Pentagon’dan UFO cevabı: Kongre oturumundaki iddialar yalanlandı
İsrail ve Filistinli direniş güçleri arasındaki savaş dördüncü ayına girmek üzere. Ama gündem Beyrut ve Kirman'daki saldırılar, Kızıldeniz ve ABD'nin Irak'taki saldırısı oluverdi. Son gelişmeler ABD ve İran'ı da savaşın içine çekebilir mi?
“İran’da Direniş Ekseni’ni yönlendiren Kudüs Güçleri’nin önemli bir ismiydi Seyyid Razi Musavi. İran’ın Ortadoğu politikasını özellikle de Direniş Ekseni bağlamında koordine eden isimlerden biriydi” diyor İran uzmanı Arif Keskin. Aynı zamanda Kudüs Güçleri’nin en önemli komutanlarından biri olan Kasım Süleymani’nin dostu olarak bilinen Musavi, İsrail’in Suriye’nin başkenti Şam’a düzenlediği hava saldırısında öldürüldü.
Sonra sıra Lübnan’ın başkenti Beyrut’taki Hamas ofisine geldi. Saldırıyı üstlenen çıkmadı ama günler öncesinde İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, “Lübnan ile diplomasi yolları tükeniyor. Lübnan hükümeti ya da dünya harekete geçmezse İsrail ordusu bizzat harekete geçecek” diyerek zaten yüksek seyreden tansiyonun yeni bir noktaya taşınacağının sinyallerini vermişti. Bu açıklamadan beş gün sonra Beyrut’ta, “Hizbullah’ın kalesi” olarak bilinen Dahiye’deki hava saldırısında Hamas’ın iki numaralı adamı Salih El Aruri öldürüldü. Lübnan Direniş Ekseni’ne dahil olmasa da Hizbullah bu ittifakın içinde yer alıyor.
Suriye, Lübnan derken bu sefer İran’da, tam da Kasım Süleymani’nin ölüm yıldönümünde, mezarının yakınında çok büyük bir patlama gerçekleşti. Diğer iki saldırıdan farklı olarak bu saldırıda en az 84 kişi öldü, 280’den fazla kişi yaralandı. 1979 Devrimi’nden bu yana en kanlı saldırı olarak tarihe geçti yeni saldırı. İran’daki saldırıda da gözler İsrail’e dönse de olaydan bir gün sonra terör örgütü IŞİD saldırıyı üstlendi. Kasım Süleymani İran’ın o kadar değer verdiği bir komutan ki ekim ayında normalleşmenin bir göstergesi olarak Suudi Arabistan ve İran takımları arasında yapılacak maç öncesi stadyum çıkışına yerleştirilen Kasım Süleymani büstlerinin Suudilerin taleplerine rağmen kaldırılmaması nedeniyle maç iptal edildi.
Saldırının bilhassa Kasım Süleymani’yi anma törenlerinde gerçekleştirilmesini Arif Keskin 10Haber’e, “İran’ın çok önem verdiği bir kişinin mezarının başında düzenlenen törende bomba patlaması, ‘İran kendi güvenliğini koruyamayacak kadar acizdir, zayıftır. En önemli adamının anma töreninde bile törene katılanları koruyamayacak kadar zayıf durumdadır’ mesajı veriyor. Bu ayrıca hem İran’ın güvenli bir ülke olup olmadığını hem de istihbaratını, istikrarını sorgulatan tartışmaları doğurdu” diye anlattı.
Bu saldırı İran’da akıllara şu soruyu getirdi: Kirman’da böyle bir şey yapılıyorsa, pekâlâ Tahran’da da yapılabilir. Peki hem İran’ın hem de Lübnan’ın bu saldırılara tepkisi nasıl oldu? Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, “Hizbullah şu ana kadar İsrailli düşmanla ılımlı bir savaş yürütüyor ancak İsrail Lübnan’a topyekun savaş açarsa sınır ve kurallar ortadan kalkar” derken; İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, “Bu korkakça eylemin kara kalpli failleri ve liderleri en kısa zamanda tespit edilecek ve menfur eylemden dolayı cezalandırılacaktır” sözlerini dile getirdi.
