Yeni dünyaya eski şampiyon: Copa America Arjantin’in
Daha iki gün önce Mersin'de yine muz konteynırınde kokain yakalandı. Türkiye'ye Orta Amerika'dan muz ve kokain genellikle aynı konteynırlarda geliyor ve Mersin'e iniyor. Peki bu gelen 'muz'lar sonra nereye gidiyor? Ertuğrul Özkök, 10 Haber için yazdı.
Sizce savaş içinde ekonomik zorluklarla boğuşan bir Suriyeli günde kaç muz yiyebilir?
Veya iç sorunları bir türlü bitmeyen Kuzey Irak’ta yaşayan bir Kürt vatandaşı?
Önceki gün Mersin limanında yine kokain yüklü bir konteynır yakalanınca bu soru yeniden aklıma geldi.
Önümde bu konuyla ilgili ilginç bir araştırma yazısı duruyor.
“Insight Crime” adlı 2010 yılında kurulmuş, dünyadaki suç örgütleri üzerine çalışmalar yapan bir akademik kuruluş tarafından hazırlanmış bir rapor.
İlgi konularından biri de uyuşturucu trafiği…
İşte o kuruluşun “Türk Muzu” başlıklı bir araştırma yazısında okuduğum muz rakamları kafamı karıştırdı.
Aslında rapor geçen yıl 7 Temmuz günü yayınlanmış, ben yeni okudum.
Yazı çok ilginç ancak ihtiyatla okudum.
Çünkü verdiği sayısal veriler ilginç ama Türkiye’de uyuşturucu ile mücadele konusundaki yorumlarına pek katılmadım.
Size de aynı şeyi tavsiye ederim.
Neden olduğunu da birazdan açıklayacağım.
Önce şu ayrıntı ile başlayayım.
Yazının girişinde ilginç bir fotoğraf kullanılmış.
Kolombiya’dan ithal edilmiş muz kutuları önünde poz vermiş Türk polisleri görülüyor.
Dünya uyuşturucu trafiğinde “Muz” artık çok önemli bir unsur haline geldi.
Çünkü uyuşturucuların küçümsenmeyecek bölümü Latin Amerika’dan gönderilen muz dolu konteynırlarla yapılıyor.
Üstelik salgın sırasında patlayan küresel konteynır krizi muzcuları zerre kadar etkilemedi.
Türkiye bu trafik içinde dünyanın en önemli transit merkezlerinden biri haline geldi.
Yazıda verilen bilgileri şöyle özetleyebilirim.
– Türkiye üzerinden transitin yüzde 70’i Orta Doğu’ya, yüzde 30’u Avrupa’ya gidiyor.
– Avrupa’ya giden kokainin büyük bir bölümü Rusya adresli. Kafkasya ve eski Cumhuriyetlere kokain Rusya üzerinden sevk ediliyor.
– Türkiye’den gelen kokain artık İngiltere ve Avrupa pazarı için çok karlı değil. Çünkü Avrupa’da daha ucuza gelecek iki transit merkezi var.
Arnavutluk mafyası ve İtalya’da Calabria kaynaklı Ndrangheta suç örgütü bunu daha etkili ve ucuz şekilde yapıyor.
-Kolombiya’da Escobar’ın öldürülmesinden sonra Latin Amerika kartelleri arasında kendiliğinden bir pazar bölüşümü oldu.
– ABD pazarı Meksika Kartellerine kalırken Kolombiya kartelleri Avrupa’ya yöneldi.
– Kokainin yeni ipek yolu şu: Venezueala’nın La Guaria limanı ile Mersin.
– Tarihte ipek yoluyla gönderilen ürünler Batı’ya gittikçe daha kıymetli ve pahalı hale gelirdi. Kokain ipek yolundakiler ise Doğu’ya gittikçe kıymetleniyor ve pahalanıyor.
– 2017 fiyatları ile Belçika’da sokakta birim satışı 55 dolar olan kokain,
İsrail’de 117, Ürdün’de 170, Birleşik Arap Emirliklerinde 475, Suudi Arabistan’da 500 dolar oluyor.
– Suriye iç savaşı Bir “Çöl Yolu’nu oluşturdu.
– Mersin limanından dağıtılan “Kokain-Muz kamyonları” Orta Doğu’ya yayılıyor.
– Bir basit örnek: Geçen Temmuz ayında bir gün Mersin limanına 679 konteynır muz geldi. Bunlardan sadece 30 konteynırı Türkiye’de iç pazara gitti, 500’den fazla konteynırın adresi Kuzey Irak’tı.
Cem Yılmaz’ın havuz probleminden daha absürt bir muz problemi
İşte tam burada Cem Yılmaz’ın havuz probleminden daha absürd bir muz problemi çıkıyor karşımıza.
Sizce Kuzey Iraklı bir Kürt günde kaç muz yer?
85 milyon nüfuslu Türkiye 30 konteynırla bir dönem muza doyuyorsa…
5 milyon nüfuslu Kuzey Irak vatandaşının kaç muzla doyabileceğini bir hesaplayın.
Bir başka ilginç rakam daha var. Türkiye Mersin limanı sayesinde büyük bir muz ihracatçısı haline geldi.
Ama ilginç olan şu. 2020 yılında ihraç ettiği muzların yüzde 83’ü tek ülkeye gidiyor.
