iktidara yakın medya tarafından top atışlarıyla kutlandı. Yüzde 5.9’luk büyümeyi küçümseyecek değilim ama asıl konuşulması gereken, Türkiye ekonomisinin durmuş olmasıydı.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı gayri safi hasıla verisine göre Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte bir önceki çeyreğe göre sadece yüzde 0.3 büyüdü. İkinci çeyrekte doludizgin (Yüzde 4.7) büyüyen özel tüketim harcamaları ise üçüncü çeyrekte yüzde 1.7 küçüldü. Bu, 2020’den bu yana ilk daralmaydı.
Yani yüzde 5.9’luk yıllık büyümeye kanmayın, aslında Türkiye ekonomisi ciddi anlamda yavaşlamış durumda. Bu da uygulanan sıkı para politikasının doğal bir sonucu. Merkez Bankası’nın politika faizini yüzde 8.5’den yüzde 40’a çıkarmasının, kredilere yönelik ek miktarsal sıkılaşma önlemlerinin bu sonuca yol açması kaçınılmazdı. Faizler artınca kredi kullanımı ciddi oranda yavaşladı, bu da ikinci el oto, konut, mobilya gibi birçok sektörü vurdu. Konut alımlarının üçte biri normalde krediyle yapılırken bu oran yüzde 10’un da altına indi; ikinci el otomobilde yaprak kıpırdamadığı için fiyatlar düşmeye başladı.
“Fiyatlar düşüyorsa ne güzel işte” diyebilirsiniz, ben de kötü demiyorum, enflasyonu düşürebilmek için bu göze alınmak zorunda. Ama bunun Türkiye ekonomisini durdurmak gibi bir yan etkisi var.
“Yan etki” ifadesi biraz hafif kaldı, daha açık söyleyeyim, ekonomideki yavaşlama işsizliği artıracak. Çünkü satışlar düşerse şirketler yeni istihdama gitmez, bazı çalışanlar işten çıkarılır. Satışlar düşüyor mu? Evet düşüyor, düşmese çeyreksel büyüme yüzde 0.3’e gerilemezdi. Nitekim yine TÜİK’e göre perakende satış hacmi Ağustos ve Eylül’de bir önceki aya göre düştü. Bu iki ayda sanayi üretimi de aylık bazda daraldı.
Görünen köy kılavuz istemiyor, ekonomik durgunluk işsizliği az veya çok artıracak. Ne kadar? Tahminler çeşitli, Citibank önceki gün yayınladığı Türkiye raporunda işsizliğin 2024’te yüzde 9.6’dan 12.4’e çıkacağını öngördü. Bu, önümüzdeki yıl 600-700 bin kişinin işsiz kalması demek. Altı yüz-yedi yüz bin deyip geçmeyin, sayıların arkasında aileler, insanlar, mutfakta kaynayan veya kaynamayan tencereler var…
2024’ün en kritik sorusu bence Erdoğan’ın işsizlikte yaşanacak artışa nereye kadar dayanabileceği. Büyümeyi, hatta dolu dizgin büyümeyi sevdiğini biliyoruz. Haksız da değil, büyüme seçim kazandırıyor. Enflasyondaki patlamaya rağmen güçlü büyüme sayesinde Mayıs’ta yine kazanması, bunu bir kez daha gösterdi.
Ama seçimden sonra sil baştan yaptı, ekonomiyi yöneten ekip ve politikalar kökten değiştirildi, sıkı para politikasına geçildi, faiz artırımları başladı.
Sıkı para politikası ne kadar devam edecek? Erdoğan’ın “Sıkı para politikasıyla enflasyonun önümüzdeki dönemde tek haneye düşeceğini” söylemesi, ekonomideki yavaşlamayı bir noktaya kadar kabul ettiğini gösteriyor. Mart’taki yerel seçimlerden sonra dört yıl boyunca seçim olmaması da, sıkı para politikasının seçim ekonomisiyle bölünmeden uzun bir süre boyunca uygulanacağı beklentisine yol açıyor.
Ama dereyi görmeden paçaları sıvamamak lazım. Bu kadar gemi azıya aldıktan sonra enflasyonu düşürebilmek için faizlerin çok uzun bir süre boyunca yukarıda tutulması gerekiyor. Merkez Bankası’nın politika faizinin belki de bir yıl boyunca, yani 2025’e kadar yüzde 40’ta tutulması gerekecek. Ve faiz tek başına yeterli değil, devletin kemer sıkması, yapısal reformların yapılması da şart.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bütün bunlara tamam demesi mümkün mü? Büyük bir değişimden geçtiyse, ekonomiye dair fikirlerini tümüyle değiştirdiyse mümkün. Peki bu mümkün mü? İnsan belirli bir yaştan sonra ne kadar değişebilir?
Bana kalırsa yerel seçimler bir kez atlatıldıktan sonra büyüme dostu politikaların bir kez daha gündeme gelmesi, piyasaların beklediği yapısal reformların derin dondurucuda kalmaya devam etmesi ve en önemlisi faizin olması gereken tarihten daha erken indirilmeye başlanması azımsanmayacak bir ihtimal.
Yabancı sermayenin Türkiye’den uzak durmaya devam etmesinin sebebi bu olabilir mi?
Amerikalı yazar O.Henry’nin gençken okumaya doyamadığım bir kitabı vardı:
“Yaşayan görür.”