Lübnan hükümeti daha ihtiyatlı adımlar atmayı tercih etse de Lübnan Hizbullahı savaşın ikinci gününden bu yana İsrail ile Lübnan sınırında çatışıyor. Bu çatışmalarda savaşçıların yanı sıra siviller de öldürüldü gazeteciler de. Şimdiye kadar sınır çatışmalarında ölenlerin sayısı 200’ü aştı. Ancak bu çatışmalar savaş boyutuna gelmedi hiçbir zaman. İran’da ise durum çok daha farklı. Hamas’a desteğini her fırsatta dile getirse de İran’ın İsrail’i doğrudan hedef aldığı bir olay henüz yaşanmadı. Bunun yerine İran destekli Husiler Kızıldeniz’i kasım ayından beri çevreledi, İsrail’le bağlantılı olduğunu düşündüğü ticari gemilerin hepsine saldırıyor, Irak ve Suriye’deki ABD üsleri, Beyaz Saray’ın iddiasına göre İran destekli gruplar tarafından hedef alınıyor.
Savaşın başından bu yana Irak’taki “İslami Direniş” hareketi, Irak ve Suriye’de ABD askerlerinin bulunduğu üslere 100’den fazla saldırı düzenledi. ABD ise bunlara karşılık Suriye ve Irak’ta söz konusu gruplarca depo olarak kullanıldığını söylediği yerlere hava saldırıları düzenledi. Özellikle Cumhuriyetçiler, Biden yönetiminin bu saldırılarını yetersiz ve zayıf olarak değerlendirdi. Derken son olarak üç gün önce Direniş Hareketi, Erbil’deki ABD üssüne saldırdı.
ABD’nin karşılığı iki gün sonra Bağdat’taki Şii Haşdi Şabi örgütünün lojistik deposunu vurdu. Saldırıda Haşdi Şabi’ye bağlı Nuceba komutanlarından Ebu Takva el-Saidi’nin yanı sıra iki kişi daha öldürüldü. Haşdi Şabi bir bütün olarak ABD’nin terör listesinde yer almasa da Nuceba terör listesinde. Halbuki Nuceba Irak’ın Halk Seferlik Güçleri’nin bir parçası, hükümetin güvenlik güçlerinin bir parçası yani. Dolayısıyla Irak’ın bu saldırıya tepkisi büyük oldu. ABD’yi sorumlu tutan Iraklı yetkililer, bunu “Irak’ın egemenliğinin ve güvenliğinin alenen ihlali” olarak nitelendirerek, “terörist bir eylemden farksız” olduğunu söylediler.
Saldırılar her ne kadar Irak ve Suriye’de gerçekleşse de hedef “İran destekli” gruplar olduğundan burada dolaylı olarak İran’a mesaj verildiğini görüyoruz. Arif Keskin, “Amerika, Gazze krizi başladığından beri bir taraftan İsrail’i dengelerken, diğer taraftan da İran’a sert mesajlar verdi. İran’a “Eğer müdahil olursa karşılık verebilirim” minvalinde, bir yönüyle de savaşın büyümesini önlemek amacıyla caydırıcı sinyaller gönderdi” diyor.
ABD şimdiye kadar Lübnan İsrail çatışmalarına doğrudan bir müdahalede bulunmasa da Kızıldeniz’deki Husiler olsun, Irak ve Suriye’deki Şii gruplar olsun bu zamana kadar caydırıcılığını konuşturmaya çalıştı. Örneğin Kızıldeniz’de Refah Muhafızı Operasyonu denen bir kuvvet oluşturuldu Husilere karşı. Sonra Kızıldeniz’e USS Gerald Ford ve USS Eisenhower gibi çok güçlü savaş gemileri getirildi. Ama burada da ufak bir kriz ortaya çıktı. Hafta sonu Maersk gemisine saldıran Husilere ait dört tekneden üçü ABD’ye ait helikopter tarafından vuruldu, 18 Husi öldü. İran savaş gemisi Alborz’u Kızıldeniz’e çıkarırken, ABD gerginliği düşürme hamlesi olarak dünyanın en büyük savaş gemisi olarak anılan USS Gerald Ford’u Kızıldeniz’den çekti.
