Rıfat Ilgaz’ın suç ortağı hâlâ kitaplar
30 yıl önce, Sivas Katliamı'na kalbi dayanamamıştı. Kırımdan beş gün sonra o da veda etti. 'Hababam Sınıfı'nın yazarı Rıfat Ilgaz, Türk edebiyatının çınarlarından biriydi. 'Fedailer Mangası'nın neferlerindendi. Ömrü yazı yazmak, tutuklanmak, hapis yatmakla geçti. Ama hiç yılmadı.
30 yıl önce, 2 Temmuz’da Sivas Katliamı’ndan beş gün sonra 7 Temmuz 1993’te kaybettik Türk edebiyatının çınarlarından Rıfat Ilgaz’ı. O katliamda yaşamını yitiren şairlerler arasında kadim dostu Asım Bezirci vardı. Ayrıca diğerlerinin birçoğuyla olaydan bir hafta önce birlikteydi Ilgaz. Edebiyatçılar Derneği tarafından verilen ödülü almak için gitmişti Ankara’ya. Metin Altıok, Behçet Aysan ile beraberdi.
Sivas’ta arkadaşlarının, dostlarının, aydınların, küçücük çocukların yakılarak öldürülmesi çok ağır gelmişti Rıfat Ilgaz’a. Oğlu Aydın Ilgaz’a “Bak Aydın, firavunlar piramitlerin içindeki tabletleri kırdılar. İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler’in ordusu bütün kütüphaneleri paramparça ettiler. Ama dünya insanlık tarihinde hiçbir zaman düşünürler, yazarlar, aydınlar bir binaya toplanıp, üzerlerine benzin dökülmedi. Bu bizim ayıbımız” dedi. Bu sözleri söylediği günün ertesinde yaşamını yitirdi.
ASIM BEZİRCİ: Rıfat Ilgaz’ın en yakın dostlarından biriydi Asım Bezirci. Edip Cansever, Abdülhak Hamit, Orhan Veli, Nurullah Ataç, Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Pir Sultan Abdal ile birlikte Rıfat Ilgaz üzerine de inceleme ve araştırma kitabı yazmıştı. Onun edebiyatını, mizah yazarlığını en iyi bilenlerden biriydi.
BABIALİ YOKUŞU: Ilgaz’ın yaşamı boyunca sıkça tırmandığı en dik yokuşlardan biri. Birçok dergi ve gazetede çalışan Ilgaz, zaman zaman sivil polisler tarafından da takip edilen bir yazardı. Bu takipleri bazen kendisi fark edemiyordu. Babıali Yokuşu’ndan giderken eğer kendisine selam verilmezse, o zaman anlıyordu ki, takip var.
CİDE: Memleketi… 8 Mayıs 1911’de Kastamonu’nun Cide ilçesinde doğan Ilgaz, 1974’te emekli olduktan sonra yine baba toprağına dönmüştü. Ama 12 Eylül askeri darbesi sırasında, 70 yaşında burada gözaltına alınınca, oğlu Aydın Ilgaz’la birlikte İstanbul’a göç etti. Ilgaz, ‘Sarı Yazma’ adlı romanında “Cide, doğduğum eşsiz, benzersiz memleket… Ne iyi etmiş de anam beni bu cana yakın memlekette doğurmuş!..” diye yazar.
ÇINAR YAYINLARI: Türk edebiyatının çınarı olarak kabul edilen Rıfat Ilgaz’ın, oğluyla birlikte 1983’te kurduğu yayınevi. Ilgaz’ın eserleri, yayınevi kurulduktan sonra ‘Bütün Eserleri’ başlığı altında Çınar Yayınları tarafından yayımlanmaya başlandı.
DEVRİM: 1944 yılında çıkardığı ikinci şiir kitabı ‘Sınıf’ı yayımlayan yayınevinin adı. Sakıncalı bulunan kitap nedeniyle Ilgaz aylarca kaçak yaşamak zorunda kalır. Ki sakıncalı olması için de birçok neden vardır! Kitabın kapağı kırmızıdır; adı ‘Sınıf’tır; yayımlayan yayınevinin adı ise Devrim’dir ve Ilgaz yoksul insanlardan söz etmektedir. Bu kitap nedeniyle Ilgaz altı ay ceza aldı.
