Bugün 20 Ekim Dünya Osteoporoz Günü. Türkiye’de osteoporoz 50 yaş üzeri her 100 kadından 33’ünü, her 100 erkekten 8’ini etkiliyor. Fakat bu kişilerin önemli bir kısmı hasta olduklarının farkında bile değil. Prof. Dr. Şansın Tüzün, kimlerin yüksek risk taşıdığını ve alınması gereken önlemleri anlattı
Osteoporoz (kemik erimesi) kemikleri zayıflatan ve kolay kırılır hale getiren tehlikeli bir hastalık. “Sessiz hırsız” olarak adlandırılıyor çünkü genellikle kırık gelişene kadar belirti vermiyor. Bazen ayağın halıya takılmasına bağlı basit bir düşme, seyahat edilen aracın çukura girmesi hatta öksürmek bile kemiklerin kırılmasıyla sonuçlanabiliyor. Osteoporoz erken teşhis edildiğinde ise bazı önlemler ve tedaviyle daha fazla kemik kaybını önlemek, kemik kırıklarının önüne geçmek mümkün oluyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türkiye Osteoporoz Derneği Başkanı Prof. Dr. Şansın Tüzün ile konuştuk.
Osteoporoz nedir?
En sık görülen iskelet sistemi hastalığıdır. Normalde kırık oluşturmayacak hafif bir travmada bile kemiklerin daha kırılır hale gelmesine, kemiğin kalitesinin bozulmasına yol açar. En önemli özelliklerinden biri sessiz seyretmesidir. O nedenle “sessiz hırsız” olarak adlandırılıyor. Yaygın ağrılara neden olmadan da kemikler kırılabiliyor. Bunu özellikle vurguluyorum çünkü kemik erimesi deyince kemiklerin ağrıdığı bir hastalık düşünülüyor. Oysa hasta hiç şikâyet hissetmeden direkt kırıkla karşımıza çıkabiliyor.
Erken dönemde hiç mi belirtisi yok?
Bazen boy kısalması, hafif kamburluk gibi durumlar olabiliyor. Maalesef bunlar oluştuğunda zaten kişinin omurlarında çökmeler başlamış demektir.
Osteoporoz Türkiye’de sık görülen bir hastalık mı?
Evet, oldukça sık. 50 yaş üzeri kadınlarda osteoporoz oranı yüzde 33, erkeklerde ise yüzde 8. Ülkemiz hızla yaşlandığı için önümüzdeki 20 yıl içinde bu sayı daha da artacak.
Türkiye’de osteoporoza bağlı saatte 29 kırık meydana geliyor. Özellikle kalça kırığı konusunda yüksek riskli bir ülkeyiz. Osteoporozla ilişkili sağlık harcamaları 455 milyon dolar civarında. Yani sağlık sistemi üzerindeki yükü de çok fazla.
En endişe verici noktalardan biri de osteoporozun yeterince teşhis ve tedavi edilmemesi. Güvenli ve etkili ilaçların varlığına rağmen yüksek riskli hastaların yüzde 75-90’ı osteoporoz tedavisi görmüyor. Çünkü hastaların çoğu osteoporozu olduğunun farkında değil.
Kimlerde osteoporoz görülme ihtimali daha fazla?
Osteoporoz yalnızca bir kadın hastalığı değil ama kadınlar daha fazla risk altında.
Yaş önemli, özellikle 65 yaş üzeri kadınlarda ve 70 yaş üzeri erkeklerde risk artıyor.
Ağızdan yüksek doz kortizon alanların kemikleri risk altında.
En önemli risk faktörlerinden biri genetik. Anne ya da babanızda osteoporoz olması sizde de aynı sorunun görülme ihtimalini artırır. Kişinin kemik yoğunluğunun maksimuma çıkmasında yüzde 70 genetik, yüzde 30 çevresel faktörler etkili. Dolayısıyla kemik yoğunluğunuz genetik olarak düşükse osteoporoz açısından risk grubundasınız demektir. Araştırmalara göre özellikle anne ya da babasında kalça kırığı öyküsü olan birinin osteoporoz riski daha yüksek.
Kalça kırığının nasıl oluştuğu önemli mi? Mesela trafik kazasına bağlı kalça kırığı da osteoporoz riskini artırır mı?
