Tolkien evreninin eksik halkası tamamlanıyor
Her biri şair olan dokuz çocuk doğurmuş bir örümcek, tuzlu suların getirdiği şifalar ve dahası... İlk Kitap serisinin bu haftaki konuğu, İthaki Yayınları'ndan çıkan 'Tavana Bak'la Firdevs Ev. Yazarla, öykülerini ve tavana bakmayı konuştuk.
Tavana bakmak.
Uçsuz bucaksız bir gökyüzüne bakmak kadar rahatlatıcı da olabilir, derin düşüncelere dalıp aklınızdan geçenlerle hesaplaşma mesaisi de.
Peki en son ne zaman sere serpe uzanıp tavana baktınız ve düşünmeye -belki de tasalanmaya- başladınız?
Firdevs Ev’in iki yıl önce yayınlanan ‘Tavana Bak’ kitabının kapağını gördüğümde aklımdan geçen ilk şey bu olmuştu. Tavana bakmayı zihnimde, kendini dinlemeye hazır olmak olarak kodladığım için sanırım doğru zamanda denk geldim kitaba.
Dört bölüm, 16 öyküden oluşan kitaptaki her öyküde tavanlara dair bir şeyler bekliyor okuru. Kimi bariz şekilde belli kimi bu gözle baktığınızda fark edilecek türden. Tavan, dört duvarın üstünde tamamlayıcı bir unsur. Kimi zaman tekinsiz kimi zaman güvende hissettirebiliyor.
Zamanlama güzel, tavanlar bakılmaya elverişliyken -en azından benim adıma- çevirmen kimliğiyle de tanıdığımız Firdevs Ev’le ilk kitabını konuşmak için yola koyuldum. İstikamet Artİstanbul Feshane’ydi. Feshane kalabalık ama kafede, sonradan hiç de kuytu olmadığını anlayacağımız, bir köşeye oturuyoruz.
İlk kitap serisine konuk ettiğimiz yazarların en yaygın ortak özelliği çocukken okumaya da yazmaya da hevesli olmalarıydı. 1990 doğumlu Ev için de aynı durum geçerli. Akademisyen bir ailenin çocuğu olan Ev, ilkokul eğitimini Almanya’da almış. “Okumaktan önce yazmaya başladım” diyor. Almanya’da serbest ders saatlerinde ödev yapması beklenen Ev, Türkiye’deki eğitim sistemine alışkın bir ailenin çocuğu olduğu için ödevlerini önceden yapıyormuş. Dolayısıyla ona kalan tek şey oyun oynamak oluyormuş.
Bir çocuk kendi başına hangi oyunları oynayabilir diye düşündüğünüzde aklınıza gelen ilk cevap belki bilgisayarı açmak olabilir. Doğru, iPad’ler, bilgisayarlar yeterince uzun süre oyalayabilir çocukları. Fakat Firdevs Ev için bilgisayarda oynamak, önüne açılan boş bir word sayfası olmuş. O da başlamış, hikayeler yazmaya. Bir an sözünü kesip “Yani, ilk hikayelerinizi Almanca yazmışsınız” deyince gülerek “Evet, daha önce düşünmemiştim ama öyle olmuş gerçekten” diye yanıtlıyor beni.
Ev, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun. Ve evet, o da okuduğu bölümle pek de ilgisi olmayan aklı ve kalbi başka diyarlarda olan o kalabalığın üyesi. Edebiyata ve yazmaya duyduğu tutkuyu üniversite yıllarında besleyen ise üniversitedeki edebiyat kulübü olmuş. Öykü dergisi çıkarmışlar, gelen dosyaları okuyup değerlendirmişler, birbirlerine “meydan okuyarak” öyküler yazmışlar. Kulüp, Firdevs Ev’in yazma hevesine can suyu olmanın yanı sıra başka büyük bir şey daha getirmiş. “Oradaki arkadaşlarımdan biriyle evlendim hatta” diyor. Ev, kendisi gibi yazar Berkan M. Şimşek’le evli.
Üniversite yıllarından itibaren İngilizce ve Almancadan kitap çevirileri yapan Ev, yazmaya daha yakın olmak için yayıncılık, müzecilik ve iletişim alanında çalışmış uzun yıllar. Kültür sanat yayıncılığında çalışmayı ve yazarlığı ise şöyle anlatıyor: “Üretimimi hiç etkilemedi. Ama ekiplerin nasıl çalıştığını, iletişimi nasıl kurmak işleri kolaylaştırırı öğrendim, elbet faydası olmuştur. En azından nasıl hareket etmem gerektiğini biliyordum.”