ELİM BİRİNE DEĞSİN: 1991’de yazdığı son şiirinin ilk dizesi. Şiirinde Ilgaz “Elim birine değsin / Isıtayım üşüdüyse / Boşa gitmesin son sıcaklığım!” der. Oğlu Aydın Ilgaz’a göre bu dizeler, Rıfat Ilgaz’ın yaşam boyu dünyaya, insanlara bakışını yansıtıyor.
FEDAİLER MANGASI: Attila İlhan’ın yazıları nedeniyle hapse giren yazar ve şairler için kullandığı bir tanımlama. Rıfat Ilgaz da tabii bu fedailer arasında.
GÖZALTI: 1940 kuşağının birçok düşün insanı gibi Rıfat Ilgaz’ın da hayatında gözaltılar, tutuklamalar önemli yer tutar. Ama en korkuncu 70 yaşında, Cide’de, 12 Eylül darbesi olduktan sonra yaşadığı gözaltıdır. Evinde otururken bir manga asker tarafından yapılan operasyonla gözaltına alınır. Elleri kelepçelenir, gözleri bağlanır. “Cide’nin papazını yakaladık,” diye anonslar yükselir telsizlerden…
HABABAM SINIFI: Rıfat Ilgaz’ın en popüler romanı. Öğretmenlik deneyimlerinden ve oğlu Aydın Ilgaz’ın anılarından yola çıkarak yazdığı, ezberci eğitim sistemini eleştiren ‘Hababam Sınıfı’, Türk mizah edebiyatının en yetkin eserlerinden biri olarak kabul ediliyor. 1956’da yayımlanan, daha sonra tiyatroya ve sinemaya uyarlanan roman ABD, İngiltere, Macaristan, Avusturya, Çin, Japonya gibi ülkelerde değişik dillerde tiyatro oyunu olarak sahnelendi, kitap olarak basıldı. Ilgaz’ın ‘Hababam Sınıfı’ ile ilgili şu anısı da aktarmadan geçmeyelim.
‘Hababam Sınıfı’nı Ulvi Uraz, Küçük Sahne’de sahnelerken ben, izleyicileri gider en arkadan seyrederdim. Bir salon dolusu insanın aynı anda gülüp, gene aynı anda düşünüp susuşu bir sanatçı olarak beni etkilemiştir; ama bizim gibi geri bıraktırılmış bir ülkede mutlulukları duymak her zaman sanatçıların hakkı olmuyor.
İRAN ŞAHI: Rıfat Ilgaz’ın tutuklanması için birçok gerekçe uydurulabilmiş. 1940’larda yazdığı bir yazıdan Ilgaz’ı tutuklanmak isteyen polis, tutuklanma gerekçesi olarak onun İran Şahı’na hakaret ettiğini iddia etmiş!
JÜBİLE: Yıl 1979. Osman Şahin, Rıfat Ilgaz’la bir söyleşi yapar. Söyleşi de “Bir jübilenin sizin için de yapılmasını ister miydiniz?” diye sorar. Ilgaz şöyle cevap verir:
Benim için böyle bir jübilenin yapılacağını sanmıyorum. Bu arkadaşlarımızın gerek sanat, gerekse toplum içindeki dürüst tutum ve davranışları, ödün vermeyişleri nedeniyle bu tür törenlerle kutlanmaları en doğal haklarıdır. Beş yıldır İstanbul’dan ayrıyım. Dolayısıyla kuşaktaşlarımdan, Babıali adamı olarak arkadaşlarımdan, eski öğretmen olarak da İstanbul’daki öğretmen toplumundan uzaktayım. Eski arkadaşlarıma, ‘Gözden uzak olan gönülden de uzak olur’ diye bir yakınışta bulunmuyorum. Hem 60 yaşımı çoktan doldurdum, hem de 50 yıllık şairlik ve yazarlık süremi aşmış bulunuyorum. Bu iş burada biter. Beni tek tek anımsayacak olanlara içtenlikle sevgiler.