Trafik kazaları genellikle yüksek enerjili travmaya bağlı kırıklara neden oluyor. Biz, yolda yürürken ya da kişinin kendi boyunu aşmayan bir yükseklikten düştüğü zaman ortaya çıkan kırıkların yani düşük enerjili travmaya bağlı kırıkların üzerinde daha fazla duruyoruz. Örneğin osteoporotik kırıklar bazen ev içinde bile ortaya çıkabiliyor. Ayağın halıya takılmasına bağlı hafif düşmeler kırıkla sonuçlanabiliyor.
Risk faktörlerine devam edersek… Hastalıklar, sigara ve alkolün osteoporoz üzerinde etkisi var mı?
Romatoid artrit gibi iltihaplı romatizmal hastalıklar kırık riskini artırıyor.
Sigaranın olumsuz etkisi var. Arada içki içmek değil ama aşırı alkol kullanımı osteoporoz için önemli bir risk faktörü.
Aşırı zayıflık özellikle yaşlılarda kalça kırığı yönünden riskli. Elbette aşırı zayıflık kadar aşırı kilo da kemik sağlığına zararlı. Yani ne çok zayıf ne çok şişman olacağız, aralarda bir yerde durmakta yarar var.
Risk faktörlerinden bir diğeri daha önce geçirdiğiniz kırıklar… Omur, el bileği ya da kalça kırığı geçiren bir kişide bir-iki yıl içinde ikinci kırık görülüyor.
Osteoporoz denince ilk akla gelenlerden biri de menopoz. Aralarındaki ilişki nedir, menopoza giren her kadında kemik erimesi gelişir mi?
Gerçekten de osteoporoz olgularının büyük bölümünü menopoza bağlı osteoporoz oluşturuyor. Kadında östrojen hormonunun kemikleri koruyucu etkisi var. Östrojen, bir kalkan gibi kemikleri eriten maddeleri engelliyor. Menopozdan sonra östrojen azaldığı için bu koruyucu kalkan ortadan kalkıyor ve ilk beş yıl içinde hızlı kemik kaybı oluyor. Ama tabii her menopoza giren kadında kemik erimesi gerçekleşecek diye bir şey söylemek mümkün değil.
Doğal menopoza kıyasla cerrahi olarak yumurtalıkları alındığı için menopoza giren kadınlarda kemik kaybı daha hızlı gerçekleşiyor. Yine erken menopoza giren yani 45 yaşından önce adet kanaması sonlanan kadınlarda da osteoporoz riski daha yüksek. Şöyle söyleyeyim: Kadında doğurganlık çağı ne kadar uzunsa kemik sağlığı da o kadar iyi. Burada ilk adet yaşını unutmamak lazım. Bazen kız çocukları çok geç adet görmeye başlıyor. Geç adet görme öyküsü olan bir kadın, üstüne bir de 45 yaşından önce menopoza girerse kemik sağlığı ciddi tehlikede demektir.
Osteoporoza bağlı kırıklar en sık hangi kemiklerde görülür?
En sık omurga, kalça, bilek ve ön kolda kırıklara rastlıyoruz. Ama kafatası ve parmaklar hariç iskeletin herhangi bir bölümünde kırılganlık kırıkları meydana gelebilir.
Osteoporoz tanısı nasıl konulur?
Eskiden kemik yoğunluğu ölçümü tek kriterdi. Fakat sonradan görüldü ki kırıkların önemli bir kısmı kemik yoğunluğu normal ya da biraz azalmış kişilerde de ortaya çıkıyor. Dolayısıyla bir güncelleme yapıldı ve ek olarak klinik risk faktörlerinin değerlendirilmesi de gündeme geldi. Bazen cihazlar da hatalı sonuç verebildiği için sadece kişinin kemik yoğunluğuna bakarak osteoporoz tanısı koymuyor ya da “Kırık riski vardır” demiyoruz. Hormonlardan beslenmeye kadar bütün risk faktörlerini değerlendirip ona göre tedavinin gerekip gerekmediğine karar veriyoruz.
Peki kimlere hemen tedavi başlanıyor?
