Hentbolun ‘Süper’i Beşiktaş
1960’larda Göztepe kadrosu Mehmet’ten geçilmiyordu. Altay'da ‘Üç Mustafa’ hüküm sürdü. Galatasaray’da üç Mehmet bir araya geldi. Bursaspor 'Sedat', Fenerbahçe 'Şenol' Beşiktaş 'İbrahim' bolluğu yaşadı. Onları ayırt eden ise lakaplarıydı.
Baş döndürücü bir hızla değişen futbolda geçmişin lezzetli geleneklerinden birçoğu kayboldu. Bunlardan biri de takımlardaki aynı isimli oyuncuları ayırt etmek için kullanılan unvanlar ve lakaplar. Eskiden yerli oyunculara ön isimleriyle yabancılara ise soyadlarıyla hitap ediliyor, takımda aynı isimli birden fazla oyuncu varsa farklı yöntemlere başvuruluyordu. Eğer aynı adlı iki futbolcu varsa çözüm kolaydı. Daha kıdemli olana ‘Büyük’ daha gence de ‘Küçük’ deniyordu. Adaş sayısı ikiyi aştığında ise kimi zaman sayılardan kimi zaman da lakaplardan yararlanılıyordu. Lafı uzatmadan örneklere geçelim…
1960’ların sonunda Göztepe kadrosu Mehmet’ten geçilmiyordu. İçlerinde en kıdemlisi Büyük Mehmet, Mehmet 1 ya da Tireli Mehmet olarak bilinen Mehmet Aydın’dı. En akılda kalanı ise ‘Fuji’ lakabıyla tanınan Mehmet Türken’di. Derslerinde başarısız olunca ailesi tarafından okuldan alınmış, yakınlarının araya girmesiyle babası tarafından kendisine bir şans daha verilmiş ve tahsil hayatına dönmüştü. Teşvik primi olarak da sınıfı geçmesi halinde bisiklet vaat edilmişti. Mehmet Türken borçlu da olsa üst sınıfa kapağı atınca Fuji marka bisiklete kavuştu. O zaman yaşadığı Söke’de her yere bu bisikletle gidiyordu. Bu nedenle de ‘Fuji’ lakabı takıldı. Göztepe’deki Mehmetlerden biri ‘Papi’ olarak tanınan Mehmet Işıkal’dı. Bu üçlü sarı-kırmızılıların Fuar Şehirleri Kupası’nda yarı final oynayarak tarihi bir başarıya imza atan kadrosundaydı. 1969-1970 sezonunda İzmir ekibinde bu isimlerle beraber Asker Mehmet (Ergun) ve Sarı Mehmet (Kiraz) de vardı. Fakat bu futbolcular pek forma şansı bulamadı.
Göztepe’de Mehmet bolluğu yaşandıktan sonra, 1970’lerde İzmir’in bir başka köklü kulübünde ‘Üç Mustafa’ hüküm sürdü. 1967-1968 sezonunda Altay, Mustafa Denizli ile tanıştı. Ardından Mustafa Kaplakaslan takıma katıldı. Son olarak da Mustafa Turgat, siyah beyazlı formayı giymeye başladı. Mustafa Denizli kıdemden ‘Büyük’ rütbesini alırken, Mustafa Kaplakaslan daha ziyade ‘Miço’ lakabıyla anıldı. Mustafa Turgat ise kimi zaman ‘Küçük’ kimi zaman da ‘Taytay’ olarak çağırıldı. Bu üç futbolcu da farklı dönemlerde A Milli Takım’da oynadı. Aynı zamanda üçünün de yolu İstanbul’a düştü. Mustafa Denizli ve Mustafa Turgat kariyerlerinin sonlarında Galatasaray’da forma giydi. Mustafa Kaplakaslan ise hem Fenerbahçe’de hem de Beşiktaş’ta top koşturdu. Bu noktada Mustafa Denizli’ye ayrı bir parantez açmak gerekir. Onun isminin başındaki Büyük unvanı sadece yaşı ve adaşlarından ayırt edilmesi için kullanılan bir sıfatın ötesindeydi. Altay için gerçek bir semboldü. İzmir ekibinin taraftarı ‘Allah affeder Büyük Mustafa affetmez ‘ pankartı açacak kadar ona inandı. Takımın Yugoslav hocası Ömeragiç, ‘Vardır Büyük Mustafa yoktur problem’ diyerek takımı Mustafa Denizli’ye emanet ederek kamplardan dostlarla minik yemek kaçamaklarına gidecek kadar ona güvendi.
1975-1976 sezonunda Galatasaray’da üç Mehmet bir araya geldi. Büyük Mehmet ya da Ördek Mehmet olarak tanınan Mehmet Oğuz takımın kaptanıydı. İstanbul’un Kadırga semtinin futbolumuza armağanıydı. Hiç de atletik bir görüntüsü yoktu ama olağanüstü yetenekliydi. Cim-bom ile çok büyük başarılar yaşadı. Çilli ve Küçük lakaplarını taşıyan Mehmet Özgül’ün yolu Galatasaray ile 1972’de kesişti. İstanbul’un verimli futbol alanlarından Zuhurat Baba sahasında yetişen Özgül, hiç de istediği gibi geçmeyen Gençlerbirliği ve Sarıyer maceraları sonrası umutsuzca kulüp ararken kendini Galatasaray’da bulmuştu. Sarı-kırmızlıların İngiliz çalıştırıcı Brian Birch ile kazandığı üst üste üç şampiyonluğun sonuncusunda takımdaydı. 1975’te ise üçüncü Mehmet geldi. Cimbom’a. Sarı Mehmet ismiyle de tanınan Mehmet Aktan, Konyaspor’da adını duyurup sonrasında gittiği Ankaragücü’nde Türkiye Kupası kazanmıştı. A Milli Takım’da forma giydi ancak Ay-yıldızlı forma Mehmet Aktan’a hiç de uğurlu gelmedi. İsviçre ile oynanan milli maç sonrası grip tedavisi için yapılan iğne sinir uçlarına değince yarı felçli hale geldi. Uzun süre hastalıkla mücadele ettikten sonra Galatasaray ona kapısını açtı. Belki bir maç oynadı sarı-kırmızılı formayla ama bu sayede futbola ve yaşama tutundu bir yandan da Üç Mehmet filosunda yer alarak adını yeniden duyurdu.