KURTLA KUZU: Sabahattin Ali’nin son öykülerinden birinin adı. Ali, öykünün ana karakterine Rıfat ismini veriyor. Çünkü öyküyü yazmadan önce Rıfat Ilgaz’ın gözaltı ve tutuklama hikayelerini dinliyor. Ve daha sonra da arkadaşına karakteriyle göz kırpıyor.
LAYKA, İN AĞAĞI: Tan gazetesinde çalışırken, Aziz Nesin yazısını göndermeyince, gazeteyi baskıya yetiştirmek için onun yerine yazmak zorunda kaldığı yazının başlığı. Yazı çok beğenilir. Daha sonra Aziz Nesin, Ilgaz’a “Beğendim yazıyı, ben de yazsam o kadar yazardım” diyecektir.
MARKOPAŞA: Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Mim Uykusuz’un çıkardığı, 1947’den itibaren Ilgaz’ın da çalışmaya başladığı ünlü siyasi mizah dergisi. Kimi zaman ‘Toplatılmadığı zamanlar çıkar’ veya ‘Yazarları hapishanede olmadığı zamanlar çıkar’ ibareleriyle yayımlanan dergi, o dönem en çok satan gazetelerden bile daha fazla tiraja sahipti. Siyasi iktidarların gazabına uğrayan dergi kapatılınca ‘Merhumpaşa’, ‘Malumpaşa’, ‘Yedi- Sekiz Hasan Paşa’, ‘Hür Marko Paşa’, ‘Bizim Paşa’, ‘Ali Baba’ adlarıyla yeniden çıkarıldı.
NAZİKTER GAZETESİ: Ilgaz’ın ilk şiirinin yayımlandığı gazetenin adı. Şiir yazmaya ortaokul yıllarında başlayan Ilgaz’ın ‘Sevgilim Mezarında’ şiiri, 27 Temmuz 1927’de Cide’deki gazetede yayımlanır.
ÖĞRETMENLİK: Rıfat Ilgaz’ın asıl mesleği. Ilgaz, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nü 1938’de bitirdi ve Türkçe öğretmeni olarak Adapazarı Ortaokulu’na, 1939’da İstanbul Karagümrük Ortaokulu’na atandı. Fakat mesleğini icra etmesi pek de mümkün olamadı. Çünkü o, devletin gözünde mimli bir yazardı.
ORHAN VELİ: Şair Orhan Veli ile Rıfat Ilgaz, önceleri biraz mesafeli olsalar da daha sonra epey samimi olacak ve dost kalacaklardır. 1940’larda tanışan iki edebiyatçı, 6 Ağustos 1945’te, yani Hiroşima’ya atom bombasının atıldığında, baş başa bir gün geçirir. Ilgaz, “Barış yapan Japonlarla Amerikalılar değil, bizdik sanki” diye anlatacaktır yıllar sonra o günü.
PLAKET: 12 Eylül sonrasında oğluyla İstanbul’a gelen Ilgaz’ın, yazı yazması ve kitaplarının satışı yasaklanır. Ekonomik olarak zor duruma düşünce, oğlu Aydın Ilgaz’dan, Türk Basın Birliği Kastamonu Şubesi’nin kendisine verdiği gümüş plaketi satmasını ister. Oğlu plaketi satar, Ilgaz “Şimdi git bir rakı al, oturalım biraz balkonda” der. İçerken oğlunun “Ne yapacağız?” sorusuna “Eh, bir yerinden başlayacağız” diyerek cevap verir. Ki o iyi bir mizah yazarı olarak her türlü olumsuz durumdan kendine bir yol haritası çıkarmayı bilenlerdendir. Başarılı bir mizah yazarı olmak da Ilgaz’a göre insani özelliklerinizle ilgilidir.
