İlk canlının hâlâ yaşayan en yakın akrabası bulundu
Okyanusların alacakaranlık kuşağında yaşayan çok sayıda mantar var ve bu mantarlar penisilinin gücüyle yarışabilecek yeni ilaçların kapısını aralayabilir. Ama denizden toplanan genlerin tek faydası bu olmayabilir.
Deniz yüzeyinin 200 ila 1000 metre altının kast edildiği alacakaranlık kuşağı fener köpek balığı ve kitefin köpek balığı gibi devasa gözlere ve parlak deriye sahip eşsiz balıklar dahil çeşitli organizma ve canlılara ev sahipliği yapıyor.
Frontiers in Science dergisinde yayınlanan ve okyanustan toplanan DNA’lar üzerine bugüne kadar yapılan en büyük çalışmada okyanusun güneş ışığı görmeyen bu bölümünde bol miktarda bulunan mantarlarla ilgili ilginç bir sır ortaya çıktı: Bu mantarlar çok güçlü bir antibiyotik olan penisilinle boy ölçüşebilecek ilaçlar olarak kullanılabilir.
California Üniversitesi Scripps Oşinografi Enstitüsü’nde doktora sonrası araştırmacısı olarak çalışan Fabio Favoretto “Penisilin aslen Penicillium diye bilinen mantardan üretilen bir antibiyotik. Dolayısıyla bu okyanus mantarlarından da benzer şeyler bulabiliriz” diyor. Faverotto alacakaranlık kuşağının yüksek basınçlı, karanlık ve soğuk olduğuna değinerek bu sayede mantarların “benzersiz adaptasyonlar sergileyebileceği” bir ortam oluşturduğunu belirtiyor. Yani eşsiz biyokimyasal özelliklere sahip ilaçların keşfinde pekâlâ rol alabilirler.
Dün okyanustan toplanan yeni DNA kataloğunun gösterimi yapıldı. Katalogda 2009 yılında başlayan dört yıllık Tara Oceans ve 2010 Malaspina Circumnavigation keşif seferi gibi maceralarda toplanan örneklerden derlenen 317 milyonu aşkın deniz organizması gen grubu var.
Deniz biyologu ve makalenin de başyazarı Elisa Laiolo teknoloji alanında yaşanan ilerlemelerle mevcut örneklerin eskisinden çok daha fazla veri sağlayabileceğini söylüyor. Örneğin süper bilgisayarlar ve gen dizilimi teknolojilerindeki gelişmeler mevcut örneklerden daha düşük maliyette daha fazla bilgi edilmesini sağlayabilir.
Kataloglama süreci ise yetersiz çalışma yapılmış okyanuslara yeni kapılar açılmasına yardımcı oluyor. Okyanus organizmalarına ve bu canlıların genlerine dayanan deniz biyoteknolojisi sektörü tahmini altı milyar dolar değerinde. Bu rakamın 2032 yılına kadar iki katına çıkması bekleniyor.
Kataloglama sürecinde çok ilginç bir keşif daha yapılmış: Virüsler gen çeşitliliğini artırmada rol oynuyor. Deniz bilimleri profesörü ve çalışmanın yazarlarından Carlos Duarte “Virüsler kendilerini entegre ederek genleri bir organizmadan diğerine taşıyor. Bu da virüslerin genomik biyoçeşitlilik yarattığı ve evrimi hızlandırdıkları anlamına geliyor” diyor. Mesela bu hızlı evrimin sonuçlarından biri organizmaların plastiği çiğneyebilmesi için evrimleşen genler. Okyanusta yaygın olan plastik kirliliğine karşı bu organizmalar sentetik polimerleri parçalayabiliyor.
Kataloglama işlemi pek çok fayda sunsa da Duarte denizden toplanan genlerin mülkiyeti ve edinilen yeni bilgilerin paylaşımı konusunda yaşanabilecek sıkıntılara değiniyor. Özellikle de gen dizilimi ve analitik süper bilgisayarlara erişim imkanı olmayan Küresel Güney ülkelerinde böyle bir sorun var. Duarte “Şu an 10 ülke denizden toplanan gen patentlerinin yüzde 90’ına sahip ve bu bulguların faydaları paylaşılmıyor” diyor. Yine de geçen yıl ekim ayında yürürlüğe giren yeni bir anlaşmaya göre denizden toplanan genlerden yapılan keşiflerin mülkiyeti keşfi yapanlara ait olsa da bulgularını paylaşmak zorundalar. Tabii bu bilgi paylaşımının nasıl işleyeceği belli değil.