Katar’da Erdoğan-Al Sani görüşmesi: Masada Gazze vardı
Filistinli yönetmen Mai Masri, 4. Esenler Film Festivali için İstanbul'a geldi. Ayağının tozuyla da 10Haber ile buluştu. Masri "Filistin halkı 75 yıldan fazla direniyor. Bir Filistinli ve bir yönetmen olarak sinema benim için direniş demek" diyor.
Filistinli yönetmeni Mai Masri en çok ‘3000 Gece’ filmiyle tanıyoruz. Lakin Filistin ve sinema deyince akla gelen isimlenden biri. Yıllardır belgesel ve kurmaca filmleriyle Filistinlilerin hikayesini anlatıyor tüm dünyaya.
Şimdilerde Mai Masri Türkiye’de. 4. Esenler Film Festivali için İstanbul’a geldi. İstanbul’a geleceğini öğrendiğimiz an, 10Haber olarak buluşmak istedik kendisiyle. Kabul etti. The Marmara Pera’da buluştuk. Yönetmen, yaşanan tüm kötülüklere rağmen umuda odaklanıyor. Umudunu yitirmeyi reddeden Masri, Filistinlerin yaşadığı acıları sinemanın diliyle dünyaya anlatmakta kararlı. Türkiye’nin Gazze’de yaşanan insanlık dramına karşı gösterdiği tavırdan çok etkilendiğini söyleyen yönetmen ortak film projeleri için de istekli.
– Filistinliler için yıllar süren bu mücadelede sinema tam olarak ne ifade ediyor?
– Bir yanıyla sinema bizim için direniş demek. Filistin halkı 75 yılı aşkın bir süredir direniyor, mücadele ediyor. İngilizlerin kolonyal işgalinden beri bu böyle. Bir Filistinli ve bir yönetmen olarak sinema benim için direnişin çok güçlü bir parçası. Ben derdimi görüntüyle anlatan biriyim. Filistinlilerin hayatta kalabilme yönlerini, tarihlerini ve hatıralarını yansıtıyorum. Bu da benim işimin parçası.
– Yıllardır Filistin’de yaşananları, İsrail’in baskılarını filmlerinde anlatıyorsunuz. Çektiğiniz filmler dünyanın pek çok yerinden gösteriliyor. Filistin meselesiyle ilgili filmlerin insanların fikrini değiştirdiğine tanıklık ettiniz mi?
– Bence sinema, bir şeyleri ifade etmek için en etkili araç. Bu sayede milyonlarca insana erişebiliyorsunuz. Filistin’e dair filmler yıllarca dünyanın dört bir yanında gösterildi. Zor olsa da festivallerde ve dünyanın dört bir yanındaki sinema salonlarında izleyiciyle buluştu. Benim kişisel deneyimlerim, filmlerin insanların fikirlerini değiştirmede etkili olduğu yönünde. Özellikle de Filistin’e dair hiçbir şey bilmeyenler nezdinde. Zira medya tarafından onlara ya belli bir bakış açısıyla haberler iletiliyor ya da hiç iletilmiyor. İnsanların bu konu hakkında bilgi sahibi olma isteğine sahip olduklarını da gördüm. Öte yandan bu yapımlar insanlara Filistin konusunda ilham oluyor. Örneğin benim filmlerinden biri olan ‘Şatila’nın Çocukları / Children of Shatila’yı izleyen bir Japon caz müzisyeni bundan çok etkileniyor. Ardından da Tokyo’da topladığı yardımlarla Filistin’e çok sayıda enstrüman gönderiyor. Size bunun gibi çok sayıda örnek sayabilirim. Elbette üç beş film toplumlardaki yaygın fikirleri değiştirmek için yeterli değildir ama bir farklılık da yaratabiliriz.
– Gazze’de yaşananlarla ilgili İsrail hükümetine tavır gösteren sanatçılar bir şekilde mahalle baskısına maruz kalıyor. Batı dünyasının ciddi bir bölümü meseleyi doğru kavrayamıyor. Sizce neden böyle?