Suriye’ye…
Savaş içinde ekonomik zorluklarla mücadele eden Suriye halkının bu kadar çok muz meraklısı olması tuhaf değil mi…
Kuzey Irak mı, Kandil mi? Suriye mi, muhalifler mi?
Türkler mi muzu hiç sevmiyor?
Kürtler ve Suriyeliler mi çok fazla seviyor☺
Veya konteynırlar içinde başka ne var? Kuzey Irak üzerinden Kandil, oradan da muhalif savaşçıların kontrolündeki Suriye üzerinden BAE, Dubai, Suudi Arabistan’a giden Çöl Yoluna mı çıkıyor…
Yazıda bu soru yok, ama benim aklımdan geçmiyor değil.
Yazıdan öğrendim. Türkiye uyuşturucu ile mücadele tarihinde 2013 çok önemli bir yılmış.
O yıl polis ve gümrük görevlileri uyuşturucuya karşı çok başarılı çalışmış ve Türkiye Uluslararası Şeffaflık Endeksi’nde 55’inci sıraya yükselmiş.
Ancak yazının bu noktasından itibaren, işin içine “FETÖ sızıntısı olduğu şüphesi” olan bir takım rakam ve yorumlar girmeye başlıyor.
Çünkü onların iddiasına göre Türkiye o yılın, yani 2013’ün, Aralık ayından itibaren uyuşturucu ile mücadelede gerilemeye başlamış.
O yılın sonunda 5 gün içinde uyuşturucuyla mücadele eden ekipten 350 uzman polis görevlisi başka görevlere sürülmüş.
8000 polis görevlisi işini kaybetmiş ve 2016 yılından itibaren de kokain kaçakçılığı ile mücadele eden polis, hakim ve savcılar görevlerini kaybetmiş.
Dikkat ettiyseniz bu da 17-25 Aralık ve 15 Temmuz Darbesi’ni izleyen günleri kapsıyor.
Bana göre yazı bu noktadan itibaren “Araştırmacı” tarafını kaybediyor.
Çünkü hepimiz biliyoruz ki bahsettiği o dönem, FETÖ Terör Örgütü’nün devletin polisi, yargısı içindeki uzantılarının tasfiye edildiği dönemdi. Yani bir tür “Devleti ele geçirme darbesinin ” önlendiği yıllar…
İddiasına göre “2017 yılından itibaren Türkiye’nin kokainle mücadelesi delindi ve Türkiye Uluslararası Şeffaflık sıralamasında diplere düştü.”
Yazının su noktasından itibaren verilen bazı bilgiler kirlilik noktasına kadar ulaşıyor.
Mesela vakıfın araştırmacılarına Ahmet Yılmaz takma adıyla konuşan bir Türk “Mersin’deki X Ray aletleri konteynırın içine fil koysanız onu bile göremeyecek kadar kötü” diyor.
Oysa bundan bir süre önce aralarında muhalif gazetecilerin de bulunduğu bir grup Mersin’e götürüldü ve bu X-Ray aletleri gösterildi.
Onlardan olumsuz bir değerlendirme geldiğini hatırlamıyorum.
İşte bu noktadan sonra küçük bir araştırma yaptım.
Nedir bu “InsightCrime” kurumu ve kimler kurmuştur?
2010 yılı Nisan ayında Steven Dudley ve Jeremy McDermott adlı iki kişi tarafından kurulmuş bir “Araştırmacı Gazetecilik” kuruluşu.
Asıl amacı “Latin Amerika ve Karayip bölgesindeki organize suç örgütleri ile ilgili araştırmalar yapmak.
İki yerde merkezi var.
Bir ABD’de Washington DC’de..
Öteki de Kolombiya’nın Medelin şehrinde.
Yani Escobar’ın memleketinde.
Peki arkasındaki finansörler kim?
Biri American University fonları.
Ötekine gelince, işte orada ilginç ve tanıdık bir isim ortaya çıkıyor.
“Açık Toplum Vakfı…”
Yani Soros’un parası var.
Kendi payıma Açık Toplum Vakfının çalışmalarına, otoriter rejimlerdeki iktidar sahiplerinin baktığı gibi bir “Öcü” gözüyle bakıp onu günah keçisi haline getirenlerden değilim.
Ama “Türkiye’de 15 Temmuz’dan sonra uyuşturucu ile mücadele eden uzman görevlilerin tasfiye edildiği” görüşüne de hiç katılmıyorum.
Arada bazı insanlara haksızlık edildiği bir gerçek.
Ne var ki; o hareketin amacı Devlet içinde yuvalanan darbecilerin tasfiyesiydi ve gerekliydi…
Yine de yazının ilk bölümünde verilen rakam ve bilgilerin çok önemli ve ilginç olduğunu kaydedeyim.
Yani artık Türkiye’nin “Mersin Limanı merkezli ciddi bir muz sorunu” vardır.
Tabii şunu da sorabilirsiniz.
Bu yorumu yapan bir kuruluşun verdiği rakamlara ne kadar güvenebilirsiniz?
Ben bu sorunun cevabını veremem.
Ama herhalde Türk yetkililerin elinde bu konuda rakamlar mevcuttur.
Herhalukarda seçimden sonra bir Meclis araştırmasını hakkedecek kadar Türkiye’nin güvenliğini ilgilendiren rakamlar bunlar.
Belki gerçeği o gün öğrenebiliriz.