MTV zam görüşmelerine katılmayan CHP, AYM’ye gidiyor
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, 2024 yılı için enflasyon yüzde 33 öngörüldüğü halde memur ve emeklilerine verilen zam oranının toplu sözleşme gereği ve enflasyon farkıyla yüzde 50'yi bulacağını açıkladı.
Milyonlarca çalışan, memur ve emeklinin gözü yeni yılda yapılacak maaş zammında. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TRT Haber’de katıldığı bir canlı yayında yeni yılda uygulanacak asgari ücret ile emekli maaşlarında yapılacak zamma ilişkin açıklamalarda bulundu. Yılmaz, asgari ücrette çalışanları enflasyona ezdirmeyeceklerini belirterek memur ve emekli zammı için oran verdi. Memur ve emekli maaşlarına toplu sözleşme gereği ve enflasyon farkı ile birlikte gelecek yıl öngörülen yüzde 33 enflasyonun oldukça üzerinde, yüzde 50 civarında artış yapılacağını belirten Yılmaz, şunları söyledi:
“İmkanlarımızı sonuna kadar zorlayarak inanın, depreme rağmen bütün bu şartlara rağmen, elimizden gelen her şeyle emeklimizin yanındayız. Yanında olmaya devam edeceğiz. Memur emeklisiyle ilgili şöyle bir durum var. Memurun biliyorsunuz toplu sözleşme gereği alacağı bir fark var. Aldığı bir artış var, artı enflasyon farkı var. Bu da oldukça önemli bir rakama gelecek gibi görünüyor. Dolayısıyla bu memur emeklisine de zaten yansımış olacak. Bu artış gelecek sene için öngördüğümüz enflasyonun oldukça üzerinde bir artış. Orta Vadeli Program’da 33 dedik biz biliyorsunuz artışa. Merkez Bankamız bunu 36 olarak revize etti ama işte bu bantta bir enflasyon beklediğimiz ortamda, yüzde 50 civarında bir artış memur ve memur emeklisi için. İşçi emeklileri daha farklı şartlara tabi. Bir de asgari emekli ücreti alanlar var. Onlardan bir kısmının farklı durumda olanlar var. İşte kök ücretten şuradan buradan. Tabii ki Kabinemiz, hükümetimiz bu işi tartışacaktır. Bütçemizin deprem yükü altında olduğu, çok ciddi birtakım çevremizde sorunların yaşandığı, dünyada büyümenin, ticaretin oldukça zorlu olduğu bir dönemde biz elimizden gelen tüm imkanlarımızla emeklimizin yanında olacağız. Bu dengeyi koruyucu, farklı emekli kesimleri arasındaki dengeyi koruyucu, özellikle daha düşük alanları gözetici bir yaklaşım sergileyeceğiz.”
Yılmaz, 5 yıllık ülke risk priminin (CDS) mayıs ayında 700’lere kadar çıktığını, bugün gelinen noktada 300’lerin dahi altını test ettiğini hatırlatarak, bunun Türkiye’ye ilişkin algıdaki değişimi, dönüşümü, güven ortamındaki artışı gösterdiğini kaydetti.
Son dönemde, bütün bu adımların katkısıyla Türkiye’ye dışarıdan fon akışının arttığını dile getiren Yılmaz, bunun kredi notlarındaki yükselmelerle daha da artacağını, Türkiye’deki yatırım ortamının çok daha olumlu bir noktaya geldiğini söyledi.
Yılmaz, “Kim ne derse desin dünyada en iyi yatırım yapılabilir ülkelerden biri Türkiye. Coğrafyasıyla genç nüfusuyla birikimiyle dinamizmiyle ve buna biz Türkiye Yüzyılı diyoruz. Cumhuriyet’imizin yüzyılını geride bıraktık. Şimdi Türkiye Yüzyılı, yatırımların yüzyılı olacak ve büyümeye, gelişmeye devam edeceğiz” değerlendirmesini yaptı.
Enflasyonla mücadele edilmesine rağmen Türkiye’nin bu yıl üçüncü çeyrekte yüzde 5,9 büyüdüğünü, 9 ayda ise yüzde 4,7 büyüdüğünü anlatan Yılmaz, yıl sonunda yüzde 4,4 hedefinin rahatlıkla yakalanacağını ifade etti.
