Haluk Bilginer’in yeni dizisine İngilizlerden geçer not
Lig başlarken herkes mutludur. Hem de dünyanın her yerinde. Hani o yeşil saha imgesi var ya stada girince, onu hatırlatır başlangıçlar. Ama aynı anda Premier Lig de başlıyor. Karşılaştırmak gibi olmasın. Gerçekten olmasın. Yoksa insan üzülüyor.
1985 yılıydı sanırım. Yanlışsam Twitter (X) düzeltir. Sezon açılışı için TRT ilk defa dönüşümlü televizyon yayını yapmıştı. Hatırlıyorum da aklım çıkacaktı. Sadece mikrofonlarımız değil bu sefer kameralarımız da bir Zonguldak’ta, bir Kadıköy’de, bir Trabzon’daydı. Kendimden geçmiştim. Hiçbir şeyden anlamayan halama uzun uzun anlatıyordum ne olduğunu. Eminim ki, yalnız değildim.
İnsan stada ilk girdiğinde, o yeşil sahayı gördüğü ilk anı hiç unutmaz ve bu his her maça gidişte kendini aynı şekilde hatırlatır. Ligin başlaması işte o duyguyu canlandırır en çok. Yaka silkerek bitirirsiniz ama davul zurnayla beklersiniz başlasın diye. Futbolun büyüsü bu işte. Evet, memlekette futbol için karamsar olacak çok şey var. Ama o gün bugün değil. Tekerin tekrar döndüğü gün duygular dünyanın her yerinde aynıdır. Festival başlamıştır, gerisi teferruattır. (Hiç değilse bir müddet.)
Mutluyuz mutlu olmasına ama aynı anda Premier Lig de başlamayaydı iyiydi. İnsan elinde olmadan karşılaştırma yapıyor. Bundan birkaç ay önce Lineker haberiyle zaten ayrı dünyaların futbol camiaları olduğumuzu anlamıştık. Hatırlarsınız, BBC’ye tek başına kafa tuttu kendisi. Hem de bir çalışan olarak. Devamı da geldi bu hikayenin ama onu sonra anlatacağım. Önce en basitinden bir karşılaştırma yapalım.
Tabii ki bütçeleri mukayese edecek halimiz yok. Takım ve oyun kalitelerini de. Teknik direktörleri de. Stadyumları ve doluluk oranlarını da. Zeminleri de… Hiç değilse sosyal medyaları karşılaştırabiliriz sanırım. Takımların piyasa değeri bire on olabilir. Ama sosyal medyada aynı ligin oyuncusuyuz. Fenerbahçe de Galatasaray da Tottenham’dan daha fazla Twitter takipçisine sahip örneğin.
Fakat ne yazık ki sokak gene bomboş. Misal Premier Lig’in resmî Twitter hesabı öyle güzel işler yapıyor ki insan özenmeden edemiyor. Bizim üzerimizden gitmeyelim de onların ne kadar iyi olduğunu gösterelim. Olumluya ergi olsun. Yoksa el alemin sarı tikine karşı bizim lig bir mavi tik bile alamamış deriz, asap bozulur.
İzlediniz mi Premier Lig’in yeni sezon videolarını? Kısacık ve net. Sakin sakin insanı nasıl gaza getiriyorlar. Sadece yeşil saha ve boş tribünlerle hem de. Her taraf yıldız kaynıyor ama tek bir futbolcu bile yok o videoda. Gol sevinçleri için yaptıkları sempatik klip de ayrı güzel. Orada bütün büyük yıldızların en fiyakalı hallerini değil en sempatik anlarını görüyoruz. Kompleksleri ya da kavgaları yok. Misal lige yapılan her transferi ligin resmî hesabı da duyuruyor ve takipçileri havaya sokuyor. Haaland daha ilk günden iki gol mü attı, öve öve bitiremiyorlar.
“League” kelimesini biliyorsunuz. “Birlik” demek İngilizce. Tam da adına uygun olarak… O sırada Kulver Kalesi’nde, yani bizde, Google’a Süper Lig yazdığınızda ilk sırada resmî hesap çıkmıyor henüz. Twitter hesabında ise daha ilk günden polemiklerle dolu postlar var.
Neyse biz başa dönelim, sözümüzü yerine getirelim. Birkaç hafta önce geldi haber. Lineker bu sezon da BBC’deymiş. Aynı programda, aynı konumda. Ve piyasanın en yüksek maaşını almaya devam ederek… İnsan hakikaten inanamıyor. O kadar sözden sonra, kanalı o kadar zor duruma düşürmüşken gene de devam diyorlar. Ne olmuştu hatırlayalım mı?
Mart ayında, İngiltere’de, siyasetin çalkantılı günlerinde, Rishi Sunak henüz Başbakan olmuş ve bir dolu sorunla uğraşırken, Lineker çıktı, kimse ondan bir yorum beklemezken dedi ki “göçmen politikalarımız aptalca ve bana 1930’ların Almanya’sını hatırlatıyor”. Olay oldu bu açıklama. Bir sürü eleştiri geldi. Ve BBC bizim hiç de yadırgamayacağımız şekilde Lineker’i programdan aldığını duyurdu. Almadan önce aynen şöyle dediler: “Kimse Lineker’e oturduğu koltuğun her düşündüğünü söyleme yeri olduğunu söylemedi. Taraf olmayı bırakmalı ve politikaya dahil olmamalı.”
İşte kıyamet bundan sonra koptu. Neredeyse tüm spor camiası bir anda Lineker’in arkasında durdu. Önce BBC’nin aralarında Alan Shearer gibi efsaneler olan diğer programlarındaki eski futbolcular programlarından çekildiklerini söylediler. Ardından BBC’deki futbol departmanı çalışanları protestoya başladı. Durum kanal için öyle içinden çıkılmaz bir hal aldı ki “Match of the Day” program tarihinde ilk defa yayınlanamadı. Yetmedi, diğer kanallardaki sunucular, yorumcular da desteklerini sundular. Yetmedi, 12 Premier League kulübü Lineker olayı yüzünden BBC’ye demeç vermedi.
Olay o kadar büyüdü ki siyasiler soru yağmuru altında kaldılar. Başbakan “olayların vallahi benle ilgisi yok” demeye getirdi. İskoçya Başbakanı Lineker’e yapılanı eleştirdi falan. BBC yerden yere vuruldu bu dönemde. Ve Lineker bir anda basında düşünce özgürlüğünün simgesi oluverdi. BBC’de çalışan bir arkadaşım aktardı. O sırada herkes aynı geyiği yapıyormuş içeride: “En fazla para alan devrimi başlatacak galiba.”
Sonunda ne oldu biliyor musunuz? Hiç geri adım atmadan, ama zerre geri durmadan, tekrar programa döndü Lineker. BBC yönetimi mecbur kaldı. Lineker büyük bir zafer kazandı. Ama herkes bunun şimdilik bir anlaşma, yatıştırma olabileceğini söylüyordu. Geçen ay gördük ki, Lineker devam diyor. Her şeye rağmen, işinde iyi olduğu için onu kimse yerinden alamıyor.
Sonra diyorsunuz ki Premier Lig’le Süper Lig’i bir karşılaştırsana. Yapmayın, etmeyin.