“Geçen 10 yılımı yazmaya nasıl vakit ayıracağımı keşfetmekle geçti” diyor Firdevs Ev. Şu an biraz daha kendine vakit ayırdığı, bir yandan sanat yazıları yazıp bir yandan da psikoloji alanında eğitim aldığı bir dönemde. Buluşmamıza vesile olan ‘Tavana Bak’ı, “ilk ne zaman oluşmaya başladı, hatırlamıyorum” diyecek kadar uzun süre önce yazmaya başlamış:
“İşten ayrılmıştım. Her şeyi gözden çıkardığım, gerekirse para kazanmayacağım sadece yazmaya odaklanacağım diye düşündüğüm bir dönemdi. Her sabah kalkıp mutfakta oturuyordum. Kedim hemen kucağıma geliyordu ve ben sadece yazmaya odaklanmıştım. Düzenli yazdıkça öyküler birikti. Tekrar işe başladım, tekrar yazdım. Yayınevinden onay geldi, yine öykülere döndüm ve nihayetinde 2022 yılında yayınlandı.”
Firdevs Ev, yazmayı tıpkı çocukluğundaki gibi hâlâ bir oyun olarak görüyor. Yazarken en çok beslendiğim şey, duygular diyor. Ve gizli bir ilham kaynağı daha var: rüyaları. Kimi zaman kalkıp not almasına vesile olacak güçteki rüyalarının, zihnindeki düşünceleri karşılayan imgeler olduğunu söylüyor yazar. Ev, rüyalarından bahsettikten sonra Çoğalma, Eksilme, Denklik ve Döngü başlıklarıyla dört bölüme ayrılan kitapta Firdevs Ev’in kaleminin büyülüğü gerçekçi ögelerden beslenmesi üzerine konuşmaya başlıyoruz. Kaleminin neden bu türe yatkın olduğunu şöyle anlatıyor:
“Yazdıklarım eninde sonunda büyülü gerçekliğe uyan öyküler haline geliyor. Yazarken asıl eşelediğim şey, duygular. Bunları anlatırken alet çantamı karıştırdığımda gerçeklik tek başına yeterli olmuyor gibi hissediyorum. Bir şeyi anlamaya ve anlatmaya çalışırken gerçeklik dediğimiz şeyi, kendi gördüğümüz imgelerle birlikte anlatmanın da faydası oluyor.”
Firdevs Ev’in yeni kitabı için muhtemelen biraz daha bekleyeceğiz. Çünkü kendine bir bitiş tarihi ya da sınırlama koymayan, aksi halde daha da streslenenlerden o da.
Yavaş yavaş sohbetin sonuna geldiğimizi anlıyorum. Ayrılırken “Bu soruya cevap aldım mı hatırlamıyorum, şu an yazmaya devam ediyor musunuz?” sorumu tekrarlıyorum. Daha önce roman yazmayı deneyen Ev, ‘Tavana Bak’ yayınlandıktan sonra yine “çocukluk oyununa” dönmüş ama tıkanınca zorlamamaya karar vermiş. Öyküden devam edecek. Bu arada neden romandan devam edemediğini de çözmüş: “Çocukken sonunu düşünmeden yazıyordum o romanları. Öyle bir lüksünüz oluyor, hiçbir şeyin sonunu düşünmüyorsunuz. Zaten yarım bırakmak da o kadar büyük bir mesele olmuyor. Bilemiyorum belki de yine o günlere dönüp yarım da bıraksam yazacağım diyerek yarım romanlara başlamalıyım. belki o zaman ortaya bir şeyler çıkar…”
Bu süreçte yine tavana bakacak mı derseniz? Onun için tavan, bazen boş bir sayfaya resim yapmak bazen de çerçeveyi sınırlayan bir sınır. Ama biri ya da öteki değil, bazen ikisi de… Zaten ilk kitabının ismi de zihnindeki tüm çağrışımları serbest bırakıp yazmasına destek olan tavanlara bir selam.
Tavana bakmak için fırsat kollayanlara duyurulur.
-Kim okusun?
-İlkokul öğretmenim. Beni çok teşvik ettiğini, cesaretlendirdiğini, “Belki bir gün Firdevs’i yazar olur, onu okuruz” diyordu. Ben de uzun süreli bir motivasyon yarattı.
-Kitaptaki hangi karakterin hikâyesini devam ettirmek isterdiniz?
-Sanırım Tuzlu Su’daki çocuk karakterin devamını yazmak isterdim.
-Bir yazar, neden yazar sorusunun peşinden gidiyoruz. Siz niye yazıyorsunuz?
-Anlamak, konuşmak ve haz almak için. Çocukken deneyimlediği o hazzı yeniden hissetmek istiyorum.
-Bu kitapta yazdığınız ilk öykü hangisiydi?
-Dodiyarca Şarkılar.
-Kitabı ilk elinize aldığınızda ne hissettiniz?
-Çıplak gibi hissetmiştim. Herkesin görebileceği bir şey olduğunu fark ediyorsun o an.
-Keşke ben yazsaydım dediğiniz kitap?
Duvar, Can Yayınları. İlk o kitabı yazmış olmak hissettim.
-Bir sonraki okuyacağınız kitaba nasıl karar veriyorsunuz, kimin tavsiyesini dinlersiniz?
-Eşim Berkan’ın.
-Kitap bitti. Okurda hangi cümle, hangi his kalsın?
-Bu kalsın’dan ziyade kalacağını tahmin ettiğim duygu gerginlik kalacağını düşünüyorum.