Yılmaz, Türkiye’nin milli gelirinin yıllıklandırılmış olarak 1 trilyon 76 milyar doları bulduğunu, yıl sonunda 1,1 trilyona yakın seviyede bir milli gelir beklediklerini bildirerek, şöyle devam etti:
“Bu 1 trilyon eşiğini de ilk defa aşmış oluyoruz. Tarihimizde ilk defa Türkiye nominal dolar bazında 1 trilyon doları bu yıl aşmış olacak. Kişi başına gelirimiz de 12 bin 500 dolarlar civarında gerçekleşecek diye düşünüyoruz. Bu da önemli gerçekten. Nominal olarak 17. büyük ekonomi olarak bu yılı kapatmayı öngörüyoruz. Satın alma gücü paritesiyle milli gelire baktığımızda ise dünyanın 11. büyük ekonomisi olarak yolumuza devam ediyoruz.”
Türkiye’nin büyüme ve reel ekonomide çok başarılı olduğunu, artık enflasyonla mücadelenin en öncelikli mesele haline geldiğini anlatan Yılmaz, bu doğrultuda izlenen para, maliye politikaları ve yapısal reformların ilk etkilerini görmeye başladıklarını belirtti. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Aylık bazda bir düşüş eğilimine, bir ivme kaybına girdi enflasyon. Geçen yıl aylık ortalama 4,3 enflasyon olmuş. Son üç ayda bu rakam 3,8 seviyesine düşmüş durumda. Yani aylık bazda sonuçlar çıkmaya başladı. Yıllık bazdaki sonucu ise belirgin bir şekilde 2024’ün ortalarından itibaren göreceğiz. Niçin böyle? Geçtiğimiz yaz döneminde çok yüksek artışlar yaşadık. Normalde mevsimsel etkilerle bakarsanız yazın düşük olur enflasyon, sonbaharda yüksek olur. Bu sene biraz tersini yaşadık doğrusu. Yazın yüksek oldu. Kurdaki hareketlilik, başka faktörler. Şimdi geldiğimiz noktada tedbirlerimizin neticesinde mevsimsel koşullar aleyhte olduğu halde enflasyonda aylık bazda ciddi bir ivme kaybı söz konusu. Yıllık bazda bu baz etkisi dediğimiz bir şey var. Yani yazın hesabımıza giren bu yüksek rakamların hesaptan çıkması gerekiyor ki ciddi bir düşüş gerçekleşsin. O da önümüzdeki 2024’ün ortaları gibi gerçekleşmiş olacak. Dezenflasyon süreci diyoruz. 2025’te bu bir istikrar süreciyle devam edecek. Yüzde 15’lere kadar düşmesini öngörüyoruz 2025’te enflasyonumuzun. 2026’da ise tek haneli rakamlara, yüzde 8,5 gibi bir rakam var Orta Vadeli Program’ımızda, tek haneli rakamlara yeniden dönüş olacak. Bu çok önemli bir şey; öngörülebilirlik sağlamak bakımından, sosyal adalet bakımından, vatandaşımızın satın alma gücünü koruma bakımından. Dolayısıyla enflasyonu kademeli bir şekilde tek haneli rakamlara yeniden düşürme perspektifimiz var. Bunu da laf olarak söylemiyoruz. Altını politikalarla doldurmuş durumdayız. Adım adım da bunları hayata geçiriyoruz.”
Asgari ücrette yapılacak artışa ilişkin soruya Yılmaz, şu yanıtı verdi:
“Bir taraftan işçimizin alım gücünü korumak, refahını artırmak elbette hepimizin amacı. Ama diğer taraftan işverenimizin de istihdamını devam ettirmesi, daha fazla insanı istihdam etmesi, kayıt dışına istihdamın kaymaması, rekabet gücünün dış dünyaya karşı korunması gibi haklı kaygıları var, söylemleri var, argümanları var. İşte buradaki dengeyi iyi kurgulamak gerekiyor. Kısa vadede bu ikisi birbirinin zıddı gibi görünebilir ama orta, uzun vadede aslında menfaatler bir. Aslında işletmelerin gerçek sahibi bence çalışanlar. İşletmeler güçlü olacak, verimli bir şekilde çalışacak, büyüyecek ki daha fazla çalışanı istihdam etsin, daha fazla refah üretsin. Verimliliği artırsın, verimlilik arttıkça da sürdürülebilir bir şekilde gelir artışı sağlansın. Dolayısıyla bir denge içinde bunun belirleneceğini düşünüyorum. Ama ana ilkemiz her zaman çalışanlarımızı enflasyona ezdirmemek olmuştur. Hiçbir dönemde de bunu yapmadık. Bütün kesimlere, 2002 ile bugün, memura, işçiye, emekliye, asgari ücrete hangi kaleme bakarsanız bakın hiçbir kalem reel olarak geriye gitmemiştir.”