Mizah diye bir yazı türü yoktur. Yazı türü romandır, öyküdür, köşe yazılarıdır, anılardır. Mektup bile bir yazı türüdür de mizah bir yazı türü değildir. Tür olsaydı tekniği olurdu. Mizah bir biçemdir. Topluma bakış açısıdır. Mizah şiir, öykü, roman olabilir, tür değil, biçimdir. Mizacımızdan gelen bir özelliktir, bir çeşnidir. Yazı türleri beceri ister, teknik ister. Bunları sağladın mı başarı tamdır. Mizah ne ister? Mizah insanın mizacından geldiği için bilgi değildir edinilemez. Teknik de değildir. İnsanın yaradılışında bu özellik varsa mizah başarılı olabilir.
RIFAT ILGAZ MÜZESİ: Rıfat Ilgaz’ın dünyaya geldiği Cide’de 2007’de açılan müze. Yazarın eserlerinin yanı sıra, kişisel eşyaları, çalışma masası, kitaplığı, karyolası ve hayatının bir bölümünü kapsayan fotoğrafları yer alıyor müzede.
STEPNE: Ilgaz’ın mahlası… 50’lerde gazetecilik yapmaya başlayan Ilgaz, sakıncalı olduğundan mahlasla yazı yazar. Turhan Selçuk ve İlhan Selçuk’un çıkardığı ‘Dolmuş’ dergisinde kullandığı mahlas da Stepne’dir. ‘Hababam Sınıfı’, ‘Pijamalılar (Bizim Koğuş)’, bu dergide dizi olarak yayımlanır.
TÜBERKÜLOZ: Rıfat Ilgaz’ın yakasını bırakmayan hastalığı. Ilgaz, ciğerlerindeki bu hastalık yüzünden yaşamı boyunca zaman zaman sanatoryumlarda ikamet etmek zorunda kaldı.
ÜNİVERSİTE: Ilgaz’a sakıncalı hayat yaşatan devlet, yıllar sonra onun kıymetini anladı. Ilgaz’ın memleketi Cide’de açılan Kastamonu Üniversitesi’ne bağlı bir meslek yüksek okuluna Rıfat Ilgaz adı verildi. 2017’de okulun adından Ilgaz’ın ismi çıkarılmak istendi ama bu girişim kamuoyundan gelen tepkilerden sonra başarılı olamadı.
VERA: Rıfat Ilgaz, Orhan Kemal’le yaptığı röportaja Vera marka fotoğraf makinesiyle gider. İddalıdır, “Bu fotoğraflarla seni edebiyat dünyasına yeniden tanıtacağım” der. Ama makine tutukluk yapacak, Ilgaz da ancak filmleri banyo yaptırınca anlayacaktır durumu.
YUSUF KURÇENLİ: Ilgaz’ın 1940’larda yaşadıklarından yola çıkarak yazdığı ‘Karartma Geceleri’ni, sinemaya uyarlayan yönetmen. 1974’te çıkan romanda kitabı toplatılan öğretmen-şair Mustafa’nın hikayesi anlatılır. Kitap, 1990’da filme çekildi ve başrolü Tarık Akan oynadı. Ilgaz filmden sonra Akan’a, “Şimdi gerçek bir sanatçı oldun” demiştir.
ZİYA: Akbaba dergisini çıkaran şair Yusuf Ziya Ortaç’a, Rıfat Ilgaz, Ziya diye sesleniyordu. Yıllar sonra ‘Yokuş Yukarı’ adlı anı kitabında onunla ilgili Ziya Giremez! başlıklı bir yazı da kaleme alacaktır.
15 Kasım 2024 - Savulun Roma’nın kaderini değiştirecek adam arenaya çıkıyor
8 Kasım 2024 - Ara tatilin sürprizi: Robot da olsa insan insandır!
5 Kasım 2024 - Trump mı kazanacak yoksa Harris mi? Sinemacılar sonuçları açıklıyor!
4 Kasım 2024 - ‘Yandaki Oda’ Oscar’da karşınıza çıkarsa şaşırmayın!