Tedavi başlamak için en önemli kriter kırık riskinin olup olmadığı. Daha önce kırık öyküsü, kortizon kullanımı, erken menopoz gibi risk faktörleri varsa ve kişinin kemik yoğunluğu ölçümü düşük (T skoru 2.5’in altında) çıkmışsa hastaya mutlaka tedavi başlıyoruz.
Osteoporoz riskini bazı önlemlerle azaltmak mümkün. İşte, Prof. Dr. Şansın Tüzün’den uyulması gereken kurallar:
1- Beslenmenizde proteine yer açın
Osteoporozdan korunma anne karnındayken başlıyor. Bebeğin iskeletinin oluşumu annenin beslenmesiyle yakından ilgili. O nedenle sağlıklı beslenmeye daha anne karnındayken başlamak önemli.
Herkes güçlü kemikler için kalsiyumun gerekliliğini artık biliyor fakat günümüzde proteinin önemi gözden kaçıyor. Tabii ki kalsiyum ve diğer minerallerden zengin beslenelim fakat protein kaynaklarını (et, balık, yumurta) asla unutmayalım. Ne yazık ki toplumda ciddi bir beslenme yetersizliği var, protein beslenmede yeterli ölçüde yer almıyor. Bunun illa sosyoekonomik düzeyle de ilişkisi yok. Kilo verme amaçlı yapılan yanlış diyetler hem büyüme çağında hem de yaşlılarda kemiklere çok zarar veriyor.
2- Her gün kalsiyum içeren yiyecekler tüketin
Diğer Asya ve Akdeniz toplumlarında olduğu gibi toplumumuzun da yüzde 70’inde laktoz intoleransı var. Dolayısıyla kalsiyum temini için sütten ziyade yoğurt, ayran tüketilmesini öneriyoruz. Peynir de iyi bir kalsiyum kaynağı, özellikle de eski kaşar, gravyer gibi sert peynirler…
Dereotu, asma yaprağı, brokoli, karalahana gibi koyu yeşil bitkiler ve sebzelerde de kalsiyum bulunur ama bunların emilimi yoğurt kadar iyi değildir. Meyvelerden de incir, portakal ve bal kabağı kalsiyumdan zengin.
3- Gereksiz kalsiyum tableti kullanmayın
Kalsiyum alımında doz çok önemli. Osteoporozu olan bir kişinin günlük kalsiyum ihtiyacı 1200 miligramdır. Vücudun en çok kalsiyuma gereksinim duyduğu dönem 9-17 yaş arasıdır, bu dönemde kalsiyum ihtiyacı 1300 miligramdır.
Osteoporozu olanları ve ergenlik dönemini dışarıda bıraktığımızda kalsiyum ihtiyacı 1000 miligramdır. İşte bu 1000 mg meselesi çok yanlış anlaşılıyor. Kişi besinlerle hiç kalsiyum almıyormuş gibi günde 1000 mg da kalsiyum tableti alıyor. Bir bardak sütün 250 mg kalsiyum, bir kâse yoğurdun 300 mg kalsiyum içerdiğini düşünürseniz sadece bu miktarlarla bile kalsiyum ihtiyacınızın yarısı karşılanıyor demektir.
Dolayısıyla tablet almadan önce mutlaka besinlerden aldığınız kalsiyumu hesap etmeniz gerekiyor. Örneğin bir yemek kaşığı tahin 65 mg, 100 gram kılçıklı sardalye balığı 320 mg, bir su bardağı pişmiş ıspanak 240 mg kalsiyum içeriyor. Tabii ıspanağın kalsiyum miktarı sütle benzer olsa da emilim farklılığı nedeniyle biyoyararlanımının daha az olduğunu unutmamak lazım.
Bu arada takviye konusunda pek çok ayrıntı var. Günün hangi saatinde, hangi bölünmüş dozlarda alınacağı mutlaka hekim kontrolünde belirlenmeli. Kimseye eczaneye gidip kafasına göre takviye alıp kullanmasını önermiyorum. Gereksiz kalsiyum desteği kas ağrıları, böbrek taşları, baş ağrısı gibi sorunlara yol açabilir.