Başta da belirttiğimiz gibi adaş sayısı ikiyi aşınca kullanılan metotlardan biri de numaralandırmaydı. Bu kategoride belki de en çok bilineni Sedat 3 oldu. Bursaspor’da mesaiye ilk başlayan 1972’de Sedat Çelen, nam-ı diğer ‘Habeş Sedat’ tı. Ertesi sezon yeşil-beyazlılara iki Sedat daha katıldı. Daha erken oynamaya başlayan Sedat Özbağ, ‘Sedat 2’ oldu. Adaşından bir yaş büyük olsa da formayla daha genç tanışan Sedat Özden’in payına ise isminin yanına 3 eklenmesi düştü. Bu üçlü içinde en parlak kariyere ulaşan da oydu. Sedat Özden 1973-1986 yılları arasında 13 sene Bursaspor formasını terletti. Profesyonel kariyerinde başka takım olmadı. 34 kez A Milli Takım’da oynadı, Wembley’e kaptan çıkan ilk futbolcumuzdu.
1978-1979 sezonunda soyadlarıyla anılan üç Kemal vardı Beşiktaş’ta. Bu futbolcular Kemal Kılıç, Kemal Batmaz ve Kemal Dikmen’di.1980’lerin sonunda üç Şenollu Fenerbahçe’yi izledi futbolseverler. Sarı-lacivertli renklere ilk bağlanan 1985’te gelen Şenol Çorlu’ydu. Ardından 1988’de Şenol Ustaömer transfer edildi. Bu futbolcu Trabzonspor’da oynarken aynı dönemde takımda Şenol Güneş de olduğundan Küçük Şenol olarak anılmaktaydı. Fenerbahçe’ye geldiğinde de bir adaşı bulunduğundan rütbesi değişmedi. 1989’da transfer edilen Şenol Ulusavaş ise Şenol 3 unvanını aldı.
1990’larla birlikte futbolumuzda önemli bir gelenek yıkıldı. Gazeteci Kazım Kanat, yazılarında ve yorumlarında futbolculardan adlarını ve soyadlarını bir arada kullanarak söz etmeye başladı. Ardından medyadaki diğer isimler sonrasında da futbolseverler bu tercihi benimsedi.
Öte yandan 2000’lerle birlikte yabancı sayısı arttıkça kadrolarda aynı adlı yerli oyuncu bulunma olasılığı da azaldı. Bunun istisnası ise Beşiktaş’taki İbrahim enflasyonu oldu. 2000 senesinde Gaziantepspor’dan İbrahim Üzülmez geldi siyah-beyazlı takıma. 2004’ta yine Gaziantepspor’dan transfer edilen İbrahim Toraman, Altay’dan alınan İbrahim Akın ve altyapıdan çıkan İbrahim Kaş ile İbrahimlerin sayısı bir anda dörde yükseldi. Dördü de A milli oldu. ‘Deli’ lakabıyla da bilinen İbrahim Üzülmez ile İbrahim Toraman Beşiktaş’ta şampiyonluk yaşadı, kaptanlık pazubandını taktı. Bu ikili futbolları kadar kadro dışı kalmalarına hatta siyah-beyazlı takımdan uzaklaşmalarına neden olacak şiddetli kavgalarıyla da manşetlere taşındı.
Yukarıda futbolumuzda yabancı topçuların sayısının da artışından söz etmiştik. Hal böyle olunca nadir de olsa takımlarda aynı isimli ecnebi topçulara da rastlandı. Belki büyük ve küçük rütbeleri verilmedi ama Gaziantepspor’da aynı anda iki Julio Cesar oynadı. Bu arada kadınlar da sahaya indi. İsim kartelası zenginleşti. Beşiktaş’taki İbrahimlerin sayı rekoru da bu cephede egale edildi. Bir sene evvel U17 Kız Milli Takımı’nda aynı anda dört Tuana sahadaydı.
Kaynaklar: Fotospor dergisi, Hayat Spor dergisi, Socrates dergisi, Bursaspor dergisi, dinyakos.com, ayaktakileroturanlar.com, Uğur Vardan, Hakkı Aydın
20 Ekim 2024 - Kırmızı-beyaz-siyah bir Anadolu hikayesi
13 Ekim 2024 - Lejyonerlerin tarihçesi: Dalgakıran, bombacı ve Sabri Mahir’in film gibi öyküsü
8 Ekim 2024 - Şampiyonlar Ligi müziği bu kez Galatasaray’ın kadınları için çalıyor
9 Ağustos 2024 - ‘Süper’ kolay olunmuyor! 67 yıllık harika hikayede yeni sayfa