– İnsanların bu konu hakkında bir şeyler söylemeleri, protesto yapmaları ve duruş sergilemeleri gerçekten çok önemli. Çünkü sessiz kalmak bizce suça ortak olmak gibi. Bu sesizlik insanlığı, suça ortak yapar. Bu yüzden işlerini tehlikeye atma pahasına sesini yükselten herkese büyük saygı duyuyorum. Kendisini medeni olarak nitelendiren kimi ülkelerdeki iki yüzlülüğü ve maskeli yüzleri bu süreçte bir kez daha gördük.
– Filistin halkı için dünyanın dört bir yanında onlara destek olmak için gösteriler düzenleniyor. Bu gösteriler onlara neler hissettiriyor?
– Filistinlilerin özellikle internete çok kısıtlı erişimleri var. Bu zaman zarfında sosyal medyadan dünyadaki tepkileri takip ediyorlar. Londra’da yarım milyon insan belki de daha fazlası Filistin için yürüdü. Washington DC’de Vietnam gösterileri sonrası en büyük yürüyüş düzenlendi. Bunlarn hepsi tarihi anlar. Dünyanın dört bir yanından insanlar Filistin için adalet talep ediyor.
– 35. İstanbul Film Festivali’nde de gösterilen ‘3000 Gece’de hapishanede kadın, çocuk ve anne olmayı anlattınız. Gazze’de kadın, çocuk ve anne olmak nasıl bir şey sizce?
– İsrail bombardımanlarının en büyük kurbanları kadınlar ve çocuklar. Yenidoğan bebekler bu saldırıların en küçük kurbanları. Yaşananlardan en çok etkilenenler kesinlikle kadınlar ve çocuklar. Biz yönetmenler yaşanan tüm bu katliamlar karşısında her şeye rağmen umuda odaklanmalıyız. Tüm bu acıların içerisinde dahi umudu buldum. Çünkü bu insanlarda asalet, cesaret ve direnci gördüm. Üstelik bu insanlar, insanlıklarını da kaybetmiyor. İşte bu yüzden işin sadece trajik yönlerine odaklanmamalı. Umut hep var ve biz umuda odaklanmalıyız. Bu bana gelecek için umut veren ve gelecek projelerime de ilham olan bir duygu.
– 4. Esenler Film Festivali için İstanbul’dasınız. Bir yönetmen olarak bu şehirde olmak hakkında ne söylemek istersiniz?
– Ben İstanbul’u çok seviyorum. Burada olmak her zaman harika. Ancak bu dayanışma seviyesini görmek de çok güzel. Bundan çok etkilendiğimi söylemeliyim. Esenler Film Festivali’nin de bu konuya ne denli odaklandığını görmekten çok mutluyum. Bu gerçekten çok ilham verici. Burada sinemacılarla deneyimlerini paylaşmak, tanışmak da çok önemli. Buraya gelebilmek ve Türk oyuncularla tanışabilmek de çok güzel.
– Hangi oyuncularla tanışma fırsatınız oldu?
– Bu süreçte Ayla Algan ile tanışma fırsatı buldum. Kendisinden çok etkilendim. Ülkenizde çok önemli bir oyuncu olduğunu biliyorum. Kişiliğinden çok etkilendim. Benim için de çok ilham verici biri olduğunu hissettim.
– Kendisiyle bir proje yapmak ister miydiniz?
– Elbette. Genel olarak Türkiye’de bir şeyler üretmeyi çok istiyorum.
– Bir süre önce Filistinli müzik grubu Le Trio Joubran ile röportaj yapmıştım. Onlara sorduğum soruyu size de yöneltmek istiyorum. Böylesi zamanlarda sanat yapmayı sürdürmek konusunda Filistinliler ne düşünüyor?
– Bence sanat, Filistinliler için çok önemli. Örneğin Gazze’de bombardımana rağmen insanlar şarkı söylemeyi sürdürüyor. Bence zaten tam da şu an sanatçıların konuşması gerektiği bir zaman. Bu, bizim yapabileceğimiz en iyi şey.