4- D vitamini için açık havaya çıkın
Süt ve süt ürünleri, balık D vitamini içerse de yiyeceklerden yeterince D vitamini alamıyoruz. Yeterli D vitamini için mutlaka güneş ışığına ihtiyacımız var. Güneş ışınlarının dik geldiği saatlerde, yani 11.00-14.00 arasında yüz, kollar ve bacakların en az 15-20 dakika güneşle temas etmesini sağlamalıyız. Günlük D vitamini sentezi için her gün bu şekilde ve sürede güneşe maruz kalmalıyız.
Fakat şu nokta önemli: “Biz Akdeniz ülkesiyiz, güneşliyiz, D vitaminini kolay alırız” diye düşünmek hata olur. Türkiye de dahil 36 enleminin üzerinde kalan ülkelerin tümü güneş ışınlarını oblik olarak alır. Bu da maalesef coğrafi konum olarak güneş ışınlarından çok iyi yararlanamadığımız anlamına gelir. Özellikle kasım-mart ayları arasında kanda D vitamini seviyesi düşük bulunan kişilerde doktor önerisiyle D vitamini takviyesi yapılmalı.
5- Kafein ve tuzun fazlasından kaçının
Tuz ve kafeinin fazlası idrarla kalsiyumun atılımını artırır, negatif kalsiyum dengesi oluşturur ve kemik yoğunluğunun azalmasıyla sonuçlanır. Kahve üç fincanı, günlük tuz tüketimi de altı gramı geçmemeli.
Bu arada kemik sağlığını korumak için kaçınılması gerekenler listesinde sigara ve aşırı alkolün de olduğunu söylemeliyim.
6- En iyi egzersizler: Yürüyüş ve dans
“Ben düzenli egzersiz yapıyorum” diyebilmeniz için haftada en az 150 dakika egzersiz yapıyor olmanız lazım. Osteoporoz tanısı alanlara özellikle yer çekimine karşı ve vücut ağırlığıyla yapılan egzersizleri öneriyoruz. Bu tarz egzersizler için en iyi örnekler ise yürüyüş ve dans. Hiçbir şey yapmasanız da evde müziği açıp basit figürler yapmanız bile kemiklerinize iyi gelir.
Ayrıca 65 yaş üzerindeki kişilere mutlaka denge-koordinasyon egzersizi öneriyoruz. Tek ayak üzerinde durup beş-10 saniye beklemek, her iki ayağınızın parmak ucunda durup dengeyi sağlamaya çalışmak gibi egzersizleri denge-koordinasyon egzersizlerine örnek verebiliriz. Kuvvetlendirme egzersizleri de çok önemli. Özellikle menopoza giren kadınlarda el bileği kırıkları sık görüldüğü için ağırlıkla çalışmayı öneriyoruz. Kasınız kuvvetlendikçe kemiğiniz de güçlenir.
Zıplamalı egzersizlere dikkat
Osteoporoz varsa atlama, sıçrama gibi çok yüksek yoğunluklu egzersizleri önermiyoruz. Bazen otobüsün hafif çukura girmesiyle bile kırıkları oluşan hastalarla karşılaşıyoruz. Dolayısıyla belli bir yaştan sonra ılımlı egzersizler yapılmalı. Ama çocukluk ve gençlik döneminde tam tersine kemiklerin gelişmesi için ip atlamayı, hoplamayı, zıplamayı öneriyoruz.
Bu arada osteoporozu olanların yoga ve pilates konusunda da dikkatli olması gerekiyor. Omurgayı öne eğecek hareketler veya rotasyon dediğimiz yana dönüşler riskli olabilir. Yoga ve pilatesin olumlu hareketleri seçilerek özel bir program oluşturulmalı. Yoksa bir stüdyoya gidip “Ben geldim, hadi yoga yapalım” demek sakıncalı. Aynı kural pilates için de geçerli.
Osteoporoz hastaları için en çok önerilen egzersizlerden biri de tai chi. Bu egzersiz Doğu’dan çıktı ama gövde kontrolü ve dengeye olumlu etkileri nedeniyle Batı literatüründe de özellikle yaşlı osteoporozlu hastalar için öneriliyor.
7- Yaşınız 50’yi geçince kontrole gidin
50 yaş ve üzeri kişilerin osteoporotik kırık riski yönünden taranmasında fayda var. Eğer risk yüksek çıkarsa doktorun önereceği tedavilerle kırıklar ortaya çıkmadan önlenebilir.