“ABD şu anda böyle bir çatışma istemiyor. Aslında temel problem ABD ve İsrail arasındaki farklılık. İsrail’in amacı farklı ABD’ninki farklı” diyen Arif Keskin, “Ortadoğu’daki savaşın bölgeselleşmesi ya da doğrudan İran ile çatışma ABD’nin küresel politikasına zarar verir. Şu anda ABD’nin önceliği Çin ve Rusya’dır. Olası bir İran gerginliğinde ABD’nin Rusya ve Çin’e ihtiyacı artar. Ukrayna’yı gözden çıkarmaları gerekiyor. Şu anda ABD küresel politikası nedeniyle Rusya ve Çin’in kazanabileceği bir durum istemiyor” diyor.
Rusya ve Çin İran’a yakınlığıyla biliniyor ve olası bir savaş halinde ABD’nin İranlı yetkililerle iletişim kuracağı platformlar kısıtlı. Ayrıca kendi başına açacağı bir savaş, Ukrayna’ya yapılacak yardımların önüne set çekebilir. Şu an bile Cumhuriyetçiler, üçüncü yılına girecek ama herhangi bir somut sonuç elde edilemeyen Ukrayna savaşında Kiev’e devam edecek yardımların ülke ekonomisine zarar vereceğini savunuyor, ülkenin göçmen krizi ve bütçenin bir türlü kabul edilmemesi gibi daha öncelikli iç sorunları olduğunu söylüyor. Sadece geçen ay Meksika sınırından ABD’ye 300 binden fazla göçmen girmeye çalışmış, bu kişiler işleme tutulmuştu. Ayrıca yönetimin idari bütçesi de henüz meclisten geçmedi, geçici bütçelerle nihai sonu geçiştirmeye çalışıyorlar. Eğer herhangi bir sonuca varamazlarsa hükümetin feshetmesi gerekecek.
Keskin, “Amerika yönetimi Ortadoğu’ya bu kadar zaman da ayırmak istemiyor. Amerika’da seçim var ve bu seçim sürecinde de sonucu belirsiz bir maceraya girmek istemiyorlar” vurgusu yapıyor. Her iki saldırıdan sonra da ABD, olaylarla bir ilgisi olmadığının altını çizerek kendisini dışarıda tutmaya çalıştı.
Peki ya İran’da durum nasıl? “İran sekiz yıl 1980-88 arası Irak ile savaşmış, bunun ne kadar yıkıcı bir şey olduğunu biliyor” diyen Keskin, İran toplumunun yönetimin Ortadoğu politikasını desteklemediğini belirtiyor ve ekliyor: “Böyle bir muhtemel savaşta toplumsal meşruiyeti sorunlu olan bir savaş, seferberlik gücünü düşürebilir. İran ekonomisi iyi değil. İran devler içinde ciddi şekilde siyasal gruplar arasında ihtilaflar var. Mesela Putin de Ukrayna’ya savaş açtı ama bir türlü sonuç alamıyor. İran da bir çatışmayı başlatabilir ama sonlandırmak senin elinde olmuyor.”
Son zamanlarda yaşanan saldırıların ise hem Hizbullah’ı hem de İran’ı bölgesel bir savaşın içine zorla sürükleyebileceğini Keskin, “Ama bölgedeki süreç yavaş yavaş onların da iradelerini etkileyebileceğe benziyor. Onların da iradelerinin farklılaşmasına, zorunlu olarak adım adım daha radikal tutum almaya doğru itilecekleri görülüyor” sözleriyle açıklıyor.