Sallantılı diplomasi: Şi San Francisco, ABD’deki pandalar Çin yolcusu
Çin'in dönem dönem ürün bazında uyguladığı yaptırımların sonuç vermediği sık sık gündeme gelir. Ancak yeni veriler bunun sadece zengin ülkeler için geçerli olduğunu gösteriyor. Moğolistan ve Filipinler gibi kişi başına geliri düşük ülkeler Çin'in baskısına genellikle boyun eğmek zorunda kalıyor.
Çin’in son yıllarda artırdığı cezalandırıcı ekonomik önlemleri masaya yatıran bir çalışma, yaptırımların kişi başına milli geliri düşük olan ülkeleri vurduğunu ve boyun eğmek zorunda bıraktırdığını gösterdi. Diplomat’ta yayınlanan bir makaleye göre, Çin’in Avustralya şarabı, Norveç somonu ve Güney Kore turizmine getirdiği kısıtlamalar, ilgili hükümetlerin Çin Komünist Partisi liderliğinin gazabına uğramasının ardından sıkça atıfta bulunulan örnekler arasında yer alıyor. Bu baskıların hedef ülkelerin şirketlerini ya da ekonomik sektörlerini kısa vadede olumsuz etkilediği görülmüş olsa da, akademisyenlerin genel kanaati Çin’in baskılarının hedef ülkelerin politikalarını ya da pozisyonlarını etkili bir şekilde değiştirmediği yönünde.
Ancak 2022 Çin Endeksi’nden elde edilen verilerin yeni analizi, baskının daha önce düşünülenden daha etkili olduğunu gösteriyor. 2022 Çin Endeksi, Doublethink Lab tarafından yayınlanan ve Çin’in 82 ülkedeki etkisine ilişkin gözlemleri toplayan bir proje. Etki puanları, Pekin’in dış etki stratejisi konusunda uzmanlardan oluşan bir komite tarafından geliştirilen 99 gösterge aracılığıyla hesaplanıyor.
Bu verilerden elde edilen en önemli gelişme, Çin Endeksi baskısı ve etki puanları arasındaki ilişki üzerine istatistiksel analiz yapılırken kişi başına düşen gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) kontrol edilmesi. Basit bir korelasyon analizi, önceki bulgularla uyumlu olarak ikisi arasında bir ilişki olmadığını gösteriyor. Ancak kişi başına düşen GSYH kontrol edildiğinde (başka bir deyişle, ulusal zenginliğin Pekin’den gelen baskıyı azaltmada oynayabileceği rol hesaba katıldığında), Çin Endeksi verileri Çin’in baskısının gözlemlenen etkiyle ilişkili olduğunu ortaya koyuyor. Başka bir deyişle, baskı işe yarıyor ancak daha fazla kapasiteyi beraberinde getiren daha fazla zenginlik ile hafifletiliyor.
Kişi başına düşen GSYH’nin kontrol edilmemesi baskı ve etki arasındaki ilişkiyi belirsizleştiriyor çünkü zengin ülkeler aynı anda hem Pekin tarafından baskı altına alınma olasılığı en yüksek olan hem de Çin’in lehine politikalar veya sonuçlar üretme olasılığı en düşük olan ülkeler. Veriler, istenen düzeyde bir etki elde etmek için Çin’in zengin bir ülkeye fakir bir ülkeden çok daha fazla baskı uygulaması gerektiğini gösteriyor.
Bu sonuç iki soruyu gündeme getiriyor. Birincisi, eğer baskı işe yarıyorsa ve gelişmekte olan devletlerden istenen sonuçları almak için çok daha azına ihtiyaç duyuluyorsa, Pekin neden bu taktiği daha yoksul devletler üzerinde daha sık kullanmıyor? İkincisi, kişi başına düşen GSYH’nin yüksek olması ülkeleri Çin’in baskısının etkilerinden nasıl yalıtıyor?
İlk soruya verilecek yanıt, Pekin’in gelişmekte olan ülkelerdeki hedeflerine ulaşmak için genellikle baskı kullanmaya ihtiyaç duymadığı şeklinde olabilir. Çin gelişmekte olan ülkelere borç veren en büyük ülke ve Uluslararası Para Fonu’na (IMF) göre bu ülkelerin birçoğu borç sıkıntısı içinde ya da yakında içinde olabilir. Birçok gelişmekte olan ülke de Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi veya Küresel Kalkınma Girişimi aracılığıyla önemli yatırımlar almış durumda. Bu ülkeler sezgisel olarak kendilerini besleyen eli ısırmamaları gerektiğini anlayabilir ve doğal olarak Çin’in politika liderliğini takip edebilirler.
Bunun en iyi örneği Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nde Çin’in Sincan’daki Uygurlara yönelik muamelesini tartışmaya açan önergeydi. Gelişmekte olan ülkeler sıraya girerek öneriyi 19-17 reddetti ve 11 ülke çekimser kaldı.
Çin’in düşük gelirli ülkelere önemli ölçüde baskı uyguladığı nadir durumlarda, bu ülkelerin Pekin’in taleplerine boyun eğdiği görülüyor. Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin (CSIS) yakın tarihli bir raporu, Çin’in baskı uyguladığı sekiz örneğin sonuçlarını Çin için “kazanç”, “karışık kazanç”, “karışık”, “karışık kayıp” veya “kayıp” olarak sıraladı. Hiçbir örnek doğrudan “kazanç” olarak sınıflandırılmazken, sadece dikkate alınan iki gelişmekte olan ülke Moğolistan ve Filipinler’de “karma kazanç” vardı.
Yüksek kişi başına düşen GSYİH’nin baskıyı nasıl hafiflettiğini açıklarken, kesinlikle birden fazla faktör rol oynuyor. Birincisi, Pekin genellikle Çin’in kendi kalkınması için gerekli malları sağlayan yüksek kişi başına GSYH’ye sahip ülkeler üzerinde daha az baskı gücüne sahip. Çin’in, nispeten değiştirilebilir hammadde ve hayvansal ürünler ithal ettiği Moğolistan üzerinde, Çin’e kritik teknolojiler sağlayan ABD üzerinde olduğundan çok daha fazla baskı gücü bulunuyor.
Ayrıca Çin Endeksi veri setindeki 82 ülke arasında kişi başına düşen GSYH, demokrasi ve düşük yolsuzluk seviyeleri ile ilişkili. Çin, liberal demokratik çizgide bağımsız medyaya sahip bir ülkeye saldırdığında, yerel kamuoyu Pekin’in aleyhine dönme eğilimi göstererek uzun vadeli hedeflerine zarar veriyor. Bu durum, Güney Kore’nin THAAD füze savunma sistemini konuşlandırması üzerine yaşanan tartışmalar sırasında görülmüş ve Güney Koreliler arasında Çin’e yönelik kamuoyu görüşünün düşmesine neden olmuştu.
Medya üzerinde devlet kontrolü olan ülkelerde, ilişkilerin daha da kötüleşmesini önlemek için Pekin’in baskılarının haber yapılması engellenebilir. Aslında bu durum Çin’e baskı için serbest geçiş hakkı tanıyor. Dolayısıyla, sağlıklı bir bağımsız medyanın teşvik edilmesi zorlayıcı uygulamalara karşı bir siper görevi görebilir.
Çin’in düşük gelirli ülkelere baskı yaptığı sınırlı sayıdaki olay göz önüne alındığında, Pekin’in zorlayıcı baskı yönteminin gerçekten işe yarayıp yaramadığına dair şüpheler devam edebilir. Daha fazla vaka kanıtı arayışında, Çin’de faaliyet gösteren büyük uluslararası şirketler etkili olabilir. Düşük gelirli ülkelere benzer şekilde, bu şirketlerin Çin ile ilişkilerindeki güç dengesi Pekin lehine son derece çarpık ancak bu şirketler çok daha sık hedef alınıyor. Bu şirketler Çin’den baskı gördükleri çoğu durumda teslim oluyorlar. Avustralya Stratejik Politika Enstitüsü (ASPI) tarafından toplanan verilere göre, şirketlerin yüzde 82,7’si Pekin’in baskıları karşısında özür dilemiş, talimatlara uymuş ya da her ikisini de yapmıştır.
Çin’in baskıları üzerine yapılan çalışmaların birçoğu (CSIS veya Avrupa Parlamentosu Araştırma Servisi tarafından yapılanlar gibi) bu tür taktiklere karşı umut verici karşı stratejiler belirlemiş ancak bu çalışmalar aynı zamanda Pekin’in baskılarının genel olarak etkisiz olduğunu öne sürüyor ve politikacıları gerçekte var olmayan bir sorun için neden karşı önlemler geliştirmeleri gerektiği konusunda merakta bırakıyor.
Yukarıda sunulan veriler, Çin’in baskısının gerçekten de etkili olduğunu, sadece devletlerin daha zengin olduğu durumlarda bu baskının hafiflediğini gösteriyor. Bu nedenle, dünyanın dört bir yanındaki politika yapıcıların özellikle de ortalama geliri daha düşük olan ülkeleri temsil edenler, Pekin’den gelen baskıya karşı hafifletme stratejileri geliştirme konusunda proaktif olması gerektiği vurgulanıyor.